“TÜRKİYE’Yİ YENİ KURUMLAR, YENİ KURALLAR VE YENİ KADROLARLA AYAĞA KALDIRACAĞIZ”
“CHP İKTİDARINDA İLK 6 AYDA İKLİM DEĞİŞECEK”
CHP Sözcüsü Öztrak, Saray Hükümetinin bir yandan demokrasi ve ekonomiyi tahrip ettiğini, resmi verilere güven kalmadığını, paralel bütçelerle taahhütler altına girdiğini belirterek, “İş başına gelir gelmez ilk 1 ay içinde, yıkımın gerçekçi bir fotoğrafını çekeceğiz. Çok hızlı bir şekilde, Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kuracağız. Yukarıda belirttiğimiz ilkelere uygun elbiseyi dikebilmek için, elimizdeki kumaşı bir göreceğiz” dedi.
Bunun ardından tutarlı bir eylem planını istişareyle hazırlayacaklarını ve 3 ay içerisinde uygulamaya koyacaklarını ifade eden Öztrak, “Bunları uygulamaya başlamamızla birlikte daha birinci günden itibaren güven yeşermeye başlayacak” değerlendirmesinde bulundu.
Öztrak CHP iktidarının ikinci üç ayında ise yıpratılan kurumları hızla ayağa kaldıracaklarını belirterek, “Türkiye’de ilk 6 ayda iklim değişecek. Hayat bayram olacak. Yeniden gülümseyeceğiz” diye konuştu.
Türkiye’yi buhrandan “Üç Yeni K” ve “Dört Ayaklı bir Strateji” ile çıkaracaklarını anlatan Öztrak, Yeni Kurumlar, Yeni Kurallar ve Yeni Kadrolarla uygulayacakları stratejinin üzerinde yükseleceği 4 sütunu şöyle sıraladı: “Hukuk devleti ayağa kaldırılacak”, “Üreterek zenginleşen Türkiye olacak”, “Zenginlik hakça paylaşılacak”, “Tüm bu yapının sürdürülebilirliği için gerekli önlemler alınacak.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bursa’da bir trafik kazasında vazife başında şehit olan dört itfaiye erimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailelerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün ağırlıklı olarak, Erdoğan Şahsım Hükümetinin, iflas eden ekonomi politikalarını ele aldık. Bunalımdan kurtulmanın yollarını tartıştık.
MİLLETİN BEDDUASINI ALAN HÜKÜMET İFLAH OLMAZ
Zamlar zulüm oldu. Milletimizi acımasızca eziyor. Ülkemizin dört bir yanından, milletimizin feryatları yükseliyor. Artık bu feryatlara beddualar da eşlik ediyor. Milletin bedduasını alan bir hükümetin, iflah olmayacağını, bu topraklarda herkes bilir. Vatandaşlarımız beddua ederken haksız mı? Hayır, değil… Çünkü 84 milyonluk ülkemizde, Saray beslemeleri ve yanaşmaları dışında, herkes perişan.
SARAY BESLEMELERİ AVROLU MANSIPLARA DOYMUYOR
İşte yaşadığımız son örnek… Erdoğan daha önce, rüşvetten aklanmayan bir bakan müsveddesini, bir de partisinin MYK üyesini başka ülkelere Büyükelçisi tayin etmişti. Şimdi de Soma’da yere düşen vatandaşımıza, hınçla tekme savuran Saray danışmanını, Almanya’ya “ticari ateşe” yaptı. Memurumuz, emeklimiz, emekçimiz, çiftçimiz, milyonlarca dar ve sabit gelirli yurttaşımız, zam ve zulmü altında ezilirken, Saray beslemeleri avrolu mansıplara doymuyor.
AKARYAKIT FİYATLARI İKİYE KATLANDI
Saray yanaşmalarının sefası katlansın, dolarla, avroyla maaş alsın, Saray sosyetesi daha çok semirsin diye, Erdoğan tek bir gecede; doğalgaza zam, elektriğe zam, akaryakıta zam, Motorlu Taşıtlar Vergisine zam, pasaport ücretine zam, ehliyet harcına zam, Avrasya Tüneline zam, araç muayene ücretlerine zam, köprü geçiş ücretlerine gizli zam yaptı. Hep söylüyoruz. “Zulümle abat olanın, akıbeti berbat olur.” Ama dinlemiyorlar. Geçtiğimiz Cuma akşamı, akaryakıta fahiş zamlar geldi. Erdoğan, benzinin litresine 63 kuruş, mazotun litresine 94 kuruş zam bindirdi. Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda, çiftçinin traktöründeki 110 litrelik mazot deposu, 729 liraya dolarken şimdi bin 516 liraya doluyor. 55 litrelik bir benzin deposu bir arabanın geçen yıl bu zamanlar 400 liraya dolarken şimdi 750 liraya doluyor. Bir depo akaryakıtın maliyeti, son bir yılda ikiye katlandı.
