“ÜLKEYİ ESKİ MAOCU ÇAKMA OLİGARK MI YOKSA ERDOĞAN MI YÖNETİYOR”
“YAKIT LAMBASI SÖNMEYEN VATANDAŞ, AMPULÜ SÖNDÜRMEK İÇİN GÜN SAYIYOR”
“KAR YAĞINCA ATATÜRK HAVALİMANI’NA, SAVAŞ ÇIKINCA MONTRÖ’YE SIĞINDILAR”
“BÖYLE HÜKÜMET OLDUKÇA BAŞKA DÜŞMANA GEREK YOK”
TARIM BAKANININ İSTİFASI: “SORUN BAKANDA DEĞİL, SARAYDA”
CHP Sözcüsü Öztrak, kurların yeniden yukarıya doğru hareketlenmesi nedeniyle Kur Korumalı Mevduat uygulamasının Türkiye’ye çok ciddi bir maliyet getireceğine dikkat çekerek, “Her derde deva diye millete yutturmak istedikleri bu uygulama, geçmişte ekonomiyi batıran Dövize Çevrilebilir Mevduata (DÇM) rahmet okutacak. Kur Korumalı Mevduat ekonomimize, geçmişteki DÇM’nin vurduğu darbeden daha beterini vuracak” uyarısında bulundu.
“Saraya ilahi aşkla bağlı eski Maocu bir çakma oligarkın” Rus televizyonlarına çıkarak S-500’lerden NATO’ya kadar pek çok konuda Türkiye adına açıklamada bulunduğunu söyleyen Öztrak, “Bu adam bu açıklamaları kimin adına yapıyor? Bu ülkeyi bu çakma oligark mı yoksa Tayyip Erdoğan mı yönetiyor?” diye sordu.
Enerji fiyatlarının OECD ülkelerinde bir artarken, Türkiye’de üç arttığını, otomobilin kontağını çevirmenin artık bir servete mal olduğunu ifade eden Öztrak, “Kimse, ‘Dışarıda da oluyor, dış mihraklar yaptı’ laflarını yemiyor. Yakıt lambası 100 liralık benzinle, mazotla sönmeyen vatandaş, sandıkta ampulü söndürmek için gün sayıyor” dedi.
Montrö’yü ayak bağı olarak gören, “Montrö’nün tüm maddeleri uygulanmalı” diyen amiralleri mahkemelerde süründüren Hükümetin, Ukrayna’da savaşın çıkmasından sonra Montrö’ye sarıldığını söyleyen Öztrak, “Bu Cumhuriyeti kuranlar ne büyük insanlarmış, bunu bu vesileyle bir kere daha anladık. Atatürk’e laf etmeye yürekleri yetmediğinden, İsmet Paşa’ya saldıranlar, kar yağınca Atatürk Havalimanı’na, savaş çıkınca da Montrö’ye sığındılar” ifadelerini kullandı.
Geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir yetkilinin Rusya’ya yönelik yaptırımların amacının, Rusya’daki enflasyonu artırmak olduğu yönündeki açıklamasını hatırlatan Öztrak, “Eloğlu, Saray’ın aziz milletimize layık gördüğü muameleyi düşmanını dize getirmek için kullanıyor. ‘Ağacın kurdu içinden olur’ derler… Böyle bir hükümet oldukça, bu milletin başka düşmana da ihtiyacı yok” diye konuştu!
Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin istifasını da değerlendiren Öztrak, “Saray Tarım ve Orman Bakanını ‘affetmiş.’ Türk çiftçisi kendine yapılanları affeder mi? Milletimiz cayır cayır yanan ormanları unutur mu? Milletin boş tenceresi artık dolar da kaynar mı? Hiç sanmıyoruz. Çünkü sorunun özü bakanda, dışarıda, şurada, burada değil. Sorunun özü bu zihniyetin merkezi olan metal yorgunu Saray’da” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Dün, Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığı’nın kurulması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesinin 98. yıl dönümüydü. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, milletimizin kurduğu Cumhuriyetimizin önemli kurumsal yapı taşlarının döşendiği bugünde, büyük önderimizi ve silah arkadaşlarını bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.
