Bende çok küçük yaşlardan beri alışkanlığa dönüştü mezarlık ziyaretleri. Küçükken dinsel etkiler ağırlıklı olabilir ama daha sonraları biraz sosyolojik, psikolojik ve hatta felsefi nedenler devreye girdi desem yalan olmaz. Ömür merakı, mezar taşlarındaki yazılar ve özellikle dörtlükler. Ama en önemli etken elbetteki sessizlik. Derin bir susma ve dünyanın yalanlarla kanatlanmış sürecinden uzaklaşmak. Bir ağacın altında oturup, o an’a kadar akıp giden yaşamı sorgulamak yalansız dolansız. Elbette dedikodusuzluk, riyakarsızlık, olduğu gibi olmak. Ne arkandan konuşan var ne de yüzüne gülüp arkandan küfredenler. ‘’Şuyum var, buyum var’ diyenler de yok burada. ‘Mülk Allahındır’ deyip tabu dairelerinin kapısında kuyruk olanlar da yok. Özet olarak iyi burası.çünkü kimse konuşmuyor, düşünmüyor. Kendi kendine de olsa konuşan da sensin düşünen de. Ey Allahım! Böylesine dingin bir dünyaya ne zaman kavuşacağız? Diye içimden konuşurken, kendi kendime şaşırdım kaldım. Oğlum burada da mı solculuk yapacaksın? Sorusu geldi çaldı kapımı. Oysa aklımın ucundan geçmeyen şeylerdi. Ama düşününce gerçekten de burada elektrik, su, telefon faturası; özel okul, paralı sağlık, işsizlik yoktu be kardeşim. Ulan bu siyasette ne kötü bir şey be, mezarlıkta bile aklımız sosyal adalet, insanca yaşamak ve hatta sosyalizm gibi kötü düşüncelere kayıp gidiyor. Allahım sen bizi koru… Neyse dolaşmaya başladım mezarlığı. Bir yandan mezar taşlarını okurken, bir yandan da en yaşlıyı ve en genci bulmaya çalışıyorum. Kimileyin de tanıdıklara ulaşıyorum soyadlarından. Ya da tanıyormuş gibi kurguluyorum. Epeyce dolaşmıştım ki, ayaklarıma,, oradan bacaklarıma başta karıncalar olmak üzere birçok börtü böceğin yürüdüğünü duyumsadım ve paçalarımı kaldırdığımda, duyumsadığımın gerçekliğini gözlerimle gördüm. Bir taraftan ellerimle onları vücudumdan uzaklaştırmaya çalışırken, bir yandan da kendi kendime söyleniyordum ‘bunlar da nereden çıktı?’ diyerek. Neyse, bir yandan onları uzaklaştırmaya çalışırken onlar dile gelip konuşmaya başladılar. Diyeceksiniz ki sen karıncaların, böceklerin dilini nereden biliyorsun? Uzun zaman onlarla ilgilenin sizler de o dili öğrenirsiniz, deneyin. “Uzun zamandır uğramıyorsun ey insanoğlu, nerelerdesin?” “iş güç, ekmek kavgası, dünya hali işte” “Doğru doğru dünya hali. Ama bu hal iyi bir hal değil anladığımız kadarıyla” “Hayırdır. Nereden çıktı bu tespit?” “ Eskiden ölülerle ilişkiye geçtiğimiz zaman, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Hasan İzzettin Dinamo gibi nice şair, yazar ve kültürlü insanlarla tanıştıgğımızın ayrımına varıyor ve mutlu oluyorduk” “Bunları hiç düşünmemiştim” “Düşünmemiş olabilirsin ama gerçek. Şimdi ki ölülerin tadı tuzu yok. Anlayacağın şimdiki ölüler kültürsüz, hayırdır, nedeni nedir?” “Vallahi öyle kolay yanıtlanacak bir soru değil bu. Amla söz veriyorum, sizden ayrıldıktan sonra gördüğüm tüm insanlara ileteceğim bu soruyu ve aldığım yanıtı gelip aktaracağım.” “Ayrıca şunu da belirt lütfen: bizi de kendilerin9e benzetirlerse karanlıktan hiçbir zaman kurtulma şansları yok” “Peki ..peki..” Deyip ayrılıken üstümü, başımı çoktan terk etmişlerdi. Mezarlıktan dışarı çıktığımda gittikçe yaklaşan, yaklaştıkça büyüyen bir uğultuyu duymamak için sağır olmak gerekirdi ve henüz kulaklarım duyuyordu.
|