Seni gördüm ve çok konuşmadan gittim. Çağırıyordu beni sıcaklık ve yanıbaşındaki rüzgâr, o rüzgârda sen vardın. Tenin sıcaktı bir akdenizdi, yüreğin hem çağıran hem inkar eden bir yalnızlık.
Ben yeni çıkmıştım sokağa ve babamın verdiği küçük parayla yaşamımı kuruyordum. Kurduğum yaşam iki büskivit arası lokumdan başka neydi ki? Çocuktum ve kimse beni anlamıyordu. Halbuki çocukların da bir dünyası vardı ve yaşları kadar, biriktirdikleri kadar kocamandı dünyaları. Büyükler hep kendi gözlerinden baktığından, her şeye kendilerince yanlış diyordu. Çocukluktan çıkalı çok oldu, fena kızdırdılar beni.
İnanmadın yadsıdın, aşk böyle mi olur dedin. Haklısın bu aralar görüşemeceğiz. Çünkü ben Mecnun’um, Leyla’yı aramalıyım. Yağmur yağıyor, bir sığınak arıyorum. Sen Leyla değilsin değil mi? Yalan söyleme sakın. Sevenlerin yüreği hemen kendini ele verir. Bu işler için aşk polisi olmaya gerek yok. Sevmesini bilen herkes anlar yalanı dolanı. Çölde değilsin değil mi? Beni oralara salıp izsiz yolsuz yolculuklar yaptırma.
Dışarıda yağmur yok. Aldırma küçük küçük yağan ahmak ıslatanlara. Onlar uzun zaman gelemeyecekleri için iz bırakmak istiyorlar. Özür dilerim sen yağmurla konuşmasını bilmiyordun değil mi? Aşkın en önemli özelliklerinden biri de her dilden, her bakıştan ve her eylemden anlamaktır. Ferhat dağları delerken neden yorulmuyor? Haydi söyle bana…Bilmiyorsun değil mi aşkın en önemli yorgunluk giderici olduğunu? Bilmemek ayıp değil öğrenmelisin, zamanını pek geçirme. Geride bıraktıklarımızı kim yeniden yaşama sokabildi ki?
Sırtımı toprağa verip gece ya da gündüz gökyüzünü seyrettiğim çoktur. Severim yıldızlarla yalnızlık konusunu konuşmayı. Herkesin kendisinden başkasını beğenmediği dünyada boş lafları dinlemektense, yıldızlarla yalnızlığı konuşmak daha iyi değil mi? Geçenlerde ormanlara vurdum kendimi. Meşe ağaçlarının arasından gizli gizli seyrettim gökyüzünü. İlginçtir konuşacak hiç yıldız yoktu. Onlar da yalnızlıktan bıkmış olmasınlar? Yalnızlıktan bıkanların yalnızlık konuşması pek akıllı işi değil. Bir süre sırt üstü kala kaldım meşe ormanında ve sonrasında vurdum kendimi yıldızlı gökyüzünün olduğu yerlere.
Ara ara bakışlarımla anlattığımı sanıyorum akan zamanın geri gelmeyeceğini. Bu bilimsel olarak doğru ama akan zamanı ara ara anılar açısından çağırmakta yarar var bu noktayı da bilmelisin. Sonuç olarak zamanın akmasını engelleyemeyiz ama onu anlamlı kılarak yolculayabiliriz. Sonrasında en azından pişmanlığımız azalır, anılarla yetiniriz. Elbet bunları sen bilmiyorsun diye aktarmıyorum. Benim yapımdan ileri gelen böylesine sayıklamalırım çoktur. Gece sayıklamalarını korktuğum için yazıyorum. Diğer sayıklamalarım gece sayıklamalarının yanında akıl almaz büyüklüktedir ve benden başka kimse bilemez de, bilse de anlayamaz. Sayıklamak gerekli midir? Kişiden kişiye değişir.
Hani meşe ormanında, sırtımı toprağa verip yıldızlarla yalnızlığı konuşmak istediğimi ama hiç yıldız olmadığını ve yıldızçlı gökyüzü aradığımı aktarmıştım, anımsadın mı? Hâlâ o yıldızlı gökyüzünü arıyorum haberin olsun. |