‘Meraklı Melahat’ diye sık kullandığımız bir tümce vardır, ayrıca bu tür insanlara ‘burnunu her şeye sokuyor’ diye tepki gösteririz. Oldukça da yaygındırlar bu tipler. Rahatsız edici bu eylem biçimi birden tersini anımsattı bana, ilgilenmemek ne kadar anlamlı acaba? Hiçbir şeyi merak etmiyorsunuz, hiçbir şeyle ilgilenmiyorsunuz, işiniz gücünüz kendi dünyanız. Ya yalnızlık ya da başkalarının bilemediği bir kalabalıklık. Bu iki durum aynı çarpana parantezlenebilinir mi? Sanmıyorum ama bayağı ilintileri var bana göre. İsterseniz bir deney yapabilirsiniz. Örneğin, hergün görüştüğünüz, konuştuğunuz, birçok şey paylaştığınız kimi arkadaşlarla görüşmeyi en azından bir on gün kesin. Kaybolun yani. Ya da sürekli gittiğiniz bir yere bir hafta on gün gitmeyin. Eğer aranıyorsanız sorun yok demektir, toplumsal ilişkiler sürüyordur. Eğer aranmıyorsanız bu iş’te ya bir iş var ya da tehlike düşündüğümüzün de ötesinde. Yoğun bir üretim sistemi mi var etrafımızda ya da akıl almaz faşizan bir baskı mı? Yoğun üretimden başınızı kaldıramazsınız, faşizmde de başınızı kaldırtmazlar. Bu nedenle de aranmamak kısmen de olsa meşruluk kazanır. Hiçbir şey yokken, sizinle birlikteyken sürdürülen yaşam devam ettiriliyorsa, siz aranmıyorsanız, işte çanların sesi şimdi tehlike işaretidir. Bu tür durumlar insanların ego kuyusunun derinliklerine doğru yol aldığını gösterir ki, insanlık tarihinin çok kötü bir virajda olduğunun saptamasıdır bu durum aynı zamanda.
İnsanlar artık kendi havuzlarında kulaç atıyor ve kendilerinden başkasını düşünmüyorlar. Diğer insanlarla olan ilişkileri tamamen çıkar ilişkisidir, sahtedir. Bu durum yaygınlaştıkça çürüme de artıyor demektir. Bir de bu durumdan rahatsızlık yaşanmıyorsa, insanlar şikayetçi değilse olay çok daha ciddi boyuttadır. Oysa tüm bu çürüme içindeki insanlar bile zamanı geldiğinde aranmadıkları için tepki vermektedirler. Yani değişik bir iki yüzlülük. Nereye gidiyoruz? Çabuk çabuk unutma eylemleri, görmemezlikten gelme, siyasetten uzaklaşma, kitaptan korkma, saçma sapan şeylerle gününü öldürme ve de lafa gelince bilgiç bilgiç konuşmalar. Ey halkım, ayrımında değilsiniz belki ama çok ciddi bir hastalığa yakalandığımızı söylemek zorundayım. Doktora gitmeye gerek yok şöyle 30-40 yıl önceyi anımsamak bile hastalığımızın ne olduğunu öğretir bize.
Meraksızlardan şikayet ediyoruz ama şikayetçi olduğumuz noktada biz ne kadar tutarlıyız? Bunu da düşünmeliyiz, iğne çuvaldız meselesi… unutmak gerçekten çok kolay bir eylemdir ama gerçekçi değildir. Ne kadar unuttum desek de anımsamalarımız eksik olmaz. Ama unutmayı çıkar adına öne çıkardığımız için öyle sanıyoruz ya da başkalarının sanmasını istiyoruz. Yoksa birçok anı biriktiren ilişkiler, ‘unuttum’ demekle unutulmaz. Kimse ne kendini ne de başkalarını kandırsın unutmak adına.
Meraksızlık işine mi geliyor, işine geldiği gibi uygula ama senin de birgün o meraksızlara gereksinimin olacağını unutma.
Çalıştığım yerlerde, kimi oturduğum mekanlarda, son zamanlarda dikkatimi çeken bir şey de selam vermemek. İnsanlar sabah sabah işe geliyor, sen yan tarafındasın, kapın açık, çalıştığını görüyorlar ve bir ‘günaydın’ı esirgiyorlar. Bu da başka bir meraksızlık değil mi?
Kısaca ister meraklı olalım, ister meraksız ama insan donundan uzaklaşmayalım. Acısını belki biz çekmeyiz ama çocuklarımızı, torunlarımızı düşünelim derim.
|