Sözlüklerde üzüntü, tasa veya düşünce olarak tanımlanan sözcüğü halk arasında üzüntülü düşüncenin eylemi olarak anlamak bence daha doğru bir yaklaşım olur. Mustafa Sancar’ın son romanına ad olan bu sözcüğün tanımına romanı okurken daha bütüncül varabiliyoruz.
Bu topraklar tarihi boyunca ezilenlerin kaygılı yaşamalarına tanıklık etmiştir. Bir türlü de bu kaygıdan kurtulamamıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kaygısız birey ve toplum yolunda adım atılmışsa da, genç cumhuriyet karanlık güçlerce daha tay tay duramadan boğulmaya başlanmıştır ve bu eylemler durmaksızın devam etmektedir günümüzde de. Bu ana görünümde kaygının, toplumların çoğunun başının altındaki yastık olduğunu söylersek çok da büyük eksiklik taşımaz bu söylemimiz.
Enine kalınlaşan, boyuna uzayan duvarların gizlemeye çalıştığı yaşamları Mustafa Sancar, Dünya Gözlü Sevgili, Palyaçonun Ayna Sığınağı, Aze’nin Yakarışı, Lal Ağıtları (Aze’nin Yakarışı-2), Şehirler Ağladığında adlı eserlerinde olduğu gibi Kaygı’da da bir yerlerinden kırarak, parçalayarak pencere açıp, insanlara, okuyanlara göstermeye çalışıyor. Bu gösterme eylemi coğrafyası, tarihi ile birlikte kişilerin bireysel kimlikleriyle ete kemiğe bürünüyor Sancar’ın eserlerinde. Bu her şeyin somut, yaşamın içinde ve birbirine bağlı olduğunun da bir ifadesi aynı zamanda.
Roman kahramanlarının hepisi tanıdıktır yeterki baktıklarımızı görebilelim. Eylemlerinin sıradanlığı, kimi zaman aydın geçinenleri allak bullak edecek doğallıkta ve bilgi yüklüdür. Aşağıda romandan aldığım kısa bir bölüm bu konuda tanıklık eder sanırım.
…..
Doktor sordu:
“Rahmetli neyiniz oluyordu?”
Veysel yaş içinde kızarmış gözlerini kaldırdı, ağlamaklı sesi titredi:
“Komşuyduk”
“Komşu mu? Bir komşuya bu kadar içten yanmak, ağlamak…”
Veysel ayağa kalktı, mendilini çıkardı gözlerini kuruladı, yeniden ağlamaklı konuştu:
“Ramazan Abi kimsesizdi, ardımdan ağlayanım yok demesin diye ağlıyorum…”
Doktor dondu kaldı , ne diyeceğini bilemedi….
Mustafa Sancar, daha önceleri de belirttiğim gibi aynı coğrafya ve tarihi paylaşan , büyük destan yazıcısı Yaşar Kemal’in sürdürücüsüdür kendi diliyle, söylemiyle. Çukurova’nın acıları, sıkıntıları, güzelliklere ve umudunu hiç elden bırakmayan yoksulluğu ona emanettir bundan böyle. Amanos dağlarının ceylanları artıkm onun elinden içecektir sularını.
Kaygı, hep varolan ama bir gün yok edeceğimize inandığımız karanlığını, bu romanda da gittikçe kendini tüketen bir kimlikle ortaya koysa da, artık çıkışsızlığını yadsıyamıyor.
Kaygı, kurgusuyla, diliyle bizi içine çeken güzel bir roman.
*Mustafa Sancar, Kaygı, Roman, Vivo Yayınları, 2016, İstanbul.
|