“ERDOĞAN MI DOĞRUYU SÖYLÜYOR, ŞİMŞEK Mİ, BUNU YAKINDA GÖRECEĞİZ”
CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın “Ben ekonomistim” noktasından, ekonomist olmadığını, akılcı politikalar izlemediğini “kabullenme” noktasına geldiğini belirterek, “Erdoğan kabullendi de, yaptığı hataların, faturasını sırtına yıktığı milletimizin, çektiği, çekeceği sıkıntıların, acıların hesabını kim ödeyecek? Milletimiz bunu kabul edecek mi?” diye sordu.
Ekonomiyi batıran, ülkeyi döviz krizine sokan Erdoğan’ın şimdi, “Ben yapmıyorum, Mehmet yapıyor” diyerek ülkeyi faiz lobilerinin kucağına attığını söyleyen Öztrak, “Bunu yaparken de, ‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor' gibi bir yanılgının içine düşmeyin. Ben burada, aynıyım’ diyerek de hala afra tafrayla milletimizi kandırmaya uğraşıyor. Halep oradaysa arşın burada! Kim millete doğruyu söylüyor? ‘Rasyonel politikalara döneceğim, enflasyonu düşürmek için faizi artırmak lazım’ diyen Şimşek mi? Yoksa, ‘Ben değişmedim, faiz düşerse, enflasyon düşer’ diyen Erdoğan mı? Bunu hep beraber göreceğiz” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Güveni kaybetmek, düzgün bir kâğıdı buruşturmak gibidir. Buruşturduğunuz kâğıdı düzeltmeye çalışsanız da eski haline getiremezsiniz. Ucube Şahsım Rejimi, paramızı pul etti. Cebimizi boşalttı, mutfaktaki tenceremizi boşalttı. Yönetemediği ekonomiyi yangın yerine çevirdi, berbat etti. İşleyen sistemi tamamen bozdu. Piyasalarda, güvenin kırıntısını bırakmadı. Sarayın kibirlisi 2018 seçimlerinde, sahte istikrar görüntüsü vermek için, damadıyla el ele verdi milletin 128 milyar dolarını Merkez Bankası’nın arka kapısından sattı. Son seçimlerde de Nebati Bakanıyla el ele verdi milletin 199 milyar dolarını yine kural dinlemeden, hesap vermeden Merkez Bankası Başkanı da işin içinde hep beraber sattılar. Yetmedi milletin 418 milyar dolarını başta beşli çete olmak üzere yandaşlarına, ballı ihalelerle, teşviklerle, vergi istisnalarıyla peşkeş çekti.
“ŞEREFSİZ” MANŞETLERİ ATTIRDIĞI BAE DEVLET BAŞKANININ ELİNE SARILDI
Tabi kazanın dibini sıyırdı, deldi. Ondan sonra dün, 15 Temmuz hain darbe girişiminin finansörü olmakla suçladığı, yandaş medyada “Şerefsiz bunlar” diye manşet attırdığı, Birleşik Arap Emirlikleri devlet başkanının eline, işte böyle sıkı sıkıya yapışmak zorunda kaldı. Türkiye’yi bu hale getirdiler… Dün açıklanan verilere göre Merkez Bankası’nın brüt rezervleri yeniden 100 milyar doların altına düştü. Net rezervler ise 73 milyar dolar açık veriyor eksi. Yani sadece “Kasayı sıfırladık” demek için bile, bir yerlerden 73 milyar dolar para bulmak gerekiyor. Nisan ayında, Türkiye’nin yıllık cari açığı 58 milyar dolar oldu. Bu sabah Kısa Vadeli Dış Borç verileri açıklandı. Türkiye’nin önümüzdeki bir yılda ödemesi gereken borç, 203 milyar dolar. Şimdi yılsonuna kadar cari açığın hep bu seviyede kalacağını, hiç artmayacağını varsaysak dahi cari açığın finansmanı dahil, bir yıl içinde bu ülkenin dışarıdan bulunması gereken borç, 261 milyar dolar.