ERDOĞAN ZAMLARA DOYAMADI
Son akaryakıt zamlarından sonra, İstanbul’dan İzmir’e, dolar ve avro garantili tünel, köprü ve yollardan, arabayla gidip gelmenin maliyeti, bin 811 lirayı buldu. Bu korkunç bir maliyet! Ulaşım maliyetlerindeki bu artış, yarın iğneden ipliğe her şeye yansıyacak… Bu kaçınılmaz. Son üç aydır akaryakıt zamları, adeta otomatiğe bağlandı. Dolar çıkıyor zam, dolar iniyor yine zam. Hani doların köpüğünü hüplettikten sonra, her yerde ucuzluk olacaktı. Erdoğan böyle diyordu. Milletin alın terini bir gecede hüplettiler, ama dolar köpürmeye, Erdoğan’ın zamları da, milletin üstüne kâbus gibi yağmaya, çökmeye devam ediyor. Erdoğan elektrikte kademeli tarife getirdi, ardından tek bir seferde, elektriğe yüzde 52 ile yüzde 127 arasında, zam yaptı. Bu bir rekor. Şimdi Meclis’e doğal gaza kademeli tarife getirilmiş. Anlaşılan Erdoğan zamma doymadı. Bu defada doğal gazda yeni bir zam rekoru kırmaya hazırlanıyor.
ASGARİ ÜCRET ZAMMI CEBE GİRMEDEN ERİDİ
Ne yazık ki enflasyonda; turpun büyüğü de heybede… Türk Lirası’nın son bir yıldaki değer kaybı yüzde 46. Üretici enflasyonu, tüketici enflasyonundan 44 puan fazla. Dolar kurundaki artış, üretici enflasyonu dediğimiz fabrika fiyatlarındaki artış, Erdoğan’ın son enerji zamları, tüketiciye daha tam yansımadı. Korkunç bir karakış geliyor. Ama bu zulmü yapanlar, emeklilerimize dönüp, “2 bin 500 lira ile bu kışı idare et” diyorlar. Memura bahşiş gibi “2,5 puan” ilave maaş artışı verip, “Bu sana yeter” arkadaş diyorlar. Asgari ücretlilerin aldıkları zam daha ceplerine girmeden, enflasyonun şahlanmasıyla eridi. Şimdi emekçilerimiz de kara kara düşünüyor. Emekliye, onların dul ve yetimlerine, memura hemen zam yapın, ek zam yapın. Asgari ücretliye de yılın ikinci yarısında, ek zam yapma taahhüdünü bugünden verin. Millete artık zulmetmeyin.
ÇİFTÇİYE BIÇAĞI 9 CM SAPLADI, 2 CM GERİ ÇEKTİ
Zamlar çiftçilerimizi de ezip geçiyor. Erdoğan’ın son mazot ve gübre zamlarından sonra, çiftçi tarlasına taban gübresini atamamıştı. Buğday ve arpa kışa zayıf girmişti. Bu ay sonunda da, buğday ve arpanın kardeşlenmesini artıran, ÜRE gübresinin atılması gerekiyor. Geçtiğimiz yıl bu zamanlar, bir çuval ÜRE 93 liraydı. Aralık ortasında aynı çuvalın fiyatı 800 lirayı gördü. Şimdilerde ise bir çuval gübrenin fiyatı 650 lira… ÜRE gübrenin fiyatı geçen yıla göre, 7 kat artmış. Hükümet çiftçinin böğrüne 9 santim bıçak saplamış, şimdi bıçağı şimdi 2 santim geri çekmiş, gübrenin fiyatı düştü diye, “Çiftçimiz bize teşekkür etsin” diyorlar. “Çiftçinin kara gün dostu” diye bilinen Toprak Mahsulleri Ofisi de, çiftçiye dost mu, düşman mı anlayamadık. TMO besiciye yüzde 8 KDV ile sattığı arpayı, sanayiciye yüzde 1 KDV ile satıyor. Şimdi üretici bu maliyetle nasıl ayakta kalacak? Zaten beli bükülmüş. Son bir yılda traktöre, bir depo mazot doldurmanın maliyeti ikiye katlanmış. Bir çuval gübrenin maliyeti 7’ye katlanmış…
ÇİFTÇİYE DESTEK VERİLMEZSE GIDA KRİZİ KAPIDA
Buradan uyarıyoruz, çiftçiye destekleri hemen artırın ve derhal ödeyin. Yoksa bu yıl gıda krizi kapımızda. Milletimizi ucuz ekmek için, şu kış günü zaten sıraya soktunuz. Böyle giderse, millet yiyecek ekmekte bulamayacak. Milletin ekmeğiyle daha fazla oynamayın. Daha fazla beddua almayın.