UKRAYNA’DA İNSANLIK DRAMI YAŞANIYOR
Ukrayna’da çok büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Masum insanlar öldürülüyor. Bombalanan şehirlerde, siviller korku içinde, yarının ne getireceğini bilmeden bekliyorlar. Rusya’nın haksız, hukuksuz işgalinin üzerinden sadece bir hafta geçti, ülkesini terk ederek komşu ülkelere geçen Ukraynalıların sayısı bir milyonu aştı. Ülke içinde yerinden yurdundan edilenlerin sayısı ise kat be kat fazla. Bizim de Ukrayna’da çoğu öğrenci, 20 bin civarında vatandaşımız yaşıyor. Saldırıların hemen başında, bu vatandaşlarımıza yardımcı olabilmek için, partimizin bünyesinde bir kriz masası kurduk. Bize ulaşan bilgilere göre, zamanında yapılmayan tahliye çağrıları ve alınmayan tahliye tedbirleri nedeniyle, Ukrayna’da bulunan vatandaşlarımız çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Özellikle ilk 5 gün, vatandaşlarımız verilen telefonlara ulaşamadı. Şuanda Harkov’dan trenle tahliyeler devam ediyor. Vatandaşlarımız bireysel çabalarıyla tren garına ulaşmaya çalışıyor. Ama tren garına güvenle ulaşmada da büyük sorunlar var. Yapılan son açıklamalara göre Ukrayna’da bulunan vatandaşlarımızdan 9 bine yakını, ülkeden tahliye edilebilmiş. Ama 11-12 bin vatandaşımız hala savaş bölgelerinde. Vatandaşlarımızın güven içinde savaş bölgelerinden tahliyesi, en önemli önceliğimiz. Biz bu öncelik doğrultusunda, hükümetin elden gelen her şeyi yaptığının takipçisi olmaya devam edeceğiz.
UKRAYNA HALKININ İRADESİ YOK SAYILAMAZ
Ukraynalılar Rusya’ya karşı topraklarını savunuyor. Egemenliklerini savunuyor. Bağımsızlıklarını savunuyor. Rusya’nın haksız, hukuksuz işgalini bir kez daha şiddetle kınıyoruz. Bir an evvel kalıcı bir ateş kes ilan edilmesini bekliyoruz. Ukrayna halkının iradesi, bir başka ülkenin güvenlik sorunu iddialarıyla yok sayılamaz. Ukraynalıların oyuyla seçilmiş bir hükümetin askeri güç kullanılarak alaşağı edilmek istenmesi, asla kabul edilemez. Bir asır önce devrin egemen güçlerine karşı, büyük bir Kurtuluş Savaşı vererek ülkesini kurtaran, bağımsız bir Cumhuriyet kurarak, dünyanın emperyalizmle mücadele eden mazlum milletlerine örnek olmuş, bir milletin fertleri olarak, Ukraynalıların amasız fakatsız yanındayız.
İTİDALLİ VE İNCELİKLİ BİR DİPLOMASİ LAZIM
Rusya ve Ukrayna ile aynı bölgede yaşıyoruz. Aynı denizi paylaşıyoruz. Her ikisi de önemli ekonomik ve ticari ortaklarımız. Bu nedenle, savaştan en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyoruz. Bu savaşın bitmesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Türkiye, haklının yanında durarak, fakat iki tarafla da ilişkilerini koparmayarak, itidalli ve incelikli bir diplomasiyi izlemek zorundadır. Ancak bugün ortada, bu incelikli diplomasiyi yürütecek kurumsal bir kapasite kalmamıştır. Saraydaki Şahsım Hükümeti bugüne kadar yaptığı partizan atamalarla, Dışişleri Bakanlığı gibi, çok önemli bir kurumu tahrip etmiştir. Dışişleri Bakanlığını rüşvetten aklanmamış bakanların, partili eski milletvekillerinin, kariyerden gelmeyen Saray bürokratlarının arpalığına çevirmiştir. Tecrübe ve bilgi birikimi gerektiren bu hassas dönemde, ihtiyaç duyduğumuz kurumsal kapasiteden ülkeyi mahrum etmiştir. Her alanda olduğu gibi burada da işleri çok daha zor bir hale getirmiştir. Ciddi bir yönetim krizi yaşatmaktadır.
BİR HAFTADA KIRILGANLIKLAR ORTAYA DÖKÜLDÜ
Ülkemizdeki ucube sistemin yarattığı tüm kırılganlıklar, son bir hafta içinde gün yüzüne çıkmıştır. Erdoğan, önce bu krizde arabuluculuk iddiasıyla ortaya çıktı. Ama istikrar ve itibar malulü dış politikası nedeniyle, kimse kendisini ciddiye almadı. NATO Genel Sekreteri’nin “Bunu aylardır bekliyorduk ve uyarıyorduk” dediği bir dönemde savaşla ilgili olarak, Erdoğan bu savaşa Afrika gezisinde yakalandı. Ukrayna’da olan bitenin ne kadar ciddi olduğu konusunda ya kendisini uyaracak bir dışişlerinin kalmadığı, ya da Sarayın kibirlisinin, dışişlerinin tavsiyelerine kulak falan asmadığı ortaya çıktı.