FAİZ NAS DİYEREK BEŞ AYDA 238 MİLYAR LİRA FAİZ ÖDEDİLER
Seçimlerden önce yüzde 8’in altına kadar düşen gösterge tahvil faizi, bugün yüzde 16’nın üzerine çıktı. Saraydan ses çıkmıyor. “Sin külahın görünmesin” deyip, yeni Bakanın arkasına saklanıyor, “Faiz nas” diyen Erdoğan’ın yönetiminde, bu yılın ilk beş ayında faiz lobilerine, bütçeden 237 milyar 868 milyon lira ödendi. Adına faiz demeden, Kur Korumalı Mevduat sahiplerine de bütçeden ödenen para ilk beş ayda 4 milyar 439 milyon lira. Ama bu yanıltmasın. Çünkü bu hesapların büyük kısmının, vadesi Haziran ayında doluyor. Yani bu ay doluyor. Ve bugün ekonomistler hesaplamışlar ilk altı ayda KKM sahiplerine bütçeden yapılacak ödeme 75 milyar lirayı bulacakmış. Bir o kadarda Merkez Bankasının kendi hesapları üzerinden ödeme yapması bekleniyor. Sıkıntı her geçen gün derinleşiyor. Hızla tedbir almak gerekiyor.
BÜTÇE İLK 5 AYDA ALARM VERMEYE BAŞLADI
İş sadece dış açıkla bitmiyor. Bir de bütçe açığı var. Daha ilk 5 ayda bütçe alarm vermeye başladı. Gelir ve giderlerin seyri geçen yılki aynı eğilimler devam etse yılsonunda bütçe açığı 1 trilyon 588 milyar liraya ulaşıyor. Bir de, seçim döneminde verilen ama henüz tutulmayan, bütçede karşılığı olmayan sözler var… Bu sözlerin maliyeti de bütçe açığının üstüne binecek. En düşük memur maaşının 22 bin lira olması, şartları tutan tüm memurlara 3.600 ek gösterge vaadi, 7 bin 500 lira üstündeki emekli maaşlarının kademeli olarak iyileştirilmesi, Bağ-Kurluların prim gün sayısının düşürülmesi, vatandaşlık maaşı bağlanması… İşte tüm bu sözleri yerine getirebilmek için ek bütçe gerekiyor. Bütçe açığı daha şimdiden iki katını aşacakmış gibi gözüküyor. Öngörülenin yani programda öngörülenin.
YAKLAŞAN DÖNEM HİÇ DE PARLAK DEĞİL
Ekonomide yaklaşan dönemin hiç de parlak olmadığını gösteren pek çok veri daha şimdiden ortaya çıkmaya başladı. Sanayi üretimi düşüyor. Bu ülkenin vatandaşları için bir ev, bir araba almak hayal oldu. Türkiye’de konut satışları üst üste 4 aydır düşüyor. Ama bazı şanslı vatandaşlarımız sayesinde İngiltere’de yabancılara konut satışında Türkler üçüncü sıraya kadar yükseliyor. İşte Erdoğan’ın yandaş kayıran politikalarının, sebep olduğu büyük gelir ve servet adaletsizliğinin ve Erdoğan zenginlerinin Erdoğan’ın ekonomisine ne kadar güvendiklerinin en güzel göstergesi bu. Parayı Türkiye’de yatırmıyorlar hızla dışarı kaçırıp ev bark alıyorlar. İşsizlik hızla artıyor. Bilhassa genç işsizliği evleri vuruyor. TÜİK verilerine göre ülkemizde her beş gençten biri işsiz. 3 milyona yakın gencimiz okumuyor, çalışmıyor. Evde oturuyor, anasının babasının eline bakıyor. İşsizlik azınca giderler çok, gelir yok. Millet borca batmış durumda. Vatandaşların bankalara kredi ve kredi kartı borcu, son bir yılda hemen hemen ikiye katlanmış ve 2 trilyon 106 milyar lira olmuş. Yine ekonomisi bize benzeyen ülkelerin para birimlerinin birçoğu, son dönemde Dolara karşı değer kazanmış. Ama Türk Lirası bu dönemde Dolar karşısında yüzde 17’den fazla değer yitirmiş.