KUR TABELASI NEBATİ BAKAN’IN GÖZLERİ GİBİ KIPIR KIPIR
Birkaç ay önce Erdoğan ne demişti? “Faizi şu anda düşürüyoruz, enflasyonun da inşallah düştüğünü, hep birlikte göreceğiz.” Erdoğan, Merkez Bankası’na baskı yaptı, politika faizini düşürdü. Ona göre bunun sonucunda hem döviz kuru, hem enflasyon, hem de faiz düşmesi gerekiyordu. Sonuç ne oldu? Dolar kuru 8 lira 65 kuruştan, 18 liraya çıktı. Bir gece yarısı, köpük hüpletme operasyonuyla, Merkez Bankası’nın rezervleri, arka kapıdan yeniden buharlaştırıldı. Dolar evet 11 liralara kadar düştü. Şimdilerde ise yeniden 14 lira sınırına dayandı. Bu haliyle Türk Lirası son 3,5 ayda, yüzde 37 devalüe oldu. Ama hala dengeye oturmuş da değil. Kur tabelası, Nebati Bakanın gözleri gibi ışıl ışıl, kıpır kıpır…
DÜYUNU UMUMİYE DÖNEMİNİ HATIRLATAN DÜZENLEME
Sadece kur değil, enflasyon da kıpı kıpır. Faizlerin indirildiği dönemde, enflasyon yüzde 19’lardan yüzde 36’lara sıçradı. Türkiye dünyada en yüksek enflasyona sahip 8. ülke oldu. Hani düşecekti enflasyon? Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın tabela faizini, yüzde 19’dan, yüzde 14’e çektiği bu dönemde, ticari kredi faizleri pek çok bankada yüzde 30’u aştı. Şu anda yüzde 46 faizle kredi veren bankalar var. 5 yıllık devlet borçlanma tahvilinin faizi, yüzde 18,73’den yüzde 25,73’e çıktı. Bütçenin faiz yükü 7 puan arttı. Hani faiz düşecekti? Erdoğan’ın “kitabını yazdığım dediği” ekonomiye, artık kimseye güven vermiyor. Daha önce Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, 128 milyar dolar rezervini satan Erdoğan bugünlerde de, Merkez Bankası’nın başkalarından ödünç aldığı paraları satıyor. Merkez Bankası kasasında 56,4 milyar dolar açık var. En sonunda da TBMM’ne, “Merkez bankasındaki, yabancı merkez bankalarının alacaklarına” haciz konamaz maddesi getiriliyor. Şimdi ben soruyorum, bu maddenin gerekçesi nedir? Plan Bütçe Komisyonunda, doyurucu bir açıklama yapmadılar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına, haciz gelecek de bizim paramız gidecek diye korkan ülke hangisi? Duyunu Umumiye dönemini hatırlatan bu maddeye, Erdoğan Şahsım Hükümeti nasıl razı geldi? Ben bu ülkenin ekonomisiyle ilgili yurtdışında böyle bir güvensizliği yaratanlara yazıklar olsun diyorum. Bu arada ipe sapa gelmez pek çok konuyla, meşgul olan medyanın, böyle vahim bir düzenle hakkında ne haber, ne de program yapmaması, bunu tartışmaması, aslında ülkemizin içine düştüğü ibretlik halinin de en güzel göstergelerinden biri.
