Moved Permanently

CHP Saray İlçe Kadın Kolları Başkanı Özlem Demircioğulları tarafından yapılan basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:

Bir insan olarak, bu ülkenin bir ferdi olarak her gün, hatta gün içinde birden fazla gelen acı haberlerle yanıyor yüreklerimiz.

Aslında bugün “KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE” temalı bir basın açıklaması yapacaktık ama şiddet o kadar çok her yerde ki; kadına, çocuğa, yaşlıya, sokaktaki can dostlarımıza, … Neresinden tutsak elimizde kalıyor.

2024 yılının ilk 8 ayında 261 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. 164 kadının ölümü hala şüpheli. Bu veriler kadın cinayetlerinin giderek arttığını gösteriyor. Kadınlar evlerinde öldürülüyor, en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyor. Evli oldukları erkekler, ayrılmak istedikleri erkekler, babaları, akrabaları… Erkekler yalnızca kadınları öldürmüyor, kadınların yakınlarındaki kişileri de öldürüyor. Babalar, kadınları tehdit etmek için kendi çocuklarını da öldürüyor örneğin.

AĞUSTOS AYINDA İZMİR’DE 3 ÇOCUK BABALARI TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ

Daha 21 Ağustos 2024’te Diyarbakır’da kaybolan ve tam 19 gün sonra cansız bedeni bulunan 8 yaşındaki Narin Güran'ın katledilmesinin şokunu atlatamamışken, ülkemizde ardı ardına cinayet ve taciz haberleri ile sarsılıyoruz.

24 Eylül’de İstanbul Beyoğlu’nda 2 kişi bir kadını sokak ortasında taciz etti. Çevredekilerin yardımıyla kurtulan kadın korkudan şikayetçi bile olamadı ki şikayetçi olması demek adresi dahil tüm kişisel bilgilerinin ifşa olması demekti. Mağdurun şikayetçi olmaması nedeniyle serbest bırakılan şüpheliler, gelen tepkiler üzerine tekrar gözaltına alındı.

30 Eylül 2024’te Kars’ta 30 yaşındaki Delal M. tartıştığı 7 aylık bebeğinin annesi 18 yaşındaki Sıla M.’yi tabancayla vurdu, genç anne olay yerinde yaşamını yitirdi.

4 Ekim 2024’te İstanbul’da bir cani aynı gün içinde 2 genç kadının canına kıydı. 19 yaşındaki Semih Çelik önce 19 yaşındaki Ayşenur Halil’i başını keserek vahşice katletti, ardından da Fatih’te buluştuğu 19 yaşındaki İkbal Uzuner’in de başını kesip vücudunu parçalara ayırarak vahşice katletti ve başını surlardan aşağıya attı.

5 Ekim’de Mersin'in Mezitli ilçesinde Sonay Öztürk Aslan, U.A. tarafından boğularak öldürüldü, ardından tabancayla intihar etti. Aynı gün, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde ise Uzman Çavuş Muhammed Recai Işık önce tartıştığı boşanma aşamasındaki 29 yaşındaki eşi Bedriye Işık'ı tabancayla öldürdü, ardından da kendi yaşamına son verdi.

6 Ekim’de Tekirdağ’ın Süleymanpaşa ilçesinde bir ev satış mağazasında şoför olarak çalışan Eren Uzuner’in aynı mağazadaki platonik aşk beslediği Fatma Özdemir ve Barkın Perçin'e üzerinde taşıdığı tabancayla ateş etti. Özdemir ile Perçin, vücutlarına isabet eden kurşunlarla yaralandı. Uzuner, elindeki silahla geri döndüğü mağazada bu kez iş arkadaşları N.Ç.K. adlı kadın ile S.D.'yi vurup yaraladı. Polisin düzenlediği operasyonda ise bir polisimiz yaralandı. Bu olayın ardından maalesef ki Fatma Özdemir ve Barkın Perçin hayatlarını kaybettiler.

7 Ekim’de de yani 2 gün önce, Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde 2 yaşında işkence ve cinsel istismara uğrayan, 10 Eylül’den bu yana da yoğun bakımda yaşam savaşı veren Sıla bebeğin hayatını kaybettiği haberini aldık maalesef.

