|
||
“Tüyü Bitmemiş Yetimin Hakkını İçki Masalarında Çarçur Edemem” | ||
“Tüyü Bitmemiş Yetimin Hakkını İçki Masalarında Çarçur Edemem” | ||
SARAY Haberi | ||
Saray Belediye Başkanı Özgen Erkiş ve Mahalle Muhtarları arasındaki gerginlik yeni bir boyuta atladı. Mahalle Muhtarlarının Saray Belediyesi tarafından organize edilen kahvaltıya katılmamasıyla başlayan gerginlikte Özgen Erkiş’in açıklamalarına bugün Muhtarlar Derneği tarafından cevap verilmişti. Dernek Başkanı Mehmet Özmen’in öğlen saatlerinde yaptığı açıklamalara jet hızında cevap veren Başkan Erkiş, “Tanıyan herkes bilir ki ben, kendi parası konusunda gayet cömert biriyimdir. Ancak mesele, devletin ve milletin parasına gelince, emin olun ki ben tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bir kuruşu dahi hiç kimse için ne içki sofralarında, ne de otel odalarında asla ve kata çarçur edemem.” İfadeleriyle tartışmayı başka bir boyuta taşıdı. Başkan Erkiş basın açıklamasında hedefine Dernek Başkanı Safaalan Mahalle Muhtarı Mehmet Özmen’i alırken, “Sayın Mehmet Özmen gibi düşünenler açısından istenmeyen adam olmakla, kahraman(!) olmak arasındaki mesafenin, yaklaşık 650 lirayla 65 bin lira arasındaki fark kadar büyük olduğunu önemle belirtmek isterim. Bahsi geçen tasarrufla, bir değil 100 kere aynı sofrada bulunabileceğimizi hatırlatırım. Takdiri kamuoyuna bırakıyor; saygılarımı sunuyorum.” İfadelerini kullanarak, muhtarlar kahvaltısı için belediyenin 650 lira harcama yaptığını fakat Nazmi Çoban döneminde muhtarların Kıbrıs ziyareti için belediye kasasından 65 bin lira çıktığını açıkladı. Saray Belediye Başkanı Özgen Erkiş’in basın açıklaması şu şekilde; “Otuz üç yıl evvel başladı politik serüvenim. Oysa yedi ay bile geçmedi, ellerinizle kamusal bir göreve getirilişimin üstünden. Onca sene boyunca kendime hep şunu söyledim: “An gelir de o mübarek göreve gelirsem, inandığım bütün değerler üzerine yemin ederim ki, şu anki gibi dürüst, cesur ve samimi kalacağım.” Bu yalın ve çocuksu hedefim, siz değerli hemşehrilerimce senelerce takdirle karşılandı. Ancak pek çoğunuz şunu da merak ve iddia etmekten kendini alamadı: “Seçilirse böyle olabilir mi? Kolay değil, hatta çok zor; böyle kalamaz…” An geldi, beni seçtiniz ve içinizden birileri derhal, korkunç özgüvenleriyle üzerime korkular yaymakta bir gün olsun gecikmediler: Mesela şöyle diyenler oldu: Yerel basınla aranı iyi tut, yoksa yanarsın! Ne yapayım? Sen işini bilirsin, kesenin ağzını aç… Ne yani sanki senin paran mı gidecek olan? Önce kendini düşün, yoksa sonun hiç de iyi olmaz. ARKAMDA HALK, YÜREĞİMDE HAK, İÇİMDE CESARET, ZİHNİMDE ADALET VARDI Kimileri şunu dedi örneğin: Meclis üyelerinin gönlünü hoş tut, aksi takdirde hapı yutarsın… Ne yapayım? Akıllı ol. Konumunun bütün imkânlarını sonuna kadar kullan. Ancak unutma, önce can, sonra canan… Bazıları için önem vurgusu sayın muhtarlar üzerineydi: Aman muhtarlara dikkat et. Onlarla iyi geçin. Ne yapayım? Sana akıl vermeye ne hacet. Sen başkansın, büyük düşün! Yoksa? Yoksa işin biter. Gece gündüz seni kötüler içlerinden birileri… Bu korku imparatorluğunu, yerel, gönüllü ve çalışkan silahşörleri namlularına her gün bir başka fişek sürdüler. Her gün ıskaladılar. Vız