Cahil kalmaya yemin ettiysen ya da cahil bırakılmayı yeğlediysen, sesin çıkmadıysa işin iş. Çünkü cehaletini kapatabilmek için seçenek sunamadan herhangi bir ata binip, atın götüreceği yere razılık gösterebilirsin. Bu davranış en tehlikeli, insana yakışmayan bir eylemdir. Yanılmıyorsam, Hazreti Muhammed’in, ‘Zulme sessiz kalanlar dilsiz şeytanlardır’ diye bir tümcesi var. İşte o nereye gittiğini bilmediği atlara binip, çıkarı için susanlar da ‘dilsiz şeytanlar’ sınıfına sokulamazlar mı? Bal gibi sokulurlar. Aslında sık sık yazdığım bir tümcedir: ‘Cehalet, bir hastalıktır, tedavisi okumaktır.’ İnsanlar okumayınca, hastalığını nasıl tedavi edecek? Tedavi olmak istemeyenler ise cehaleti bilinçli olarak yeğliyorlar demektir.
Cehaletin bindiği atların ilki yalandır. Yalanla algı yaratmaktır. Diğer bindiği at ise, kes yapıştırdır. Bir yerlerden duyduğu, ne olup olmadığını anlama zahmeti katlanmadığı sözcükleri, tümceleri kes yapıştır yöntemiyle etrafıyla paylaşmasıdır. Aslında cehalet için bineceği tüm atlar geçerlidir ve anlamı yoktur. O bu eylemiyle ancak gününü kurtarır ve bu kurtarmalarla çeker gider dünyamızdan bıraktığı bir yığın pisliklerle anılarak.
Buralara nereden geldim? Hepimizin bildiği gibi (!) Çanakkale Savaşları’nın 102. Yıldönümü. Medyada öylesine işleniyor ki kimi çıkarlar nedeniyle, onun için ‘hepimizin bildiği gibi’ dedim. Sanki televizyonlarda konuşanlar, gazetelerde ve dergilerde yazanlar bizzat o savaşın içinde yer almışlar gibi şakıyorlar. Bu şakıma öylesine saygısız boyuta ulaşıyor ki, o savaşta yenilen düşmanın komutanlarının ya da savaşa katılan başkalarının yazdığı anılarda saygıyla yer alan bir Mustafa Kemal Atatürk, onlarda yok. Sanki kimileri özellikle olmayan bir Mustafa Kemal Atatürk’ü o savaşlara monte etmiş.
İyi araştırmak gerekir. Belki de böyle bir insan yok. Kurtuluş Savaşı yalan demiyorlar mı bu geri zekalılar? 1881-1938 tarihleri arasında 57 yıl yaşamış ve onun 57 yıla sığdırdıklarına çok aklı olanların bile şaşıp kalması, kendisini çok akıllı sanan bu aptallara hiçbir şey de mi anlatmıyor? Liman Von Sanders neler anlatıyor anılarında? Yoksa o da mı uyduruyor? Harp Tarihi Mecmuası’ndan Enver Paşa’nın çıkarttığı fotoğrafta mı Sarı Paşa’ya ait değil? Soruları çoğaltmak bir anlam taşımıyor. Çünkü kendi kurtarıcısına düşmanlık normal bir davranış biçimi olamaz. Bu normal olmayan davranış biçimini ne yazık ki yaygınlaştırıyorlar. Emperyalizm işbirlikçileriyle iş başındadırlar. Böyle ve de iyi biline.
Cehaletin bir başka yanı ise, Çannakkale Savaşları’yla Karadeniz’e sokulmayan İngiliz, Fransız Donanmaları, Rus Çarına yardım edemediğinden, orada gelişmekte olan emekçi mücadelesi çarlığı yıkarak Ekim Devrimi’ni gerçekleştirir. 1917 Devrimi de, bizim verdiğimiz Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin destekçisi olur. Ve bu mücadelenin başarıyla sonuçlanmasıyla dünyanın ezilen halkları emperyalizme karşı kurtuluş mücadelelerine girişirler ve Türkiye Cumhuriyeti bu mücadelelerin ateşleyicisi olur. Senin imparatorluğunu ‘hasta adam’ ilan edenler onlar değil midir? İngiliz, Fransız, Amerikan ve Ruslar bu yargılarının pratiğe sokmak için yüzlerce fırıldak çevirmiyorlar mıydı? Şimdi de o günkü düşüncelerini farklı yöntemlerle gerçekleştirmek için çırpınmıyorlar mı? Bu çırpınışlarında yerli işbirlikçilerinden yararlanmıyorlar mı? Ve o yerli işbirlikçiler kendilerini emperyalistlere pazarlamıyorlar mı? ‘Vatanımı en iyi ben satarım’ diyerek ortalıkta dolaşanların sayısı az değil.
Netice olarak cehaletin diploması yok. Bu bağlamda diplomasızlık, kırk üniversite bitirsen de aynıdır. Bunların Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığını tam da bu noktadan okumak gerekiyor.
|