KÖPÜKTÜ, MÜSİLAJ OLDU
Erdoğan’ın, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasına dayanan politikası sonucunda, döviz de, enflasyon da, faiz de hızla arttı. Kaybeden koskoca Türkiye ekonomisi ve milletimiz oldu. Şimdi Erdoğan çıkmış, “Döviz kurundaki müsilajı aldığımız gibi, enflasyondaki müsilajı da alacağız” diyor. Allah Allah. Bu köpük birden bire müsilaj oldu. Milletin alın terini, emeğini, yılların birikimini, köpük diyerek hüplettiniz, sonra da buna müsilaj deyip yaptıklarınızın üstünü örteceksiniz. Hiç kime kusura bakmasın, yarın karınınız ekşiyip, ağrımaya başladığında da, şikâyet etmeye hakkınız yok.
ARTIK YOLCUDUR ABBAS, BAĞLASAN DURMAZ
Küçük yatırımcıyı çarpma operasyonundan sonra, Erdoğan’ın ağzından, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” sözünü hiç duydunuz mu? Yok. Çin işi, Japon işi model safsatasını duyan oldu mu? Olmadı. 20 Aralık’tan bu yana, bu lafların hepsi tedavülden kalktı. Çünkü Erdoğan’ın amacı hâsıl oldu. O gece birileri 18 liradan dolarları bozdurup, sabahında 11 liradan dolarları toplayarak, malı götürdü. Milletin alın teri, emeği, yılların tasarrufu iç edildi. Türkiye’nin en acımasız servet transferlerinden biri, 20 Aralık gecesi gerçekleşti. Merkez Bankası’na ait olmayan dövizler, arka kapıdan satılarak birileri ihya edildi. Küçük yatırımcı ise perişan edildi, çarpıldı. Milletimiz artık her şeyin farkında: Erdoğan bu saatten sonra artık, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyemez. Derse milletimiz bilir ki, yeni bir “siyasal yankesicilik”, yeni bir “siyasi eşkıyalık” yolda... Artık yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.
DİNE SALDIRAN YOK, EKMEĞE SALDIRAN VAR
Erdoğan; siyasi sermayesini tüketince, iktidarı “dönülmez akşamın ufkuna” gelince, endişe ve korkuyla elindeki son kozları da oynamaya başladı. Şimdi milletin karşısına çıkmış: “Bu millet, 2023'te dinimize, diyanetimize saldıranlara, hesabını soracaktır” diyor. Bizde kendisine Peygamber efendimizin şu hadisi şerifini, bir hatırlatıverelim; “Mazlumun bedduasından sakın! Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.” Bu ülkede çok şükür, dinimize, diyanetimize saldıran yok. Ama güzel dinimizi ve diyaneti, zulmüne şal yapmaya cüret edenler var. Bu ülkede kimin neye saldırdığını biz bir söyleyiverelim: Erdoğan milletimizin cebine saldırıyor. 2013’te 12 bin 582 dolar olan kişi başına gelirimizi, 2021’de 9 bin 489 dolara düşürdü. Yine bu dönemde tüm ülkenin gelirini, 958 milyar dolardan, 801 milyar dolara geriletti. Milletin cebinden 147 milyar dolar gitti. Erdoğan 2011’de, 2023 için, yani önümüzdeki yıl için, “Dünyada ilk 10 büyük ekonomi arasına girme” sözü vermişti. Bıraktık ilk 10’u, 2021’de ülkemiz ilk 20 ekonomi liginden düştü. Bu yıl da, en büyük ekonomiler liginde 22. sıraya düşeceğimizi, uluslararası kuruluşlar söylüyor. Ama Erdoğan sıkılmıyor, milletimize ilk 10 yalanını tekrarlamaya devam ediyor.
GERÇEK İŞSİZ SAYISI 8 MİLYONUN ÜZERİNDE
Erdoğan milletimizin işine, aşına da saldırıyor. Bir ekonomi yönetiminin başarısı, çalışmak isteyenlere ne kadar iş yarattığıyla ölçülür. Bugün Kasım ayı işsizlik verileri açıklandı. Erdoğan’ın ucube şahsım rejimi iş başı yaptığında, bu ülkede gerçek işsizlerin sayısı 5,5 milyondu. Bugün 2,5 milyon kişi artarak, 8 milyonun üzerine çıktı. Bu da TÜİK’in rakamları. Sarayın beslemeleri, danışmanları, avrolu maaşlarla ödüllendirilirken, milletin evlatları okulunu bitiriyor, iş bulamadığı için baba evine dönmek zorunda kalıyor. Son bir ayda genç işsizlerimizin sayısı, 120 bin kişi arttı. 1 milyon 153 bin oldu. Bunun adı zulümdür. Bunun adı siyasi eşkıyalıktır.
