Enerjinin Zıt İki Formu ve Bunların Birbiriyle Olan Etkileşimi
Değerli okurlar, zıt iki enerji (kinetik-potansiyel) formunun etkileşimine önceki bölümden devam ediyoruz.
Hatırlayalım; kinetik enerji formu (beyaz) ile kütle/potansiyel enerji formu (siyah) birbiriyle etkileştiğinde kinetik enerji formu kütleyi/potansiyel enerji formunu harekete geçirip onu hızlandırırken, kütle/potansiyel enerji formu da bu değişime direnç göstererek hız değişiminin sonsuz olmasını engellemektedir. Böylece her iki enerji formu da birbirinin aşırı eğilimini törpüleyip yok etmekte, birbirini –beyaz ve siyah olmaktan çıkarıp- gri alana çekmiş olmaktadır.
Bu olguya örnek olarak bir de tren sistemine bakalım. Söz konusu sistem, lokomotif ile vagonlardan oluşur. Sistemin var oluş amacı, bir yerden bir yere yük taşımaktır. Yani tren sistemi iş yapma ve dolayısıyla değişim amaçlı var olan bir sistemdir. Sistemde iş yapan, dolayısıyla değişimi gerçekleştiren lokomotiftir; çünkü iş için kinetik enerjiyi sağlayacak olan akaryakıt lokomotiftedir. Vagonlar ise, yük ile birlikte kütleye ve dolayısıyla potansiyel enerjiye sahip olduğundan (lokomotifin kütlesini gözardı ediyoruz), lokomotifin onlara yer değiştirtmesine direnecektir. Burada lokomotif değişimi temsil ederken, vagonlar ve yük sabit kalmayı/durağanlığı temsil etmektedir (zıt iki durum). Bu sistemde üstünlüğü elinde bulunduran unsur/bileşen, değişimi sağlayan lokomotiftir; bu bağlamda kütleye/potansiyel enerjiye üstün gelen, kinetik enerjidir. Vagonlar ile yük kütlesiz olduğunda (lokomotifi de kütlesiz var sayıyoruz) tren sisteminin bir yerden bir yere gitmesi, futbol topu örneğinde olduğu gibi, sonsuz hızla gerçekleşecektir. Bunun tersi yani vagonların ve yükün kütlelerinin/potansiyel enerjilerinin sonsuz büyüklükte olması durumunda da, lokomotif vagonları yerinden kımıldatamayacaktır; lokomotifin çok zorlaması durumunda da lokomotif ile vagonlar arasındaki bağ kopacaktır. Dolayısıyla tren sistemi her iki durumda da var oluş amacının dışına çıkmış olur. Vagonları yere çaktığımızda da, kütlelerini sonsuz büyük yapmış gibi oluruz ve aynı sonuç meydana gelir.
İki enerji formunun etkileşiminde de, tren örneğinde de değişimi sağlayan aktör kinetik enerjidir; dolayısıyla “aktif” olan taraf kinetik enerji formudur; değişime direnen ancak yine de değişen (pasif değişim) kütle/potansiyel enerji formu ise, “pasif” durumdadır. Bundan dolayı süreci yönetme erki, aktif değişimci kinetik enerji formundadır; pasif değişimci kütle/potansiyel enerji formu ise, “yönetilen” durumundadır. Bu bağlamda iki enerji formunun birbirini karşılıklı denetleme özelliği/yetkinliği varken, kinetik enerji formunun ayrıca “yönetme” özelliği/yetkinliği bulunmaktadır. Bu da kinetik enerjiyi potansiyel enerji karşısında “üstün” kılmakta yani “baskın/dominant” duruma getirmektedir.
Evreni, geri vitesi olmayan ve durmaksızın daima aynı yönde giden bir araca benzetebiliriz. Hareketi sağlayan gaz pedalı (kinetik enerji), onu kontrol eden ise fren pedalıdır (kütle/potansiyel enerji); bu süreçte hareketin devamlılığı için gaz pedalının firen pedalına üstün gelmesi gerekir. Bundan dolayıdır ki, evren sürekli değişim hâlindedir; yani evrenin en temel kuralı “değişim”dir (“Evrenin değişmez kuralı değişimdir” özdeyişi).
Tüm bu olup-bitenler, “evreniçi” olaylardır. Daha açık olarak belirtirsek, aşırı uçların ya da aşırı eğilimlerin/eylemlerin törpülenip yok edilmesi ve değişimin gerçekleştirilmesi, “evreniçi güçler” arasında olan bir olgudur; aktörler, kendi güçleriyle mücadele etmekte ve uzlaşarak ortak bir noktada (gri alan) buluşmaktadırlar. Evrenin bu işleyişinde “doğaüstü” bir güç söz konusu değildir. Burada söz konusu olan, evrenin doğa yasaları çerçevesinde “kendiliğinden” işleyişidir. DEVAM EDECEK
|