İnsanlığın Kültürel Evrimi: Üçüncü ve Son Aşama
Değerli okurlar, önceki bölümde Kopernik’in Güneş Merkezli evren modelinin Hıristiyanlık’ta/Kilise’de yarattığı sarsıntıyı ve toplumda gerçekleştirdiği düşünsel değişimi gördük.
Johannes Kepler (1571-1630), –Tycho Brahe’nin (1546-1601) gözlemsel verilerini de kullanarak- Kopernik’in Güneş Merkezli sistemini yeniden düzenledi. Kopernik modelinde Güneş’in çevresinde dairesel yörüngelerde dolanan gezegenler, Kepler sisteminde elips yörüngelerde dolanırlar; Güneş de bu elips yörüngelerin odaklarından birinde yer alır. Böylece gezegenlerin hareketleriyle ilgili yasaları formüle eden Kepler, Kopernik’in modelini sadeleştirmiş oldu(1).
Kopernik ile Kepler’in getirdiği devrimsel nitelikli değişimlerin bir sonucu olarak geleneksel astronominin dayandığı görüşler sarsılmış, evrensel düzenin yeniden kurulması için yeni bir fizik sistemine gereksinim doğmuştur; bu yeni fizik sistemini kurma işini de Galileo Galilei (1564-1642) üstlenmiştir. Söz konusu yeni fizikte, modern/bilimsel bilimin temelini oluşturan “matematik” ve “deney” yer alır. O, matematiği bir bilim olmaktan çok, bir yöntem haline getirir. “Böylece temel hedef, olguları gözlemek, bunları açıklayan denklemi veren matematiğe başvurmak ve doğadaki matematiksel bağlantıları elde etmek olmuştur.”(1) İlâveten, gerektiğinde soyut düşünceye de başvurmuştur. Böylece, “gözlem”, “matematik”, “deney” ve “soyut muhakeme” modern/bilimsel bilimin temelini oluşturur.
Kendilerinden önce Doğu ve Batı’da oluşturulmuş birikimden beslenen bu üç (Kopernik, Kepler, Galilei) bilimci, kendilerinden sonra gelen bilim dünyasına önemli bir miras bıraktı(1). Aldığı mirası doruk noktaya ulaştıranlardan birisi, Galilei’nin vefat ettiği yılda dünyaya gelen Isaac Newton’dur (1642-1727).
Yerçekiminin keşfinde başına düşen elmanın rol oynadığı söylenegelen ve mealen “Ben yükseldiysem benden önceki devlerin omuzlarında yükseldim.” diyen Newton’la birlikte Avrupa’da -topluma da yayılan- müthiş bir bilimsel atılım oldu.
Newton’dan sonra Avrupa’da çığ gibi artan onlarca bilim insanı ve filozoflardan, yüzlerce araştırma yapan meraklı-amatör insanlardan ve hızla büyüyüp yayılan bilimsel faaliyetlerden söz etmeyeceğim; çünkü Avrupa artık Bilim Atmosferi’ni solur olmuştur. Antik Yunan’dan Rönesans’a kadar olan insanlığın yaşam sürecinde ayrıntıya girmemin nedeni, inanç/din temelli bir yaşamdan bilim temelli bir yaşama nasıl geçildiğini ve bilimin Din Kurumu’nun, özellikle Hıristiyanlığın/Klise’nin toplumsal yapı üzerindeki otoritesini nasıl kırdığını ortaya koymak içindi.
Bu otoritenin kırılmasında elbette ki diğer toplumsal olaylar da rol oynadı. Bunlardan biri, 1507 yılında (Kopernik’in papaz atanmasından bir yıl sonra) papaz/rahip olan(2) Martin Luther'in (1483-1546) Katolik Kilisesi’ne başkaldırısıdır. Hıristiyanlığın otorite merkezi olan Katolik Kilisesi’nin (Roma/İtalya) o günkü anlayışına ve uygulamalarına (yüksek mevkilerdeki yolsuzluklara ve dinin ticari hâle getirilişine(2) karşı çıkan ve bundan dolayı sorguya çekilen Luther, İncil’i Latince’den Almanca’ya çevirmiştir(3).
Luther’in bu tutumuyla inanç alanında devrim başlamış ve böylece Hıristiyanlığın güncellenmiş hâli olan Protestanlık ortaya çıkmış oldu(2).
İtalya’daki Rönesans (1450-1600) hareketiyle başlayan Batı toplumundaki evrimsel değişim dönüşüm, 1789 Fransız İhtilâl’i de denilen hareketle devrime dönüşmüştür. Bu devrimin adı, Fransız Devrimi ya da tüm insanlığı kapsayan anlamında “Bilim Devrimi”dir. Bilim Devrimi’yle birlikte toplumsal yaşamın düzenlenmesinde/dizayn edilmesinde etkin olan Din Kurumu, yerini Bilim Kurumu’na bırakmıştır. Böylece Bilim, insanlığın sosyo-siyasal ve ekonomik alandaki ergi/gücü Din’in elinden almış ve dini inanç, insanların özel alanına çekilmiştir.
DEVAM EDECEK
KAYNAKÇA
(1) Özsoy, S., 2015, Güneş Merkezli Evren Anlayışı.
(2) Martin Luther Kimdir. www.biyografi.net.tr
(3) Martin Luther Biyografisi. www.haberler.com
|