ZIRVALADILAR, ADINA ZİRVE DEDİLER
Adına güvenlik zirvesi dediği, devletin kurumsal yapısında mevcut olmayan bir toplantı düzenledi. Güvenlik bürokrasisinden birkaç isim dışında bu toplantıya katılanlar, kendi partisinin sözcüsü, genel başkan vekili, yardımcısı ve grup yöneticisi. Bu toplantıda Dışişleri Bakanı yoktu. Diplomasiye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir anda, diplomatlarda orada yoktu. Ama maşallah partililer çoktu. Yani sen, ben, bizim oğlan toplanıp, zırvaladılar, adını da zirve koydular.
MEVLEVİ DERVİŞİ MİSALİ DÖNÜYOR
Nitekim devlet aklı olmayınca, atılan her adımda da tutarsızlık ve yalpalama baş gösterdi. Erdoğan, önce NATO’ya çattı. “Kınama cümbüşü yetmez, kararlı adımlar atılmalı” diye büyük büyük laflar etti. Dış siyasetten yine iç siyasete rant devşirmeye kalktı. Ama sonra da dönüşü yaptı. Türkiye, Rusya’nın Avrupa Konseyi’nde temsil hakkının askıya alınması oylamasında çekimser kaldı. Ondan sonra bir daha döndü. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Rusya’nın kınanmasına yönelik tasarının oylanmasında bu defa olumlu oy kullandı. Yani Mevlevi derviş misali dönmeye doyamıyor.
KAR YAĞINCA ATATÜRK HAVALİMANI’NA, SAVAŞ ÇIKINCA MONTRÖ’YE SIĞINDILAR
Dön baba dönelim dedikleri bir başka konuysa Montrö oldu. Birkaç yıl önceye kadar Montrö’yü ayak bağı olarak gören, “Kanal İstanbul’u yapınca, savaş gemileri gerekirse buradan geçer” diyen, “Montrö’nün tüm maddeleri uygulanmalı” diyen amiralleri, mahkemelerde süründüren Saray, Rusya’nın Ukrayna’yla savaşa tutuşmasıyla, tu kaka dediği Montrö’ye sıkı sıkı yapıştı. “Montrö’nün verdiği tüm yetkiyi kullanmaya kararlıyız” deyiverdi. Bu Cumhuriyeti kuranlar ne büyük insanlarmış, bunu bu vesileyle bir kere daha anladık. Atatürk’e laf etmeye yürekleri yetmediğinden, İsmet Paşa’ya saldıranlar, kar yağınca Atatürk Havalimanı’na, savaş çıkınca da Montrö’ye sığındılar.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ FATURASI
Ukrayna’daki savaş, Sarayın yanlış ekonomi politikalarının hızla tahrip ettiği, ekonomimizdeki kırılganlıkları daha da derinleştiriyor. Saray politikalarıyla zaten yangın yerine dönen, savunmasız kalan ekonomimiz, Ukrayna-Rusya savaşıyla daha da kırılganlaşmıştır. Bunun etkilerini daha henüz görmedik. Ama önümüzdeki dönemde en ağır bir biçimde yaşayacağız. Savaşın tarafı olan her iki ülkeyle de önemli ekonomik ilişkilerimiz var. Türkiye’nin turizm gelirlerinde Rusya ve Ukrayna’dan gelen turistler önemli bir yer tutuyor. Enerji ve müteahhitlik konusunda da önemli iş birliklerimiz söz konusu. Rusya, Türk müteahhitlerinin en çok iş üstlendiği ülke. Türkiye doğalgaz ithalatının üçte birini, petrol ve petrol ürünleri ithalatının da beşte birini Rusya’dan yapıyor. Rusya-Ukrayna savaşının uzaması, ülkemize ciddi bir fatura çıkaracak. Ukrayna’daki savaş, ikincil etkileri hariç, şu haliyle ülkemize asgari 30-40 milyar dolar arasında, bir fatura çıkaracakmış gibi duruyor.
KUR KORUMALI MEVDUAT EKONOMİYİ BATIRAN DÇM’YE RAHMET OKUTACAK
Bu hesapta, jeostratejik riskler nedeniyle, Türkiye’nin daha da artacak risk priminin, dış borçlanma faizlerine getireceği yük yok. Diğer taraftan, seçime giderken ekonomiyi iyi göstermek için Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını bankanın arka kapıdan buharlaştırdıktan sonra Merkez Bankası’nın bir kolunu kesmişlerdi. Ardından “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek, Merkez Bankası’nın diğer kolunu da arkasına bağladılar. Faizi emirle düşürme saplantısının yarattığı döviz krizini kontrol etmek için ellerinde kala kala Aralık ayının sonunda başlatılan, Kur Korumalı Mevduat uygulaması kaldı. Şimdi bu uygulamadan kurların yeniden yukarıya doğru hareketlenmesi nedeniyle başımıza çok ciddi bir maliyet gelecek. “Her derde deva” diyerek millete yutturmak istedikleri, bu uygulama geçmişte ekonomiyi batıran Dövize Çevrilebilir Mevduata rahmet okutacak.