Yine 7 Ekim’de Tekirdağ’ın Süleymanpaşa ilçesinde bir parkta 18 yaşındaki Efecan Fandos tartıştığı ve yasaklı madde kullandığı iddia edilen 2 kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

VE DAHA NİCELERİ…

Kimi zaman intihar etti denilerek kadınların ölümleri karanlıkta bırakılmak isteniyor. Kadınlar pencerelerden, balkonlardan düştü deniyor. Ama gerçekler er ya da geç açığa çıkıyor. Şule Çet’in ölümünün açığa çıkması gibi.

Son günlerde yaşanan bu acı dolu olaylar karşısında bir milli yas ilan edilmedi. Bir insan, bir kadın olarak hayatlarımızın bu kadar değersiz görülmesi yüreğimizi derinden yaralıyor. Her gün duyduğumuz vahşet dolu cinayetler, toplumumuzun çürüyüşünün ve farkındalık eksikliğinin en acı göstergeleridir. Bu farkındalığı birbirimize destek olarak, el ele vererek kazanmamız gerektiğine inanıyoruz. Bugün sokağa çıkmak için gerçek bir mücadeleyi vermezsek, yarın kapımızın önüne çıkamaz hale geleceğiz. Sokakları boş bırakmamalı, korkuya yenilmemeliyiz.

Katliamların sebebi sapkınların münferit davranışları değil, şiddeti önleyecek tedbirlerin yokluğudur.

Kanunlar var ama yetersiz. Çünkü kadınların arkasından devleti çektiler. Kadınlara yönelik her türlü şiddetin arkasında yatan temel sebep bu fiillerin mazur görüleceği bir ortamın yaratılmış olması, cezasızlık algısıdır. Katillere karşı, zorbalara karşı kadınlar artık daha savunmasızlar. Mücadelemiz, kadınların özgürce yaşayacağı günler içindir.

Bu günlere nasıl ulaşacağımız ise 6284’te saklıdır. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da. 6284 Sayılı Kanun “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” olarak bilinir ve Türkiye'de 8 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, aile içi ve kadına karşı şiddeti önlemek, mağdurlara hızlı ve etkin koruma sağlamak amacıyla oluşturulmuş hukuki bir çerçevedir.

Buna ilave olarak; KADES uygulaması kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddet, taciz gibi kötü eylemleri biraz olsun engelleyebilmek için kullanıcılara sunulan resmi bir uygulamadır. KADES uygulamasına yapılan ihbardan sonra, ihbarın teyidi için ekrana gelecek olan “EVET” ve “HAYIR” seçeneklerinden “EVET”e basarak ihbarın doğrulunun teyidinin ardından polisin bölgesindeki olaya müdahalesi ortalama 5 dakika sonrasında gerçeklemektedir.

Son olarak ve en önemlisi İstanbul Sözleşmesi yeniden meclise getirilmelidir. Her ne kadar belli bir kesim tarafından manipüle edilerek ülkemiz sözleşmeden çekilme kararı alsa da, aslında İstanbul Sözleşmesi’nin beş temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir. Anayasadaki yaşam hakkımızı, özgürlüğümüzü, eşitliğimizi, İstanbul Sözleşmesi’ni geri istiyoruz. Göstermelik yasa değil, İstanbul Sözleşmesi yaşatır!

KADINA VE ÇOCUĞA DOKUNMA!

Sonuç olarak bizler, ATATÜRK’ün kurmuş olduğu CUMHURİYET’in kadınlarıyız. Bizi kimse değersizleştirmesin, yaşam hakkımızı elimizden almasın. Bir toplumda kadın varsa hayat olur. Bu sosyal çöküntüden acil olarak kurtulmalıyız. Yetiştirdiğimiz örnek çocuklarımızla, başarılarımızla, ülkemize kattığımız değerlerimizle Türk kadının değerini bütün dünyaya duyurmalıyız.

Bugün siyah giyindik, çünkü rengimizi soldurdular. Biz aslında aydınlık Türkiye’nin yüzü olup rengarenk giyinmek istiyoruz.