İnsanlar yaptıkları işe sevdalandıklarında büyük başarılara imza atarlar. Burada sözünü ettiğim büyük başarı ilk elde işin doğru ve yararlı yapılmasıdır. Doğru ve yararlı yapılma eylemi, insanın, yaşam içerisinde kendine çeki düzen vermesini de getirir doğal olarak. Kendine düzen verme, eleştiri ve özeleştiriyi en azından kendinde denemesi olayıdır. Hele kendine sanatçı diyenlerin sevdalanmaları koşulsuz zorunluluktur. Şiir mi, öykü mü, roman mı yazıyorsun ya da resim mi yapıyorsun, beste mi? Hepsinde korkunç bir sevda gerekiyor. Bu koşulsuz sevdalanmak aynı zamanda elini taşın altına koymak demektir. Örneğin şiirden yola çıkalım. Senden önce yola çıkanları tanımazsan, yazdıklarını bilmezsen, kendi kendine ne yeniliği yapmış olursun ya da yazdıklarının şiir olup olmadığına nasıl karar verirsin? Ki kendinden öncesini öncelikle ülkenden başlayarak, sonrasında dünyaya yönelerek, araştırıp, inceleyebilirsin. Böyle yapılması daha sağlıklıdır. Nâzım Hikmet’i, Atilla İlhân’ı, Enver Gökçe’yi, Orhan Veli Kanık’ı, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Yahya Kemal Beyatlı’yı, Ahmet Haşim’i, ki daha gerilere giderek halk şiirimizi öğrenmezsek, yaptığımız işin kabaca çerçevesini bile çizemeyiz. Sonrasında Dünya Şiiri’ne başlamalı ve şiir konusunda yeterli bilgilere sahip olduktan sonra sevdamızı yaşama geçirmek için çalışmalıyız. Dünya şiirinde de, doğaçlama yazıyorum, Aragon, Neruda, R. Alberti, Puşkin, Yevtuşenko, Lorca, Rilke, E.Pound gibi ustaları birkaç kez okumalıyız.
Diğer sanat dalları içinde aynı türden eylemler gerçekleştirilmeliyiz. Bu nedenle sanatla uğraşanların iyi bir kütüphane kurmaları çok çok önemlidir. Kütüphanesiz bir ev düşünemediğim gibi, sanatçı evini kütüphanesiz hiç düşünemem. Çeşit çeşit sözlükler, yazım kılavuzu ve ilgi alanına ait teorik çalışma kaynakları kütüphanenin demirbaşları arasında olmalıdır. Dünyayı salt para gözüyle görenlerin bu işlerde ilgileri olmaz. Çünkü o türden bakan gözün tüm anladığı o, yani para ve onun ilgi alanlarıdır. Terörist silahı gibi gösterilen kitaplarla ne işi olabilir ki? Hem para verip alacak (keseye zarar), hem okuyacak (göze zarar), hem düşünecek (beyine zarar) yani sevgili kardeşim her yanıyla zarar olan kitabı ne yapsın adamcağız ya da kadıncağız. Tabii bu söylediklerimi sana söylüyorum, işi gücü para olanlara değil. Sanıyorum anlatabildim.
Tüm bunları yaşama geçirirken, aynı zamanda insanlaşma sürecini de hızlandırmış oluyoruz. Okudukça ve ürettikçe, bilincimiz geliştikçe, ‘ben’den ayrılarak, uzaklaşarak ‘biz’leşmemiz kaçınılmazdır. ‘Biz’leşmek de insanlaşmanın en vazgeçilemez girişi, kapısıdır. Çoğumuz sistemin dayattığı algılara esir olduğumuzdan ayrımında değiliz yaşamanın. Oysa bu sistemi yıkmadıktan sonra düzelmeyeceğini bilerek tüm bu kötülüklerin aşılması, insanın insanlaşma adına verdiği kavgadan geçmektedir, geçecektir de. Kendine yeterin dışındakini paylaşmayı önerirken, üretim dışına düşen asalaklar yetiştirmek değil derdim. Örneğin, bir gencin okumasını sağlamak ve onun insanlığa, ülkesine ve dünyaya yararlı olması için caba harcamak, asalaklık için değil, devinen, geleceğimize ışık olacaklar içindir. Bunun yüzlerce, binlerce örneğini görebiliriz. Bir insanın, başka bir insana, insanlık adına omuz vermesi, ne acıdır ki unuttuğumuz eylemlerden oldu. Oysa bu günlerde ne kadar çok gereksinimimiz var.
Evet sevgili kardeşim, sanat ve insanlık beraber yürümeye başladığında dünyanın ve o dünyanın insanının ne kadar güzelleştiğini göreceğiz. Ama bunu hızlandırmak için emek vermemiz gerekiyor. Emeğini bu yolda harcamayı unutma. |