DOĞRUYU KİM SÖYLÜYOR GÖRECEĞİZ
Daha dün bizi “Londra tefecileriyle işbirliği yapmakla” suçlayan Erdoğan, bugün, Saray uçağında, “Kaynak arayışlarımız sürüyor” diye basın mensuplarına dert yanıyor. Zamanında Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı, Mehmet Şimşek’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirdi. ABD’den Merkez Bankası Başkanı ithal etti. Yetmedi bir de “Hazine ve Maliye Bakanımızın şu andaki düşüncesi noktasında, atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası’yla beraber atmasını kabullendik” diyor. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek, ekonomiyi berbat eden Erdoğan, “Rasyonel politikalar uygulayacağım” diyen, faizleri artırma sinyali veren, Şimşek ve ekibine “razı” oluyor. Ekonomiyi batıran, ülkeyi döviz krizine sokan Erdoğan, ülkemizi, “Ben yapmıyorum, Mehmet yapıyor” diyerek, faiz lobilerinin kucağına atıyor. Bunu yaparken de, “‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor' gibi bir yanılgının içine düşmeyin. Ben burada, aynıyım” diyerek de hala afra tafrayla milletimizi kandırmaya uğraşıyor. Halep oradaysa arşın burada! Kim millete doğruyu söylüyor? “Rasyonel politikalara döneceğim, enflasyonu düşürmek için faizi artırmak lazım” diyen Şimşek mi? Yoksa, “Ben değişmedim, faiz düşerse, enflasyon düşer” diyen Erdoğan mı? Bunu hep beraber göreceğiz.
ERDOĞAN KABULLENDİ, PEKİ BU FATURA NE OLACAK?
Bu arada Erdoğan sözünden çıkmayan, eski Merkez Bankası Başkanını, ekonomi yönetiminin içine BDDK Başkanı olarak monte etmeyi de ihmal etmiyor. Önceki icraatları hakkında herhangi bir araştırma veya soruşturma yapılmasını önleyecek tedbirleri alıyor. Erdoğan, “Ben ekonomistim, ben bilirim” noktasından, ekonomist olmadığını, akılcı politikalar izlemediğini “Kabullenme” noktasına geldi. Erdoğan kabullendi de, yaptığı hataların, faturasını sırtına yıktığı milletimizin, çektiği, çekeceği sıkıntıların, acıların hesabını kim ödeyecek? Milletimiz bunu kabul edecek mi?
BUNLARIN HESABI VERİLMEZSE ŞİMŞEK, “YOLSUZLUKLARI ÖRTBAS EDEN BAKAN” OLUR
Bir ekonomi programının en önemli yakıtı güvendir. Güvenilir bir program, güvenilir bir kadro ve bunlara güç veren siyasi irade olmazsa, hiçbir program ayakta kalamaz. Bu üçlü sacayağından biri bile yoksa yapılacak her işin maliyeti bir iken beşe çıkar. Hükümetin verdiği sözlerin inandırıcı olabilmesi için her şeyden önce; Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştırılan, 2018 seçimlerindeki 128 milyar doların, bu seçimlerdeki 199 milyar doların, kuralsız, denetimsiz kimlere satıldığının, araştırılması ve kamuoyuna açıklanması gerekiyor. “Kur Korumalı Mevduat” uygulaması kapsamında, Merkez Bankasının ne kadar döviz aldığının, bu uygulamanın Banka’ya maliyetinin de açıklanması gerekiyor. Merkez Bankası’nın zarardaki bilançosunun, muhasebe kuralları değiştirilerek, bir gecede bankanın nasıl kâr ettirildiğinin, bunun uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarına, uygun olup olmadığının, hazine yerine bağış adı altında AFAD’a aktarılan bu karın, nasıl kullanıldığının kamuoyuna açıklanması gerekiyor. Merkez Bankası’nın ihracatçılardan zorla satın aldığı ihracat dövizleri tutarlarının, Merkez Bankası’nın YATAK kredilerinden yararlanan şirketlerin, kamuoyuna mutlaka açıklanması gerekiyor. Ayrıca son dönemde Rusya’dan yapılan kredili gaz ithalat miktarını, Rusya’ya ne kadar borçlandığımızı gösteren, BOTAŞ’ın güncel bilançosunun da kamuoyuna açıklanması şart. Ve yine son olarak, TÜİK’in güvenilmeyen TÜFE, büyüme ve işsizlik verileriyle ilgili geriye dönük teknik araştırmanın da biran önce başlatılması gerekiyor. Bunların altını bir önceki konuşmamda da çizmiştim. Tekrar buradan ifade ediyorum. Bunlar yapılmazsa, Mehmet Şimşek, geçmişteki yolsuzlukları örtbas eden Bakan olur. Güven vermez.