SARAY MECLİS’İN YETKİLERİNE SALDIRIYOR
Erdoğan sadece gençlerimize ve geleceğimize saldırmıyor. Gazi Meclisimizin yetkilerine de saldırıyor. İstanbul milletvekilimiz, Anayasa Hukukçusu Sayın Kaboğlu, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin 3,5 yılının röntgenini çekmiş. Erdoğan, 44’ü daha önce çıkardığı kararnameleri değiştiren kararnameler olmak üzere, 3,5 yılda toplam 89 tane kararname çıkarmış. Bu kararnamelerle de 3 bin 94 madde ihdas etmiş. Meclis’teki 600 milletvekili ise, aynı dönemde 90 yasayla, 2 bin 683 madde ihdas etmiş. Bunların çoğu da, yine Erdoğan’ın Sarayında hazırlanıp, Meclis’e gönderilen kanun teklifleri. Erdoğan 3,5 yılda, 5 bin 87 karar alırken, bunların 2 bin 347’si Resmi Gazete’de yayımlanmamış. Şimdi böyle bir ülkede istikrar olur mu? Millet önünü görebilir mi?
10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ
Erdoğan bu ülkede basın özgürlüğüne de saldırmayı ihmal etmemiş. Dünyada basın özgürlüğünde 179 ülke arasında, 153’üncü sıradayız. Yani sondan 26’ıncıyız. Bu ülkede gazeteciler Ruanda ve Bangladeş kadar özgür. Ülkemizde basın özgürlüğü kalmamış. Bugün, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü.” Bu vesileyle, mesleğini hakkıyla yerine getiren, kaleminin namusunu satmayan tüm gazetecilerimizin, Çalışan Gazeteciler Gününü kutluyoruz.
AÇIK KALAN MİKROFONDAN GELEN SES HER ŞEYİ ANLATIYOR
Tek adam parti devleti ucube rejiminde, aşımıza, işimize, hukuka ve özgürlüklerimize yönelen, tüm bu saldırılar neticesinde, bugün artık ülkemizde ne güven, ne de istikrar kalmadı. Çorum’da AK Partili Belediye Meclis üyesinin açık kalan mikrofondan duyulan şu sözleri, ülkedeki tıkanmayı ve yaşanan güven bunalımını ne kadar güzel anlatıyor. “Kimse iş yapmayı istemiyor, neyin ne olacağı bilinmiyor ki. Ben devletten iş almam. Özel şahıstan bile iş alınmaz artık.” İşte bu güven bunalımı aşılmadan, ne döviz kuru düşer, ne de enflasyon düşer. Faiz ise hiç düşmez. Güven bunalımının müsebbibi de Erdoğan’dır. Erdoğan sebep, yaşadığımız buhran sonuçtur. Güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene bir daha dönmez.
TEK YOL SANDIK
Bu buhrandan salimen çıkışın tek bir yolu vardır: O da sandıktır. Milletin iradesinden kaçılan her saniye, ülkedeki güven bunalımını, ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Artık herkesin, milletin vicdan terazisinde tartılmasının zamanı gelmiştir. Herkes milletin hükmüne de razı olmalıdır. Sarayın büyük ortağı da, küçük ortağı da sandıktan daha fazla kaçmasın. Özellikle küçük ortak, millete Kazakistan’ı gösterip, sokağa dökülme çağrısı yapacağına, 2002’de yaptığı gibi, Tekir Yaylasına çıksın, ciğerlerine temiz havayı bir çeksin. Aklı başına gelsin. Yapması gerekeni yapıp, erken seçimi istesin.
KAZAKİSTAN’DA HUZURUN SAĞLANMASINI DİLİYORUZ
Kardeşimiz Kazakistan’da, barışçıl bir şekilde başlayan, ancak hızla boyut değiştiren olayları, yakından takip ediyoruz. Bir Kırgız Atasözü şöyle diyor: “Dağda Kırgız çocuğu ağlarsa, bozkırdaki Kazak ananın sütü akar. Bozkırda bir Kazak çocuğu ağlarsa, dağdaki Kırgız ananın sütü akar." Biz bu Atasözünü şöyle genişletelim: "Türkistan'da bir çocuk ağlarsa, bozkırdaki Kazak ananın sütü akar. Bozkırda bir Kazak çocuğu ağlarsa, Türkistan'daki her ananın sütü akar." Aralarında süt ve soy kardeşliği bulunanlar, elbette birbirini çok iyi anlar. Bunu anlayanlar birbirine destek olur. Başkaları değil… Kazakistan’ın huzura kavuşması, bu olayların sağduyuyla çözülmesi, Kazak halkının kendi kaderine, kendisinin sahip çıkması, en büyük dileğimizdir.