geldi, tırıs gitti. Arkamda halk, yüreğimde hak, içimde cesaret, zihnimde adalet vardı. Ve bana kader biçilen korkulara ne yer, ne de gerek vardı. Bugüne kadar yerel basının güzide temsilcilerinden tek bir ahlaksız teklif almadım. Beni ve kurumumu kıyasıya ve bazen haksız yere eleştirdikleri olmadı değil… Buna rağmen, meslek etiğini ve görev sorumluluklarını gölgede bırakacak bir yozlaşma içine kesinlikle girmediler. Yüklendikleri kamu hizmetini layıkıyla yerine getirdiler. Yedi ayın sonunda bugün, kendilerine gönül rahatlığıyla “helal olsun” diyebilirim. KURUMUMA YÖNELİK KORKU İKLİMİNİ EGEMEN KILMAK İSTEYENLERİN ARZUSU HÜSRANLA SONUÇLANDI Bağımsızıyla, Milliyetçi Hareket Partilisiyle, Adalet ve Kalkınma Partilisiyle, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün temsilcileriyle, yani 15 yol ve mesai arkadaşım olan tüm meclis üyeleriyle, Meclis’imiz görevini esaslı ve ihlaslı bir çabayla yerine getirmektedir. Yedi ayın sonunda her birine çalışmalarından dolayı gıpta eder, hayranlıklarımı bildiririm. Emin olduğum birisi, haricinde ezici çoğunluğuyla muhtarlarım ve bendeniz bu dünyayı hemen hemen aynı gözlerle görmekteyiz. Onların yalın ve temiz hizmet aşkları, bendeki cesareti pekiştirir niteliktedir. Yani, yedi ayın sonunda saygıdeğer muhtarlarım üzerinden de şahsıma ve kurumuma yönelik korku iklimini egemen kılmak isteyenlerin arzusu hüsranla sonuçlandı. Ve bundan sonra da aynen sonuçlanacaktır. Saygıdeğer muhtarlarımın tamamına yakını kendi liderlik anlayışlarıyla, özgün yönetim modellerini geliştirmişlerdir. Birçok meseleyi, eldeki imkânları ölçüsünde, orijinal yaklaşımlarla ele alarak, yaşam biçimlerine paralel bir mütevazılık ve dürüstlükle halletmeyi başarmışlardır. Bu anlamda kendilerine kurumum ve Saraylı hemşehrilerim adına müteşekkir olduğumu bildirir, şükranlarımı sunarım. BU MODELİN HÜNERBAZ MİMARI, SARAY MUHTARLAR DERNEĞİ BAŞKANIMIZ SAYIN MEHMET ÖZMEN’DİR. Oysa içlerinden biri, kesinlikle dikkat çektiğim korku hegemonyasının art niyetli silahşörlerini doğrulayan ve asla saygı duymadığım bir modelin temsilcisi çıktı. Bu model ne aleni, ne de samimidir. Bu model son derece sinsi ve alabildiğine menfidir. Bu modelin hünerbaz mimarı, Saray Muhtarlar Derneği Başkanımız Sayın Mehmet Özmen’dir. Muhtarlarımızı yalan, yanlış beyanlarla olsa da ikna kabiliyeti bakımından kendisini kutluyorum!.. Aynı şahsı, ileri sürdüğü acınası ve hazin talepleri bakımındansa esefle kınıyorum. Kendisini kutluyorum, çünkü bizlere mazeret bildiren on muhtarımın haricindeki muhtarlarımı “Vahap Akay, muhtarlarını yurtdışına gönderiyor. Mustafa Çetin, muhtarlarına içkili yemek verdiriyor. Nazmi Çoban, muhtarlarını, bizleri, Kıbrıs’a; Hattuşa tesislerine gönderiyordu ve bizlere defalarca Saray Restaurant’ta içkili yemek vermişti.” gibi söylemlerle ikna edip, bu girişimini hayata geçirmek için bir gün evvel muhtarlarımıza gönderdiği mesajlarla taçlandırmıştır. KENDİSİNİ ESEFLE KINIYORUM Kendisini esefle kınıyorum. Çünkü, belediyemizin tüm imkanlarını en verimli şekilde muhtarlıklarımıza hizmet şekline dönüştürmek adına kurumsal düzeyde azami gayret gösteren Muhtarlıklar Müdürlüğümüz böylece rencide edilmiştir. Kendisini