KUR 14,5 TL OLURSA 33 MİLYAR TL’LİK FATURA ÇIKIYOR
Bu mevduatların ilk vadesi Mart sonunda doluyor. O günlerde kurun 14,5 lira olması halinde bu verilen garantiler ve vergi indirimleri nedeniyle, devletin dolayısıyla da milletimizin sırtına, 33 milyar liralık bir ek yük gelecek. Fakirin aldığı ekmekte ödediği vergi, bir avuç zenginin parasına verilen döviz garantisine gidecek. Ben bir kere daha tekrarlıyım, kurdaki artış sürerse, Kur Korumalı Mevduat uygulaması ekonomimize, geçmişteki Dövize Çevrilebilir Mevduatın vurduğu darbeden daha beterini vuracak. Diğer taraftan, Karadeniz önemli bir taşıma ve ticaret güzergâhı. Kriz uzarsa Avrupa pazarlarına olan ihracatımızda son dönemde özellikle pandemiden sonra taşıma maliyetlerinin uygun olması nedeniyle elde ettiğimiz rekabet avantajını kaybedebiliriz. Avrupa’ya olan ihracatımız da darbe yiyebilir. Bu hesaplarda bunlar yok.
TABELADAKİ BÜYÜME ŞAHANE, MİLLET KUYRUKTA
Türkiye, Ukrayna’daki savaşa ekonomisi buhrandayken yakalandı. Hafta başında açıklanan büyüme verilerine göre; 2013 yılında 958 milyar dolar olan milli gelirimiz, 2021 yılında 803 milyar dolara düşmüş. Ucube tek kişilik şahsım rejimin düğmesine basılmasından bu yana milli gelirimiz 155 milyar dolar erimiş. Aynı dönemde, kişi başına düşen milli gelirimiz ise 3 bin 43 dolar azalarak, 9 bin 539 dolara gerilemiş. Ama TÜİK’in tabelasında Türkiye, 2021 yılında yüzde 11 büyüdü yazıyor. Tabeladaki büyüme oranı şahane. Ama millet perişan. Ucuz ekmek kuyrukları, ucuz yağ kuyrukları, benzin-mazot kuyrukları uzadıkça uzuyor. Millet elektrik faturalarını yakıyor. Vatandaş pahalılıktan pazara gidemiyor. Pazarcı tezgah açamıyor. Çiftçi traktörüne mazot koyup tarlasına gidemiyor. Gitse de tarlasına gübre atamıyor bu defa. Çiftçiyi bir başına bırakan hükümet, elin çiftçisinden pahalıya aldığı buğdayı fırıncıya ucuza veriyor. Destekte tabi elin çiftçisine gidiyor. Esnaf derseniz o da perişan. Siftah edemediği dükkânının artık kepengini indirmeye başladı. Asgari ücretlinin ücretinin, memurun maaşının, emeklinin aylığının alım gücü, daha yılın ikinci ayında geçen yılında altına düştü. Enflasyon azdı, işsizlik düşmedi, dış ticaret açığı da rekor üstüne rekor kırıyor. Yani bakıldığında ülkenin vaziyeti, Erzurumlu esnafın fıkrası gibi; “Deftere bakıyorsun hac farz olmuş kasaya bakıyorsun zekâta muhtaç…”
EMEĞİN PAYI DÜŞTÜ, SERMAYENİN PAYI ARTTI
Peki, çalışan büyümediyse, çiftçi büyümediyse, emekçi büyümediyse, esnaf büyümediyse kim büyüdü? Bu büyüme kime yaradı? Aslında cevap yine TÜİK’in makyajlı rakamlarında, son iki yılda; emeğiyle çalışanların Milli Gelirden aldığı pay 5 puana yakın düşmüş, sermayenin aldığı pay ise 5 puandan fazla artmış. Yani yüzde 11 büyüme, emekçinin cebinden almış, zengini daha da zengin etmiş.