BİR SPUTNİK AŞISI VARDI, O NE OLDU?
Ülkemizde Kovid vakaları, yeni varyantlarla beraber hız kazandı. Özellikle İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerimizde ciddi sıkıntılar var. Okullarda virüse yakalanan çocuklarımızın sayısında hızlı bir artış olduğunu duyuyoruz. Tedbir alma ve aşılama konusunda, yeni bir seferberliğe ihtiyaç olduğu açık. Tabi aşı demişken, Rusya’dan 400 bin doz Sputnik aşısı alınmıştı. Ama bu aşılar ne oldu? Milletimiz de haliyle bunu soruyor, merak ediyor. Ama ne Sağlık Bakanından, ne de bakanlık yetkililerinden tatmin edici bir cevap gelmiyor. Bu aşılara ne oldu? Çöpe mi attınız? Saray’ın deposuna mı sakladınız? Başka ülkelere mi verdiniz? Yoksa aşı da umulan etkinlik görülmediği için, kullanmaktan vaz mı geçtiniz? Bu sorulara bir cevap verin.
TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİ ÇOK BÜYÜK
Son sözümüz de her zamanki gibi milletimize; aziz milletimiz, gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın olduğumuz andır. Yeise kapılmanın hiç yeri yoktur. Umudunu kaybetmenin yeri yoktur. Ülkemiz her sorunun üstesinden gelecek güçtedir. Her türlü kabiliyet ve imkâna sahiptir. Dünyada hiçbir ülkede olmayan avantajlarımız var. Genç ve dinamik nüfusumuzla, dünyanın her yanında rekabet edebilen iş insanlarımızla, eşsiz coğrafi konumumuzla, büyük bir sıçrama yapma imkânımız var. Doğru politikalarla, dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmek, hiç de zor değil. Yeter ki liyakat olsun, istişare olsun, güven olsun.
CHP’NİN DÖRT AYAKLI STRATEJİSİ
Biz ülkemizi içine düştüğü sıkıntılardan; “Üç Yeni K” ve “Dört Ayaklı bir Strateji” ile çıkaracağız. Nedir bu “Üç Yeni K”? Yeni Kadrolar, Yeni Kurallar, Yeni Kurumlar. Özellikle ekonomi yönetiminde “ehliyet” tek ölçümüz olacak. Bu ülkenin liyakatli insanlarını seferber edeceğiz. Kimse dışlanmayacak. Kimse ötekileştirilmeyecek. Senden, benden diye ayrım artık bitecek. Namuslu, dürüst, liyakatli her bürokrat baş tacımız olacak.
Yeni kadrolarla iş başı yaptığımızda;
Yeni büyüme stratejimizin ilk sütunu, “Hukuk ve demokrasi” olacak. Gömleğin iliklenecek ilk düğmesi, “Ülkemizde can ve mal güvenliğini sağlamak” olacak. Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem, tarafsız Cumhurbaşkanı, milletvekilini yine milletin seçmesi, siyasi ahlak yasasını çıkarma, bu çerçevede atılacak önemli adımlar olacak.
Stratejimizin ikinci sütununda: “Borçla şişirilen değil, üreterek zenginleşen Türkiye” olacak. Tasarrufları üretime ve döviz kazandırıcı işlere yönlendireceğiz. Dijital ve yeşil ekonominin sunduğu fırsat ve imkânlardan, en etkili bir biçimde yararlanacağız. Eğitim ve işgücü planlamasını birlikte ele alacağız. İşgücümüzün verimliliğini, ekonomimizin yarışma gücünü artıracak adımları hızla atacağız. Sağlık ve gıda gibi temel alanlarda, kamucu yaklaşımlarla, ülkemizin kendi kendine yeterliliğini sağlayacağız. Devletin düzenleyici ve denetleyici fonksiyonlarından, en etkin şekilde yararlanacağız. Kamu ve özel kesim arasında yeni bir diyalog ve yeni bir kurumsal ilişki biçimini geliştireceğiz. Yatırım iklimini kalıcı bir biçimde düzelteceğiz. Teknoloji kullanımı ve istihdam arasındaki dengeye, dikkat edeceğiz. Yeni ve güçlü Refah Devleti 3.0’ı gerçekleştireceğiz.