SÖZ VAR EYLEM YOK
Erdoğan Mehmet Şimşek’e “Yapacaklarına razı olduk” diyor. Ama hala ortada bir acil eylem planı yok. Dün Erdoğan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın, hükümet programını hazırlayacağını söyledi. Ardından Cevdet Yılmaz çıktı Yeni Orta Vadeli Programla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Diğer dokümanların hazırlanacağını ifade etti. Tamam, bunların hepsi tamam da; ülkemize Cumhuriyet tarihinin en derin yönetim ve ekonomik krizlerinden birini yaşatan, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin keyfi ve kural tanımaz yönetim anlayışının sebep olduğu, sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar her geçen gün artarken, bu gidişi durduracak bir acil eylem planı, nerede? Diğer yandan ekonomi yönetiminin başında kim var? Ekonomi yönetimi kime emanet? Mehmet Beye mi? Cevdet Beye mi? Gaye Hanıma mı? Yoksa Saray’ın gölgesi Şahap Beye mi?
BU EKONOMİ PANSUMANLA TOPARLANMAZ
Geçen defa sormuştum. Anlaşılan ekonomi yönetimindeki bazı isimler, yerel seçimlere kadar ekonomide teker patlamasın, dışarıdan finansman bulsun, döviz krizine pansuman olsun diye, vitrin süsü olarak konmuş. Şimdi bu kişiler dışarıdan finansman bulma stratejilerine Türk lirasını yeterince pul ettikten sonra bir yerde sabitleyip, ardından faizleri hızla yükselterek, seçimler öncesinde, Londra’daki tefecileri, sıcak paracıları ülkeye çekmek ve onlara kuru sabitledikleri için fiilen dolar karşılığında, yüzde 30-40 faiz ödemekse, bu strateji tutmaz. Bu ekonomi bunu taşımaz. Bu denendi. Sonu her seferinde çok daha büyük bir hüsran oldu. Yerel yönetim seçimlerine kadar, pansumanla, aspirin tedavisiyle, Erdoğan’ın berbat ettiği ekonomiyi toparlamak mümkün değildir.
MİLLETE KÜFÜR EDEN KENDİSİ, BİZE ÇAMUR ATIYOR
Milleti unutan hükümet, sesini duymayan, halini görmeyen Erdoğan, elin vatandaşını sevdi, kendi vatandaşını hor gördü. Saray ve şürekası bu ülkenin insanlarına görülmemiş hakaretler etti, derdini anlatmaya çalışan çiftçiye, “Ananı da al git” dediler. İlaçlarını bulmak için yardım isteyen kanser hastası Dilek’in cebine para sıkıştırıp ona dilenci muamelesi yaptılar. Soma’da yerdeki madenciyi bunlar tekmeledi. Bu ülkenin gençlerine “çapulcu”, kadınlarına “sürtük” dediler. Ama hala utanmıyorlar, sıkılmıyorlar, söylenmemiş sözler üzerinden algı yönetip, üstümüze çamur atmaya kalkıyorlar. Genel Başkanımız “Kırsal kesime maalesef ulaşamadık” diye öz eleştiri yaparken bizim seçimi kaybetmemizin sorumluluğunu kırsaldaki vatandaşlarımıza yıktığımız, onlara yan gözle baktığımız yalanını hala utanmadan söyleyebiliyorlar. Gerçekten de artık bu sahte video müelliflerinin elinde kalan son siyasi sermaye de arsızlıkları…
KURULTAYIMIZ DEMOKRASİ ŞENLİĞİNE DÜŞÜNECEK
Son olarak şunu belirtmek istiyorum. Partimizin kongreler takvimi, öngördüğümüz gibi ilerliyor. İlçe ve il kongrelerimizi rekabet ortamında, hızla tamamlayabilmek için gerekeni yapıyoruz. Parti Meclisimizin uygun göreceği bir tarihte de, demokrasi şenliğine dönüşecek Kurultayımızla, bu süreci taçlandıracağız. Genel Başkanımız, değişimin önünü sonuna kadar açacağını her fırsatta ifade ediyor. Muhalefetin birleşmiş gücünü dağıtarak, Saray ve şürekâsının değirmenine asla su taşımayacağız. Yenilenmiş ve dinamik örgütlerimizle, yönetimlerimizle, yeni kurumsal yapımızla ve tüzüğümüzle daha da güçleneceğiz. Bundan 9 ay sonra yapılacak yerel seçimlere çok daha hazırlıklı bir biçimde girmeye, önümüzdeki seçimleri mutlaka almaya kararlıyız.