esefle kınıyorum. Çünkü o, Kültür Hizmetleri ve Halkla İlişkiler Müdürlüğümüzün değerli personelinin birkaç gün öncesinden başlayan misafirperver telaşlarına ve saatler süren emeklerine zerre kadar saygı duymayarak, bütün enerjisini bu asil ve samimi çabanın hebası için harcamıştır. Kendisini esefle kınıyorum. Çünkü, asla gerçeği yansıtmadığı halde kamuoyuna belediye başkanıyla muhtarlar arasında bitmeyen bir gerilim varmış algısını yaymaya yeltenmiş ve bunun için elinden geleni yapmıştır. Kendisini esefle kınıyorum. Misafirlikte içtiği kahvede kırk yıl, bir tas tarhana çorbasının yanına kırılan bir baş soğanda ömür boyu hatır ve minnettarlık gözeten bir toplumsal geleneğe; lüks bir lokantada sunulan iki duble rakıyı, lüks bir otelde sunulan iki gece yatıyı yeğ tutan bir zihniyeti ısrarla savunduğu için… Aslını ararsan sayın muhtarım, tanıyan herkes bilir ki ben, kendi parası konusunda gayet cömert biriyimdir. Ancak mesele, devletin ve milletin parasına gelince, emin olun ki ben tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bir kuruşu dahi hiç kimse için ne içki sofralarında, ne de otel odalarında asla ve kata çarçur edemem. Temsil ve ağırlama anlayışımdaki usul hem seleflerimden, hem de görevdeki diğer mevkidaşlarımdan bilhassa tasarruf tedbirleri bakımından daha ilk bakışta farklılık arz etmektedir. Konuları ifade yöntemime gelince, kullandığım benzetme; “Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...” diyen Hz. Mevlana’ya ait olup, Mesnevi-i Şerif’ten orijinal haline sadakatle yapılan bir alıntıdır: Nuh, tam dokuz yüz yıl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkârı arttı. Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükût mağarasına çekilmeye kalkıştı mı? Köpeklerin havlaması ile kervan, hiç yolundan kalır mı? Ay ışığı olan gecede dolunay, köpeklerin havlaması ile yürüyüşünü ağırlaştırır mı, dedi. (Mesnevi, Cilt 6, 1-700 Beyitler) Eğer ki, herkesi, ama herkesi kendi mecrasında anlamaya çalışmış ve “Ne olursan ol, gel” demiş birisi eşref-i mahlûkattan saydığı birisini köpek(!) yerine koyabilirse, benim bu söze başvuran açıklamam hakaret sayılabilir. Demem o ki, alıntıladığım ifadede insana saygısızlık addedilecek bir yaklaşım asla bulunmamaktadır. TAKDİRİ KAMUOYUNA BIRAKIYORUM Kaldı ki bendeniz, bir insana hayvan bedeni üzerinden hakaret etmeyi kendime zül sayanlardanım. Ayrıca sadakati ve dostluğuyla kültürümüzde derin ve hatırlı izleri bulunan köpekleri, hakaret vesilesi saymayı, hayvan haklarını sonuna kadar savunan birisi olarak ayrıca esefle kınıyorum. Sözlerimi bitirirken, Sayın Mehmet Özmen gibi düşünenler açısından istenmeyen adam olmakla, kahraman(!) olmak arasındaki mesafenin, yaklaşık 650 lirayla 65 bin lira arasındaki fark kadar büyük olduğunu önemle belirtmek isterim. Bahsi geçen tasarrufla, bir değil 100 kere aynı sofrada bulunabileceğimizi hatırlatırım. Takdiri kamuoyuna bırakıyor; saygılarımı sunuyorum. Açıklamaların ardından Özgen Erkiş basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Haberin devamı yarın.
|
||
|
||
Etiketler: “Tüyü, Bitmemiş, Yetimin, Hakkını, İçki, Masalarında, Çarçur, Edemem”, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.