Stratejimizin üçüncü sütununda, “Zenginliğini Hakça Paylaşan Türkiye” olacak. Örgütlü toplum, adil bir bölüşüm için vazgeçilmezdir. Çalışma hayatına ilişkin normları, uluslararası standartlara getireceğiz. Emeklilerimizin de büyümeden pay almasını sağlayacağız. Aile Destekleri Sigortasıyla bu ülkede hiç kimseyi aç ve açıkta bırakmayacağız. Bu ülkede hiçbir çocuk, bizim yönetimimizde yatağa aç girmeyecek.
Stratejimizin dördüncü ve son sütunu ise “Bozmadan, Yok etmeden, Kesintisiz Kalkınma”, yani “sürdürülebilirlik.” Ekosistem hakkı, bizim yönetimimizde anayasal bir hak olacak. AB’nin Yeşil Mutabakatına uyum, öncelikli işlerimizden biri olacak. Kurumsal sürdürülebilirliğe dikkat edeceğiz. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerinden, siyasetin gölgesini kaldıracağız. Maliye ve Para politikalarımız “sürdürülebilir” olacak. Bütçe açıklarının, kamu borcunun kontrolden çıkmasına, ülkenin borca batmasına izin vermeyeceğiz. Para politikamız enflasyonu düşürmeye odaklanacak. Merkez Bankasıyla beraber, belirleyeceğimiz enflasyon hedefine ulaşırken, bankanın yasasındaki araç bağımsızlığına, kesinlikle müdahale etmeyeceğiz.
Biz bu ilke ve politikalarla, ülkemizin hızlı ve sürekli bir kalkınma sürecine gireceğini görüyoruz. Orta gelir tuzağından bu politikaların bizi çıkacağını görüyoruz. Yine bu politikalar ülkemizi küresel arenada hak ettiği yere taşıyacak.
1 AY İÇİNDE YIKIMIN FOTOĞRAFINI ÇEKECEĞİZ
Ancak şunun da farkındayız. Saray Hükümeti, bir yandan demokrasi ve ekonomiyi tahrip etti. Bir yandan da ülkede hesap vermeyi ve saydamlığı bitirdi. TÜİK tarafından üretilen başta işsizlik, enflasyon, milli gelir olmak üzere, hiçbir veriye güven kalmadı. Merkez Bankası’nın bilançosuyla bile oynadılar. Paralel bütçelerle hangi taahhütler altına girdiler? KÖİ sözleşmeleriyle ne kadar gizli yükümlülük yüklendiler? Bunları aslında soruyoruz cevap alamıyoruz. Cevapları dışarıda yapılan bir takım danışman şirketlerin açıklamalarından bulmaya uğraşıyoruz. Devlet ne kadar malını mülkünü, vakıflara devretti bunu da bilmiyoruz. Bunların hepsine bir bakmamız gerekiyor. İşte bu nedenle iş başına gelir gelmez, ilk 1 ay içinde, yıkımın gerçekçi bir fotoğrafını çekmek istiyoruz. Bunun için çok hızlı bir şekilde, Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kuracağız. Yukarıda belirttiğimiz ilkelere uygun elbiseyi dikebilmek için, elimizdeki kumaşı bir göreceğiz.
CHP İKTİDARINDA İLK ÜÇ AYDA VE İLK ALTI AYDA YAPILACAKLAR
Hızla dört ayaklı stratejimize uygun, tutarlı bir eylem planını hazırlayacağız. Sonra Ekonomik Sosyal Konseyi toplayacağız. Plan ve programımızı ekonominin tüm oyuncularıyla, istişare edeceğiz. Bunları ilk 3 ayda tamamlayacağız. İlk üç ayda bunları uygulamaya başlamamızla birlikte daha birinci günden itibaren güven yeşermeye başlayacak. Ondan sonraki üç ayda da, hızla yıpratılan kurumlarımızı ayağa kaldıracak, milletimizi rahatlatacak düzenlemeleri yapmaya başlayacağız. Türkiye’de ilk 6 ayda iklim değişecek. Hayat bayram olacak. Yeniden gülümseyeceğiz. Biz hazırız. Ülkemiz hazır. Sandık çok kısa bir sürede milletin önüne gelecek. Son sözü de milletimiz söyleyecek.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi sorular varsa alabilirim.
