DOĞA YASALARI VE ATATÜRK-1
Değerli okurlar, yazı dizimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Finali, Atatürk’le yapmak istedim.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, tüm yaptıklarını bilime ve dolayısıyla doğanın/evrenin işleyişine uygun olarak yapmıştır. Varsa eğer; doğada/evrende ne kadar hata varsa, Atatürk’ün yaptıklarında da o kadar hata vardır.
Atatürk, doğadan örnek aldığımız a) “diyalektiği/zıt-ikili”yi, b) kinetik ve potansiyel enerji formlarının etkileşimindeki “baskın/dominant olma” durumunu, c) Termodinamiğin İkinci Yasası’nı ve d) “Evrim Yasası”nı tüm yeniliklerinin temeli yapmıştır; ek olarak doğada/evrende olmayıp da insanlık yaşamında/toplumsal yaşamda var olan inancı, siyasal/kamusal alandan “özel alan”a almıştır.
Bunlara sırayla gözatalım.
- a) Diyalektik/zıt-ikili: Atatürk, diyalektiği/zıt-ikililiği tam anlamıyla uygulamıştır. Örneğin, toplumun çekirdeği olan Meclis’i kurmuştur; böylece karar alıcı ve uygulayıcı olarak halkın temsilcileri “merkez”de, halk “çevre”de yer almıştır. Bununla yetinmemiş, “uzlaşmacı” ve “çatışmacı” zıt-ikililerin “uzlaşmacı” olanını tercih etmiştir; böylece toplumun farklı kesimlerini uzlaştırmış, tek güç hâline getirmiştir.
Siyasal alanda ise, CHP’den başka muhalif partilerin kurulmasını teşvik etmiştir. Çünkü zıttı olmayan bir partinin (CHP), kendisinin de var olamayacağını biliyordu. Ancak ne yazık ki, toplum buna hazır değildi. Daha yeni doğmuş Cumhuriyet’in boğulup yok edilmesine de fırsat vermemeliydi; bundan dolayı kurulmasına önayak olduğu muhalif partileri kapatmak zorunda kalmıştır.
Ekonomide birbirinin zıttı olan “kamu” ve “özel” sektörü bir araya getirerek “karma ekonomi” modelini oluşturmuştur. Yine “sermaye-emek” zıt-ikilisine uygun olarak İş Bankası’nı kurmuştur; bu kuruluşta bir anlamda “sermaye-emek ortaklığı” söz konusudur.
- b) Baskın/dominant olma: Atatürk’ün tüm devrimleri, “ilericilik”tir; dolayısıyla ilericilik baskın/dominant olup, “merkez”de yer alır ve siyasi yelpazenin “sol” kanadında bulunur.
Karma ekonomide de baskın/dominant olan taraf, halkı yani “biz merkezliliği” ve dolayısıyla ilericiliği temsil eden kamu ağırlıklı bir model uygulamıştır. Bundan dolayı kamu sektörü “merkez”de, özel sektör “çevre”de yer almıştır; dolayısıyla özel sektör, kamu kurumlarının kontrolü ve denetimi altında olmuştur. İşyeri için de İş Bankası olarak vücut bulmuş olan “sermaye-emek”i örnek verebiliriz. Sermaye baskın/dominant olduğundan “merkezde”, emek “çevre”de yer almaktadır; dolayısıyla İş Bankası’nda yönetici kadro merkezde, diğer çalışanlar çevrede bulunmakta ve gelirden pay almaktadırlar.
- c) Termodinamiğin İkinci Yasası ve d) Evrim Yasası: Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu iki doğa yasasına uygun olarak var etmiştir. Osmanlı’da medrese/molla eğitimiyle Ortaçağ’da (din-tarım) bıraktırılmış bir topluluktan Türk toplumunu “zaman oku” yönünde olmak üzere çağın yaşam değerlerine taşımıştır. Böylece, topluma dar gelen Ortaçağ gömleğini yırtıp atmış, Cumhuriyet’le Bilim Çağı gömleğini giydirmiştir. Ancak Osmanlı’da zaman zaman çağın yaşam değerlerine “evrilme” girişimleri olmuşsa da, başarılı olunamamıştır; Atatürk, çağdaş yasalarla “evrilme”nin yolunu açmıştır.
Atatürk, aynı zamanda, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu gibi bazı kamu kurumlarını yine Termodinamiğin İkinci Yasası’ndaki “kendiliğinden işleme” kuralına/ilkesine uygun olarak “özerk” yapmıştır; ki, siyasi iktidar bu kurumlara müdahale edemesin, iç işlerine karışamasın diye. Böylece söz konusu kurumlar “kendiliğinden” işleyecek ve gelişkinliğe doğru evrilecektir.
- Yine Atatürk, inancı kamu alanından özel alana almış, toplumun inanç ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak için Diyanet’i kurmuştur.
O’nun kurduğu Cumhuriyet’in temeli ve mayası, “akıl” ve “bilim”dir. Bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti, temeli bilime ve akla dayalı uygar bir insanlık projesi, çağdaş bir toplumsal projedir. O’nun şu sözleri tarihe kazınmış ve altın harflerle yazılmıştır: “Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir.” DEVAM EDECEK
|