ÜLKEYİ ESKİ MAOCU ÇAKMA OLİGARK MI YOKSA ERDOĞAN MI YÖNETİYOR
Ama hangi zengini? Dün gece Genel Başkanımızın, yayınladığı video mesajında anlattığı aslında bütün gerçeği ortaya koyuyor… Milletin yediği ekmekten, içtiği sudan, yaktığı elektrikten, benzinden, mazottan vergiyi alıyorlar. Hayat pahalılığını her geçen gün artıyorlar. Zamlar artık zam değil, zulme dönüşüyor. Milletten topladıkları parayla Putin’in oligarklarının çakması, Londra’da mahalle kapatmaya başlayan beşli çeteleri, yandaşları doyuruyorlar. Şimdi bugün de Saraya ilahi aşkla bağlı eski Maocu bir çakma oligark Rusya’dan konuşmaya başlamış. Rus televizyonlarına çıkıp “Ukrayna’ya satılan SİHA’ların böyle kullanılacağını bilmiyorduk, Rusya ile S-500 yapacağız, 2 gündür Moskova’dayım, 10-20 yıllık stratejiler geliştiriyoruz. NATO geçmişten gelen kanserdir, yaptırımlara katılmayacağız” gibi açıklamalar yapıyor. Bu adam bu açıklamaları kimin adına yapıyor? Evet savunma sanayi yatırımlarının nasıl yapılacağına geçmişte karar verdiğini gördük. Anlaşılan şimdi üretilen silahların nasıl kullanılacağına da karar vermeye başlamış. Bu çakma oligarkın ülkenin yerli ve milli tank projesini ne hale getirdiğini hala unutmadık. Bu ülkeyi bu çakma oligark mı yoksa Tayyip Erdoğan mı yönetiyor? Ama Genel Başkanımız dün söyledi: Ant olsun, milletten alıp bu çakmalara peşkeş çektikleri paraların peşini bırakmayacağız. Kimsenin de gözünün yaşına bakmayacağız.
BAŞTAN KAYBEDİLMİŞ BİR YARIŞTA KOŞAN ATLET GİBİ
Diğer taraftan, açıklanan büyüme, zücaciye dükkânına giren fil misali ekonomideki bütün dengeleri yerle bir etti, kırdı, döktü… Tüketici enflasyonu yüzde 36’ya, üretici enflasyonu geçen yıl sonunda yüzde 80’e fırladı. Ekonomimiz, sanki en baştan kaybedilmiş bir yarışta koşan atlet misali nefes nefese kaldı… Bu büyüme sağlıklı değil, sürdürülebilir hiç değil. 2021 yılında ekonomi öyle gözüküyor ki balon gibi şişirilmeye devam etmiş. Milletin kesesinden verilen ucuz kredilerle hormonlanmış. Şimdi bunun faturası bu yıl milletin önüne konuyor. Analistler bu yıl büyümenin yüzde 2’yi aşmayacağını söylüyorlar.
GENÇLER 3 HANELİ ENFLASYONLA TANIŞTI
Bu hafta açıklanan ve ekonominin durumunu gösteren diğer önemli veri ise enflasyon… Şubat ayında hayat pahalılığı, TÜİK’in makyajlı verileriyle dahi görülmemiş seviyelere ulaştı. Saray “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. “Nas” dedi. Emirle faizi düşürttü. Gerçi Merkez Bankasının son iki Para Politikası Kurulu toplantısında Nas’ı unuttu ama faiz indirmeye pas demeye başladı. Aslında ekonomiyi yönetemeyen Saray, döviz krizi çıkardı. Enflasyonu azdırdı. Milletin alım gücü çakıldı. Sarayın kibirlisi 20 yıl önce işbaşına geldiğinde, enflasyonu son 20 yılın en düşük seviyesine indiren ciddi bir programı kucağında bulmuştu. 20 yıl boyunca yönetti. 2002 de işbaşına geldiğinde yüzde 29,75 olan tüketici enflasyonu, bugün yüzde 54,44… Bu TÜİK’in makyajlı rakamları. Bağımsız iktisatçıların bulduğu tüketici enflasyonu ise yüzde 123,8. 2002 sonunda yüzde 30,84 olan toptan eşya fiyatları endeksi yani bugünkü üretici enflasyonu ise bugün yüzde 105’e çıkmış durumda. Tüketici enflasyonu son 20 yılın, üretici enflasyonu da son 27 yılın en yüksek seviyesinde. Yani asgari ücret iki ayda açlık sınırının altına düştü. Emeklinin aylığına, memurun maaşına yapılan zam eridi gitti. Memura ilk altı ayda yüzde 7,5 zam yapılmıştı. Ama ilk iki ayda gerçekleşen enflasyon yüzde 16,45 oldu. Dahası bunlar maalesef iyi günlerimiz… Üretici enflasyonu yüzde 105’le 1995 yılının Mart ayından bu yana, ilk kez üç haneye çıktı. Bu hükümetin sayesinde 30 yaşın altındaki gençlerimiz de üç haneli enflasyonla tanıştı.
