İzmir Balçova’da otururken Pazar günleri otobüse biner Bademler Köyü’ne kaçardım. Köy merkezindeki çardaklı kahveye oturur çayımı, ayranımı içer, getirdiğim dergi ve kitapları okur, notlar çıkarırdım. Olanak buldukça o eylemimi sürdürdüm. Birçok güzel dostla dertleşirdim, Aşık Yolcu onlardan biriydi örneğin. Sonra ekmek kavgasının başka boyutuna geçince uzaklaştık o yörelerden.
Tekirdağ Saray’da yaşadığım 2009-2012 yılları arasında da Küçük Yoncalı Köyü’nde, merkezdeki ağaçlıklı kahvehanede o alışkanlığımı sürdürmeye çalışmıştım. Bana göre Bademler Köyü nasıl Ege’nin aydın, insan sıcaklığının geniş bir biçimde yaygın olduğu bir köyüyse, Küçük Yoncalı da Trakya’nın öyle köylerinden biri. Eski okuldan dönüştürülen muhtarlığı, kendi çapında yaratılan tarım aletleri müzesi ve kütüphanesi, okur yazarlığının yüksek düzeyi ve insan sıcaklığı, insan sevdalısı olarak birçok duygularıma tercüman oluyordu diyebilirim rahatlıkla.
Selman Akı da bu köylüydü, gazeteci ve araştırmacı yazardı. Onun yayımladığı Trakya Ses adlı gazetede yazı yazarken tanıdım Necati Deniz’i. Selman’ın akrabasıydı, aydın, düşünen, üreten ve analizleriyle yarınının ışıklı dünyasını kurmak için çaba harcayan biriydi. Emekli asker olduğunu daha sonra öğrendim ve artık benim için Necati Albaydı. Bir araya gelmelerimiz, söyleşilerimiz arttıkça onun yüreğinin aydınlığını daha çok görür ve anlar oldum. Seçim dönemimiydi, yoksa başka bir etkinlik mi tam anımsamıyorum. Akşamın karanlığına doğru zaman akıp giderken söyleşimizin en koyu yerindeydik ve o anda gözlerinin kimliği dikkatimi çekti. Necati Albay’ın gözleri derin bir hüznü umudunun arkasına saklamıştı ve kimselerin görmesini istemiyor,insanların gözlerinden salt umudu almasını ister gibiydi. Gerçekten de derin bir hüznü saklıyordu ve kanımca hep sakladı da. Sonra bisikletine binip geceye daldığını anımsıyorum.
Bütün insanların kendine özgü gizleri vardır diye düşündüğüm çok olmuştur. Bakışlarında, el sıkışlarında, yürüyüşlerinde, kısaca tüm eylemlerinde, başkalarının göremediği bir gizleri vardır. Bu gizi başkalarının görmesi ancak ve ancak büyük yoğunlaşmalar sonrasında olabilir. Aslında ayrı bir çalışma konusu bunlar ama insanı insan yapanın, kendine özgü ayrılıkları, farklılıkları neden olmasın? Necati Albay neden yıllarca bu saklı hüzünlü yaşamını sürdürsün ki?
Albaylık gibi bir mevkide ve önemli kurumlarda çalışmış olmasına rağmen yalın bir yaşamın içindeydi ve köyünde yaşamaktan mutluydu. Her insanın olduğu gibi onun da yereğinin zulasında birçok sorunu vardı elbet. Başkalarının bu tür sorunları deşmesinden yana olmadığımdan hiç sormadım. Ara ara küçük de olsa bu tür konulara girer ve hemencecik uzaklaşırdık o sıkıntılardan. Gazete kapandıktan sonra da görüştük ve ben buralardan ayrılıp yeniden İstanbul’a döndüğümde ara ara gelişlerimde buluşsak da kopuş başlamıştı. En son yine Küçük Yoncalı’da, sonbaharın yazdan kalan kısımlarından bir gün, kahvede epeyce görüşm, dertleşmiştik. Sonra hasta olduğunu duydum ve her zaman durumunu öğrenmeye çalışsam da gidip ziyaret etme cesaretini gösteremedim.
Bu korkaklığımı, nedenini sorgulamadığım bu eylemsizliğimi bir gün aşarım ama ne olursa olsun o benim güzel insanlarımdan biridir ve ülkesinin geleceğine terini akıtmış yürekli bir dosttur.
Sağlığına kavuşması insanlığın yararınadır.
|