‘Yayla Zamanı’ da olsa artık göçmekten vazgeçip yerleşikleştik. Adımıza yürümekten, ‘yürük-yörük’ dediler, kimliğimizden dolayı da ‘Türkmen’. Tüm bunları çıkarıp atamazsın. Çünkü bunları çıkarıp atmak ve yerine bölen parçalayan, yenilerini koymak isteyen, dünyanın başının belası güçler var. Oturup söyleşilerimize döndüğümde, yüreğimizde tek bir kimlik olduğunu ve adına da’ insan’ dediğimizi anımsıyorum. Dünya yüzünde yaratıldığından, varolduğundan, evrimleştiğinden beri asıl adı insan olarak yaratık sonrasında, yaşadığı coğrafyaya, bölündüğü sınıflara ve edindiği birlikte yaşamanın tarihine göre ırklara, alt ırklara; dinlere ve alt dinlere (mezhep) bölündü. Ya da okuduklarım, yazılanlar bende böyle bir algı yarattı. Zaten bu hale getirildikten sonra, insan denen yaratığı tut tutabilirsen. Aslında komik gelebilir sana, ama, insan iki ayağının üstüne kalktıktan sonra tüm macerası aydınlık ve karanlık arasında sürmektedir.
Bu tür şeyleri oturup konuşma şansımız pek yok insanlar arasında. Yaşamın gereği bu konuları benden iyi biliyorsun. İnsanı, sözünü ettiğimi aydınlık-karalık arasındaki macerasında öyle dehlizlere soktular ki, macerasını unutup, ona aktarılan yeni maceralar içinde debelenip duruyor. Oysa yeni macera falan yok, asıl macerası allanıp, pullanıp, ısıtılıp, ısıtılıp önüne konuyor ama ayrımında değil hazret. İlk girişte sözünü ettiğimi kimliğimiz, yaşamımız boyunca hiçbir zaman öne çıkmadı, çıkmaz. Tek öne çıktığı yer ve zaman, bizi yok etmek isteyen emperyalizme karşı mevzilendiği yer ve ana payda oluşturduğu zamandır. Çünkü o kimliğin anlamı, bedel ödenerek elde edilmiş olmasıdır. Yoksa birilerinin kendi çıkarları için insanlığı bölüp parçalamak, yani, kendisine kul köle etmek için sırtımıza geçirdiği bir kimlik değildir. Burada başka bir olgu devreye giriyor. Bu tür bölünüp parçalanma, küçük şeylerin narsisizmine sarılma, dar düşünenleri korkularının içine hapsederken, ezmek isteyenleri de oldukça rahatlatıyor. Çünkü buradan hareketle alan ve alana bağlı olarak düşünceler daraltılmış ve neredeyse herşey teslim alınmıştır.
İnsanlar zannediyorlarki, dünya varolduğundan beri, ya da insan varolduğundan beri, tüm bu ırklar, dinler, mezhepler vardı. Aslında insanlık tarihi, bilim adamlarının nezaretinde hazırlanacak bilimsel bir yapıtın ders kitabı olarak ilkokuldan başlayarak öğretilmesi noktasında önemsenmesi gereken bir zorunluluktur. Çünkü kim olduğunu bilmeyenlerin kimlik yolculuğu her tür etkiye açıktır. Kendini akıllı ve uyanık sananlar tarafından bu açıklık çok rahat kullanılmaktadır. Tüm kara parçalarına ve o kara parçaların tarihine baktığımızda bu kullanılmanın ve insanın kendisine hain olmasının milyonlarca örneğini görebiliriz. Çok zor değil oysa bilimsel anlamda varlığımızı doğru öğrenmek. Bilinç her zaman iyi kullanıldığında yararlı olmuştur topluma. Bu yararlı olmak eylemi, insanlık tarihinin büyük dönüşümleri için nicel birikimlerdir. Neyse yeniden konuşacağız zorunluk olarak bunları.
Oraları terk ettikten sonra ne yaptığımı yazmaya gerek yok bildiğin işler. Okuyorum, yazmaya çalışıyorum ve olanak yakaladıkça doğayla söyleşiye gidiyorum, ki bu söyleşilerin yabancısı değilsin. Kesin söylemiyorum ama kısa bir zaman sonra, çam ağaçları yerinde duruyorsa, altlarında buluşmak, söyleşmek yasaklanmadıysa çıkıp geleceğim. Bir kadeh rakıyla kaç şiire, öyküye, romana yolculuk yapılacağını yaşayacağız yeniden.
Sevgili kardeşim, kuşlara söyle tetikte olsunlar, dostluk rüzgârı her an uğrayabilir.
|