SARAY MODELİ İLK RAUNTTA NAKAVT
Daha bunda Ukrayna-Rusya savaşının etkileri yok. Ama ay ortasından itibaren temel gıda maddeleri üzerindeki KDV’nin, yüzde 1’e indirilmesinin etkisi var. Sarayın model diye millete yutturmaya kalktığı, kur korumalı mevduat pansumanı ile “Cari açığı düşürerek enflasyonla mücadele” safsatası iflas etmiştir. Rekorlar kıran dış açıkla, arşa çıkan hayat pahalılığıyla, kuyruklarla, çıkma meyve-sebze peşinde koşan artık isyan edip fatura yakan vatandaşların görüntüleriyle ilk rauntta bu düzenlemeler nakavt olmuştur. Ukrayna’daki savaşla beraber emtia ve enerji fiyatları yeniden artmaya başladı. Döviz kurları yükseliyor. Bu kalemlerin yükselmesi, iğneden ipliğe her şeyin daha da zamlanması anlamına geliyor. Yani yeni bir zam tsunamisi milletimizin üzerine doğru yaklaşıyor.
HANÇERİ 7 SANTİM SAPLADILAR, 3 SANTİM GERİ ÇEKTİLER
Resmi veriler ne gösterirse göstersin, Saray kürsülerde ne hikayeler anlatırsa anlatsın, vatandaşımız hayat pahalılığını yaşayarak görüyor. 240 kilovatsaat elektrik tüketen bir eve üç ay önce Aralık ayının başında 230 lira fatura geliyordu. 31 Aralık’ta Cumhuriyet tarihinde görmediğimiz bir bindirim yaptılar, aynı fatura bir gecede 390 liraya fırladı. Vatandaş sokaklarda fatura yakmaya başladı. Genel Başkanımız “Yetti artık, ben ödemem” dedi. Ardından doğruya doğru yaklaşmaya başladılar. Düşük tarifenin limitini Genel Başkanımızın söylediği yere çektiler. KDV’de göstermelik de olsa indirim yaptılar. Yine de, Aralık’taki zam öncesi 230 lira ödenen fatura, bugün 306 lira. Peki 31 Aralık’ta yaptıkları dev zam sonrasında, “Mümkün olan en az seviyede zam yaptık” diyen saray değil miydi? Anlaşılan yine doğru söylememişler. Zam en az seviyede değilmiş. Milletin üstüne haksız yere çullanmışlar. Hançeri vatandaşın böğrüne 7 santim sapladılar, 3 santim geri çektiler şimdi milletten alkış bekliyorlar.
KONTAĞI ÇEVİRMEK SERVET OLDU
Sadece elektrik değil. İşte son bir haftada benzinde, mazotta, LPG’de yapılan zamlar... Sanki milletin sabrını sınıyorlar. Saray; 25 Şubat’ta benzine 1 lira 61 kuruş, mazota da 1 lira 51 kuruş zam yaptı. Üç gün sonra 28 Şubat’ta mazot fiyatını 96 kuruş, benzin fiyatını da 23 kuruşa indirdi. Bu arada LPG fiyatına da yine 33 kuruş bindiriverdi. 1 Mart’ta LPG’ye bir daha 61 kuruş zam yaptı. 2 Mart’ta benzine bu sefer 88 kuruş zam, mazota da 1 lira 51 kuruş zam yaptı. Hemen ertesi gün 3 Mart’ta benzine bir daha 53 kuruş, mazota da 1 lira 33 kuruş daha zam yaptı. Böyle indir bindir derken, bir haftada; 17 liranın altındaki benzin fiyatı 19 liranın üstüne çıktı, mazotun litresi 17 liradan 19 liraya yükseldi, fukaranın yakacağı LPG’nin litresi 11 liraya dayandı. Şimdi arabası olanlar için artık kontağı çevirmek servet. İnsanlar korkudan arabalarıyla dışarı çıkamıyorlar, arabalarını ancak evlerinin camından seyrediyorlar. Eskiden “Ben hep 50 liralık alıyorumcular” vardı. 50 lirayla ibre oynamayınca bunlar “Ben hep 100 liralık alıyoruma” döndüler. Şimdi artık 100 liralık benzin de, yakıt lambasını söndürmüyor.
