DOĞA YASALARI VE ATATÜRK-2
Değerli okurlar, Atatürk köşemize devam ediyoruz.
Atatürk’ün talihsizliği, kültürel evrilmeyi çok kısa sürede yapmak zorunda kalmış olmasıdır. Öyle ki, büyük/ezici çoğunluğu hazır olmayan topluma/beyinlere devrimler adeta bir gecede iner gibi tepeden inivermiştir; ancak Genç Osman’dan itibaren başlayan yenilenme hareketlerinin de azınlık tarafından benimsenmiş olduğunu vurgulayalım. Kinetik ve potansiyel enerji formlarının etkileşiminde (Bölüm 11-17 arası) gördük ki, bu iki enerji formu birbirinin aşırı uçlarını törpülemekte, böylece potansiyel enerji formunun/kütlenin değişime direnmesiyle kinetik enerji formu değişimi sonsuz hız ve sonsuz ivmeyle yapamamaktadır. İşte Atatürk’ü dizginleyecek bir –muhafazakâr- güç olmadığından, değişim adeta “ışık hızı”yla gerçekleştirilmiştir; çünkü Atatürk hem yapmak istediklerini kafasında gizli tutmuştu hem de toplumun ezici çoğunluktaki muhafazakâr kesimi vatanı kurtarma derdindeydi. İstisnalar hariç (“istisnalar kaideyi bozmaz” kuralı), doğada da hızlı ve ani geçişler sağlıksız sonuç verir. Örneğin, yerin derinliklerinde (magma odalarında) yavaş soğuyan magmadan “kristal”li granit kayacı oluşurken, yeryüzüne çıkıp (volkan püskürmesi) hızlı soğuyan aynı magmadan -kristal gelişimi gerçekleşemeden- “camsı” yapıya sahip bazalt kayacı oluşur; çünkü kristalleşecek zaman yoktur. Doğadakine benzer durum, 1789 Fransız Devrimi’nde de yaşanmıştır. İngiliz Devrimi yüzyıl gibi bir zamana yayılmış ve bundan dolayı demokrasiye geçişte bir sorun yaşanmamışken, Fransız Devrimi kısa sürede ve sert bir şekilde gerçekleştiğinden devrimlere tepkiyi (reaction, geriye dönüş) doğurmuş, demokrasiye geçiş sancılı olmuştur(1). Fransa’dakine benzer durum, Atatürk devrimleri için de geçerli oldu. Ülkemizdeki hızlı/ani geçişe bir de şunu eklemek gerekir: Batı’da Cumhuriyet’e geçiş halk talebiyle/halk hareketleriyle olmuşken, ülkemizdeki geçiş tepeden inme olmuştur. Bununla da kalınmayarak, Cumhuriyet değerleri toplumda henüz kristalleşemeden, 1950’de çok partili döneme geçildi. Osmanlı’dan bu yana Türk toplumunda muhafazakârlığın -doğadakinin aksine- baskın/dominant olması, muhafazakâr partilerin iktidar olmasına yol açtı. Bu ise, Termodinamiğin İkinci Yasası’nın zaman okuna ters bir sürecin başlamasına neden oldu. Bu durum, aynı zamanda Evrim Yasası’na da uygun değildi; çünkü bu, kültürel açıdan gelişmişlikten az gelişmişliğe doğru olan bir gidişti. 1960 askeri müdahalesi, bu geriye gidişi tersine yani zaman oku yönüne çevirme girişimiydi. Ancak bu durum kısa sürdü ve 1961 Anayasası’yla getirilen özgürlükler için “Bu elbise bol geliyor.” denilerek zaman okuna ters süreç yine başlatıldı(2) ve aşırı muhafazakârlığa doğru gidişin yolu açıldı; arada bir ilerici anlayışın kısa süreliğine muhafazakâr anlayışla koalisyonları, bu gidişi değiştiremedi. Toplumdaki muhafazakârlığın baskın/dominant olmasının yanı sıra, askeri müdahalelerle (1971 ve 1980 müdahalesi) ilerici-gerici dengesini sağlayacak ve muhafazakârlığın aşırı ucunu törpüleyecek olan ülkenin ilerici/sol aydınları ve demokratik kitle örgütleri üzerinden buldozer geçirildi; birçoğu suikastla katledildi. Bunlara ek olarak, Atatürk’ün kurduğu ve Cumhuriyet’i yaşatması gereken Cumhuriyet Halk Partisi de (CHP), 1980 sonrası muhafazakâr/sağ siyasetçilere açılarak partinin ilerici/sol kimliği muhafazakârlık yönünde kaydırıldı. Bütün bunların sonunda, 2003 yılında aşırı muhafazakâr anlayış iktidar oldu.
Termodinamiğin İkinci Yasası ile Evrim Yasası geçerliyse –ki, geçerlidir-, bu süreç eninde-sonunda tersine yani zaman okunun yönüne dönecektir. Hem de bu kez, Batı’da olduğu gibi, bu süreç Cumhuriyet değerleri halk/toplum içinde kristalleşerek gerçekleşecek ve kalıcı olacaktır. DEVAM EDECEK
(1) Gökberk, 2018; Felsefe Tarihi, s.418.
(2) 1969 seçimlerinde muhafazakâr/sağ partinin (AP) iktidar olması, 12 Mart 1971 askeri muhtıra ve 12 Eylül 1980 askeri müdahale.
|