Türkiye’deki depremselliğe baktığımızda, Türkiye’nin yer aldığı kuzeydeki Avrasya Levhası ile güneydeki Afrika-Arabistan levhalarının birbirine yaklaştığını görürüz (Şekil 4). Bu yaklaşan levhaların sınırı, Akdeniz içinden ve Güneydoğu Anadolu’dan geçmektedir (Şekil 5’te üzerinde sarı renkli üçgen şeklinde dişlerin sıralandığı yine sarı renkli kesik çizgilerden oluşan hat; bu hat boyunca dalma-batma gerçekleşmektedir). Afrika Levhası kuzeye doğru Akdeniz içinde Avrasya Levhası’nın altına dalarken (Helen Dalma-Batma Zonu ya da Helen Çukuru/Hendeği), aynı zamanda Anadolu’nun da altına dalmış olmaktadır; Arap Levhası ise, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde alta dalmaya çalışmaktadır. Anadolu, bu her iki (Afrika-Arap) levhanın da üzerine çıkmaktadır. Dolayısıyla bu kesimde dağlar (Toros Dağları ve diğerleri) meydana gelmektedir.
Şekil 6’daki uydu fotoğrafında, Arap Levhası’nın Anadolu’yu güneydoğudan nasıl sıkıştırdığı açık olarak görülmektedir. Yerde serili duran gazete kâğıdının (kayaların ya da kayaçların ilksel oluşumları da böyledir yani yataydır; bkz Şekil 7’de soldaki fotoğraf) iki taraftan sıkıştırılmasına benzer olan bu sıkıştırma sonucu, gazete kâğıdının kıvrımlanması gibi kıvrımlı dağlar meydana gelmiş durumdadır. Şekil 7’de ilksel hâliyle yatay katmanlı/tabakalı kayalar/kayaçlar ile sonradan kıvrımlanmış kayalar/kayaçlar görülmektedir. Bu süreçte, Güneydoğu Anadolu Bindirmesi olarak adlandırılan fay hattı boyunca, Anadolu’nun bu kesimi Arap Levhası’nın üzerine çıkar. Ancak üzerleme tam gerçekleşemediğinden çarpışma meydana gelir ve iki kesim birlikte yükselerek kara hâlini alır. Arap Levhası’nın kuzey kesiminin az bir kısmı Türkiye sınırları içinde kaldığından, Bu levhada oluşmuş olan petrolden Türkiye de yararlanabilmektedir (Raman petrolleri). Petrol ve doğalgaz, kırışık yani çok kıvrımlı ve kırıklı/faylı olan alanlarda pek durmaz, başka yerlere yani kırışık olmayan ya da az kırışık olan alanlara göçer.
Güneyde Akdeniz boyunca Afrika Levhası, güneydoğuda da karada Arap Levhası tarafından sıkıştırılan Anadolu, tıpkı iki parmak arasında sıkıştırılan zeytinin kaçan çekirdeği gibi doğudan batıya doğru kaçmaktadır (Şekil 8). Bu kaçış yanal atımlı (yanal olarak hareket eden) Doğu Anadolu Fayı ile Kuzey Anadolu Fayı’nı doğurduğundan, Anadolu Levhacığı ortaya çıkmış olmaktadır. Dolayısıyla, Anadolu Levhacığı yılda ortalama 2-2,5 cm kadar batıya doğru kaçmakta ya da kaymaktadır. Söz konusu üç fay (Güneydoğu Anadolu Bindirmesi/Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Kuzey Anadolu Fayı) boyunca zaman zaman depremler meydana gelmektedir. Kayaların ya da (sert-yumuşak) kayaçların sürtünme kuvveti nedeniyle kilitlendiği yerlerde enerji birikmesi olmakta, biriken enerji kilitlenmeyi çözecek yani kilitlenen kaya/kayaç kütlelerini kıracak büyüklüğe eriştiğinde kayalar/kayaçlar kırılarak yüksek magnitüdlü depremler oluşmaktadır.
Anadolu’nun batı kesimi (Ege) ise, bir engele dayanan el parmaklarının yanlara doğru açılması ve yukarı doğru kıvrılması/kabarması benzeri Yunanistan tarafına dayanarak yaklaşık kuzey-güney doğrultusunda açılmaktadır. Böylece Ege Bölgesi’nde doğu-batı uzanımlı “graben” denilen çöküntü havzaları (parmak araları gibi) ile “horst” denilen yükseltiler (parmakların yukarı kabarması gibi) ve bunları ayıran “normal” faylar meydana gelmektedir (Şekil 9). Büyük Menderes Nehri, bu şekilde oluşmuş grabende/çöküntü havzasında akmaktadır. Söz konusu bu faylar da deprem üretmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye, doğuda Himalayalar’dan (Hindistan’ın kuzeyi) batıda Alpler’e (Avusturya-İsviçre-Fransa) kadar uzanan dağ oluşumu kuşağında yer almaktadır ve bundan dolayı çok farklı nitelikteki diri/aktif faylardan oluşan bir deprem alanıdır. Her deprem, üzerinde meydana geldiği fayın dışındaki diğer diri/aktif fayları uzaklıklarına ve depremin büyüklüğüne bağlı olarak az ya da çok etkiler; etkisinin sönümlendiği yerden öte ise, etkisi ortadan kalkar. Şekil 10’da Türkiye’nin deprem risk haritası görülmektedir.
(Devam edecek)
|