BENZİN LAMBASI SÖNMEYEN VATANDAŞ, SANDIKTA AMPULÜ SÖNDÜRECEK
En son ikmal istasyonu işverenleri de pes dedi, “Akaryakıtta bari KDV’yi indirin, biz de batıyoruz, bir kısmını tüketiciye, bir kısmını bayiye yansıtın” diye açıklama yaptılar. Bu zamların, sadece artan petrol fiyatlarıyla açıklanır bir yanı yok. Şimdi uluslararası petrol fiyatındaki artış, tüm ülkeleri etkiliyor tamam. Şimdi burada bizim de üyesi olduğumuz OECD ülkelerinde, ortalama enerji enflasyonu yüzde 26. Bizde yüzde 89. Yani başka ülkelerde enerji fiyatları bir artarken, bizde üç artmış. Dolayısıyla buna dışarıdan geldi demek mümkün değil. Bu bizim hatalarımız nedeniyle, OECD enerji enflasyonu şampiyonu olduğumuzu ortaya koyuyor. Artık kimse, “Dışarıda da oluyor, dış mihraklar yaptı” laflarını falan yemiyor. Yakıt lambası 100 liralık benzinle, mazotla sönmeyen vatandaş, sandıkta ampulü söndürmek için gün sayıyor.
ENFLASYON TIRNAKÇI GİBİDİR
Enflasyon en acımasız vergidir. En adaletsiz vergidir. Varsılı yoksulu ayırmaz. Bir nevi tırnakçı gibi milletin satın alma gücünü çaktırmadan eritir. Sabit gelirli, dar gelirle vatandaşlarımızın bütçelerindeki en önemli masraf kalemi şüphesiz gıdadır. Dar gelirlinin bütçesindeki gıda harcamalarının payı varsılın bütçesindekinin iki katıdır en az. Bu nedenle özellikle gıdadaki enflasyon gelir dağılımını bozar. Gıdada Şubat ayı itibariyle enflasyon yüzde 66. Bu son 18 yılın rekoru! Ay ortasında devreye giren KDV indirimi de, hükümetin laf olsun torba dolsun cinsinden denetimleri de öyle gözüküyor ki boşa gitmiş, Şubat’ta çarşı-pazardaki alev daha da harlanmış. Milletin elini yakmaya, tenceresini boşaltmaya devam etmiş. Gıda enflasyonunda da aynen enerji enflasyonunda olduğu gibi bir durum söz konusu.
BAŞKA ÜLKELERE DEĞİL BECERİKSİZLİKLERİNE AĞIT YAKSINLAR
Bu da Kalkınma için Ekonomik İşbirliği Teşkilatı yani OECD’deki gıda enflasyonu grafiği. Şimdi üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatındaki en yakın rakibimizi üçe katlamışız. OECD ülkelerinin ortalama gıda enflasyonunu ise sekize katlamışız. Yani öyle “Enflasyon tüm dünyanın sorunu, Amerika, Avrupa perişan” diye ağıt yakanlar, önce bir dönecekler kendi ülkelerinde yarattıkları yangına bir bakacaklar. Kendi beceriksizliklerine ağıt yakacaklar. Başka ülkelerde gıda fiyatı bir artarken bizde sekiz artıyorsa, demek ki burada da bir hata var.
BUNU YAPAN BU HÜKÜMET
Lafı eğip bükmeye, enflasyonun sebebini ve nesebini başka yerlerde aramaya gerek yok. Eğer bugün Türkiye enflasyonda Arjantin’i bile sollayıp dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkeler listesinde 8. sıraya yükseldiyse, G-20’de ve OECD’de gıda enflasyonu şampiyonu olduysa, “Benim Anadolu’daki vatandaşım, çöpten rızık topluyorsa, hafta pazarlarından atık topluyorsa, meydanlar 'açız, açız' diye bağırıyorsa, insanlar evinin kirasını, elektrik ve su faturasını ödeyemiyorsa ve artık ‘Yandım Allah’ diye bağırıyorsa, Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Bu hükümet getirmedi mi?” Bu hükümet getirdi.
AĞACIN KURDU İÇİNDEN OLUR
Geçtiğimiz günlerde, Amerikalı bir yetkili açıkladı. “Rusya’ya yönelik yaptırımların amacı, enflasyonu artırmak, yatırımları ve satın alma gücünü düşürmek” dedi. Eloğlu, Saray’ın aziz milletimize layık gördüğü muameleyi düşmanını dize getirmek için kullanıyor, yapıyor. Yani “Ağacın kurdu içinden olur” derler… Böyle bir hükümet oldukça, bu milletin başka düşmana da ihtiyacı yok!