Soru- CHP’nin bu yıl kongresi var. Ancak erken seçim ihtimaline karşılık erteleneceği iddiaları konuşuluyor. Bununla ilgili alınmış bir karar var mı?
Faik ÖZTRAK- Erken seçimin bir zorunluluk haline geldiği böyle bir dönemde konu tabi ki gündemimizde… Gerekli önlemleri mutlaka alacağız. Genel Başkanımız bu konuyla ilgili açıklamaları da yaptı.
Soru- HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in PKK’lı bir teröristle çıkan fotoğrafları için değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Bir teröristle fotoğraf verilmesini hiçbir zaman uygun bulmayız. Terör, terörist bizim kırmızıçizgimizdir. Ancak burada sorulması gereken bir soru daha var. Bu fotoğraf ne zaman çekilmiş? 2014 yılında. Yani Erdoğan’ın valilere talimat verip şehirlerimize bombalar yığılırken teröristlere dokunmayın dediği zaman. İmralı’ya her türlü ihtimamın gösterildiği zaman. İmralı sakinine “Sayın” dendiği zaman. Bu fotoğrafı bize soracağınıza bu fotoğrafın asıl muhatabı olan Erdoğan’a sormanız gerekiyor.
Soru- Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı da ben ekonomistim dedi ve iktidara yeni bir model önerdiğini açıkladı. “Vatandaş bileziğini, küpesini devlet kontrolünde banka kasasına koysun sertifika alsın. Düğününde takmak isterse o sertifikayla takıp geri getirsin” önerisinde bulundu. Siz bu öneriyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi memlekette herkes kendisine ekonomist demek için yarışmaya başladı. Bu durumda iki elini böğründe kavuşturan herkes, “Ben ekonomistim” diye ortaya çıkıyor. Ama öyle gözüküyor ki bunların ekonomistlikten anladıkları milletin kolundaki bileziğe, kulağındaki küpeye göz koymak. Milletin düğünlerde, derneklerde takacağı ziynet eşyasına bile sarayın iznini getirmek. Erdoğan başta olmak üzere anlaşılan bu önerileri getirenlerin hepsi aynı okuldan mezun olmuş. Çıkarsınlar şu ekonomistlik diplomalarını da bir görelim. Ama bu arada Erzurum Belediye Başkanını da buradan uyaralım, bak biz Erdoğan’ı azıcık tanıdıysak günün sonunda aldatıldım der. Tüm sorumluluğu da senin omuzuna yıkar.
Soru- Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılan kur korumalı mevduat sistemi için “Dua edin de tutsun” dedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Bu açıklama ülkede hazine yönetimin işinin artık Allah’a kaldığını gösteriyor. Bu aynı zamanda bunların ülkeyi yönetemediklerinin de bir itirafı. Tüm beceriksizlerini, kifayetsizlerini, hatalarını Yüce Allah’a havale etmeye kalkacak kadar acizler. Ne deyim Allah bunları tez elden ıslah etsin.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki günkü konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ardından Ankara Belediyesini de hedef alan bir açıklama yaptı. Bunu CHP’li belediyelere dönük bir operasyon hazırlığı olarak okuyor musunuz? Buna karşı CHP neler yapacak?
Faik ÖZTRAK- Bugün ülkemizde büyük bir buhran var. Milletimiz perişan, beddualar arşa yükseliyor, millet tenceresini kaynatamıyor, arabasına benzin koyamıyor, çiftçi traktörünün mazotunu dolduramıyor. Emekli, emekçi, memur herkes yandım Allah diye bağırıyor. Büyük bir güvensizlik içinde, geleceği göremiyor, geleceğini kontrol edemiyor. Şimdi bunlara çözüm bulamayanlar çıkmış gündemi değiştirmek için millet iradesine kumpas kurmaya cüret ediyorlar. Erdoğan bu hikayeleri seçimden öncede tedavüle sürmüştü, o zamanda bunları söylemişti. Cevabını da Ankaralı ve İstanbullu seçmen gayet güzel verdi. Atılan şamarın sesi Yemen’den duyuldu. Şimdi Erdoğan yeniden mızımak için fırsat kolluyor. Kendisine çok sevdiği bir lafla cevap verelim. Atı alan Üsküdar’ı geçti, millet kararını verdi. Erdoğan’a tavsiyemiz milletin sözünün üstüne söz olmayacağını artık biran önce idrak etmesidir. Aksi takdirde kuyruk acısı daha da katlanacaktır.
Çok teşekkür ediyorum.
|