EN ÇAPSIZ TARIM BAKANI “AFFEDİLDİ”
Hayat pahalılığındaki bu acı tablonun sorumlusu Saray’ın bir mensubu, Tarım Bakanı Pakdemirli, dün gece, Resmi Gazete’de yayımlanan kararla görevinden ayrıldı. Ya da yayımlanan karardaki ifadeyle, “Görevden af talebi kabul edildi.” Kendisinin ismi uzun zamandır, kabine değişikliği totolarında sık sık geçiyordu. Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en çapsız Tarım ve Orman Bakanı’nın istifasıyla, 2018’de kurulan Saray Kabinesi’nin yarısı 3,5 yılda değişmiş oldu. Bu sürede; bir Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı, biri Instagram’dan verdiği dilekçeyle olmak üzere, iki Hazine ve Maliye Bakanı, kendi şirketinden bakanlığına mal satan bir Ticaret Bakanı, bakanlığı bölününce koltuğu altından kayan bir Aile ve Çalışma Bakanı, kabine kurulurken vitrine konan bir Milli Eğitim Bakanı, taht oyunlarının kurbanı olan bir Adalet Bakanı uçtu uçtu kuş oldu… Bu Bakanlar arasında, giderken bıraktığı ucu yanık mektupta “At izi it izine karıştı, Allah sonunuzu hayretsin” diye sitem eden de var. Görevden aldığı için Saray’ın kibirlisine şükranlarını sunan da var.
SARAY AFFETSE DE MİLLET AFFETMEZ
Hadi Saray Tarım ve Orman Bakanını “affetti” diyelim. Türk çiftçisi kendine yapılanları affeder mi? Milletimiz cayır cayır yanan ormanları unutur mu? Tarım Bakanı’nın istifasıyla, artan gübre fiyatı iner mi? Tarladan sofraya uzanan zincirdeki sorunların üstesinden gelinir mi? Bir yılda; yüzde 227 zam gören karnabaharın, yüzde 185 zam gören patlıcanın, yüzde 173 zam gören kabağın, yüzde 169 zamlanan domatesin fiyatları düşer mi? Milletin boş tenceresi artık dolar da kaynar mı? Hiç sanmıyoruz. Çünkü sorunun özü bakanda, dışarıda, şurada, burada değil. Sorunun özü bu zihniyetin merkezi olan metal yorgunu Saray’da… Kibirli cehalet, bunu kasten yapıyor. Milleti bu hayat pahalılığının altında kasten eziyor. Ondan sonrada hiçbir yaptığının hesabını ödemiyor.
KUCAKLAŞARAK GELECEĞE BİRLİKTE YÜRÜYÜŞÜN BAŞLANGICI
Sorunun sebebi olanların, çözümün adresi olamayacağı açıktır. Siyaset yelpazesinin tüm renklerine sahip altı muhalefet partisinin genel başkanları, hafta başında imzaladıkları bildiriyle, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, milletimizin; cebini, cüzdanını, tenceresini boşaltan, ucube şahsım rejiminden kurtaracak üzerinde uzlaştıkları, yepyeni ve Güçlü Parlamenter Sistemin temel ilkelerini ülkemize ve dünyaya ilan ettiler. 28 Şubat’ta açıklanan metin, “Saray’ın rafa kaldırdığı demokrasinin raftan indirilmesi” demektir. Bu toprakların güzel insanlarının kucaklaşarak müreffeh bir geleceğe birlikte yürümesinin de başlangıcıdır. Biz ilk seçimlerde milletimizin bu hükümetin eline tutuşturmaya karar verdiği tasdiknameyi her ziyaretimizde esnafımızın, her bindiğimiz takside taksi şoförlerinin, oturduğumuz berberde, kahvede, sokakta insanların, alın teri döken çiftçilerimizin, emekçinin gözlerinden okuyoruz. Milletimize inanıyoruz. Biz hazırız, milletimiz hazır.
Son olarak bugün şimdi biraz sonra saat 15.00’te Akbelen Ormanı’nda zeytinimize dokunan yönetmeliğe karşı bir miting yapılacak. Biz de, zeytinlik alanların maden ve enerji yatırımlarına açılmasını sağlayan bu yönetmeliğin geri çekilmesini istiyoruz.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi eğer varsa, soruları alabilirim.
Soru- Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’na sandıkta oy vermediğini itiraf etti. “O dönem baskı yüzünden imza attım” dedi. Bu açıklamaya ilişkin bir değerlendirme alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Bunlar ipe sapa gelmez laflar. Ciddiye alınacak sözler değil.
Soru- Salgınla birlikte başlayan gece 12.00’den sonra müzik yasağı pandemi tedbirleri gevşemesine rağmen geri alınmadı. Sağlık Bakanı İçişleri Bakanlığını işaret ediyor, İçişleri ise “görüşeceğiz” diyor. Ama son genelgede de bu yasağın kaldırılmasına yer verilmedi. Sizin bu konudaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Saray hükümetinin bu ülkeyi yönetemediğini hep söylüyoruz. Sağlık Bakanı başka konuşuyor, İçişleri Bakanı başka konuşuyor. Bir takım önlemleri çekindikleri için götürüp sarayın önüne koyamıyorlar ama sonunda bu işten en büyük zararı sanatkârlarımız görüyor, esnaflarımız görüyor, o dükkânlarda çalışan insanlar görüyor.
Teşekkür ediyorum.
|