Despot bir yönetime karşı Hak-Hukuk-Adalet mücadelemiz, bundan tam 6 yıl önce, Ankara Güvenpark’ta Genel Başkanımızın Adalet Yürüyüşü’yle başladı. Bu yolda kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar, şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Erdoğan’ın akıldışı politikalardan vazgeçtiği yorumunda bulunmuştunuz. Mehmet Şimşek’in önerisiyle Merkez Bankasının başına CFR üyesi Hafize Gaye Erkan getirildi. Merkez Bankasının faizi artıracağına yönelik beklentilerde güç kazandı. TÜSİAD’ın bugünkü açıklamasında da bu vurgu vardı. Ayrıca TÜSİAD’ın açıklamasında serbest piyasanın tartışma konusu dahi olmaması gerektiği de kaydedildi. Bu gelişmeler doğrultusunda ekonomi yönetimi ve ekonomi politikalarına ilişkin son değerlendirmeleriniz nasıl olur?
Faik ÖZTRAK- Şimdi öncelikle bir yanlış anlaşılmayı gideriyim. Ben bu lafları söylemedim. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı “rasyonel zemine dönüş” ifadesini kullandı. Yani bu laflar benim değil Maliye Bakanının. Son dönemde uygulanan politikaların irrasyonel olduğunu söyleyen Maliye ve Hazine Bakanı. Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakınca da irrasyonelin karşılığı “akıldışı” olarak görünüyor.
Ekonomi yönetimi ve politikalarına gelince. Şu ana kadar geçmişteki usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların soruşturulup soruşturulmayacağına yönelik bir açıklama henüz bu yönetimden gelmedi. Ama güveni sağlayabilmek için bu şart. Konuşmamda da bunu ifade ettim. Yine ekonominin dümeni kimin elinde o da belli değil. Bu haliyle hükümetin bir acil eylem planını, arkasından bir yapısal reform sürecini gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği, kalıcı istikrar sağlayıp sağlamayacağı ya da bunların yerine kısa vadede ekonomiyi Londra’daki tefecilere, sıcak paracılara teslim ederek yerel yönetim seçimlerine kadar işi idare etmeye çalışıp çalışmayacağını hala anlayamıyoruz. Bu tavır, bu hareketsizlik, bu hiçbir şekilde kimseye güven telkin etmiyor.
Soru- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, faizler yükselecek mi sorusunu “Merkez Bankasının araç bağımsızlığı var, yani elinde bir sürü enstrümanlar var, kaynaklarını yönlendirme imkanı var. Amaç ülkeyi daha istikrarlı bir yapıya götürmek, faizlerinde, enflasyonunda düştüğü, sürdürülebilir büyümenin desteklendiği bir ortam oluşturmak” diye yanıtladı. Bunun için Merkez Bankası’nın bağımsız kararlar alacağına vurgu yaptı. Muhalefette zaten Merkez Bankasına müdahale üzerinden iktidarı eleştiriyordu. Ayrıca Cevdet Yılmaz, “Kur korumalı mevduatın ani bir şekilde çıkış yerine tedrici bir geçiş olması gerekiyor. Aksi takdirde finansal piyasalar olumsuz etkilenir” de dedi. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendireceksiniz?
Faik ÖZTRAK- Yani Merkez Bankası bağımsız kararlar alacak tamam da siz ne yapacaksınız? Öncelikle şunu söyleyeyim. Türkiye’nin içine girdiği döviz krizini atlatmak için ekonomide çok acil bir eylem planına ihtiyaç var. Ayrıca buna ülkenin dünya piyasalarındaki yarışma gücünü artıracak ve Türkiye’nin yıldız ülke olmasını sağlayacak, dünyadaki fırsatları değerlendirmesini sağlayacak ciddi bir reform programına ihtiyacı var.
Ama şu anda görünen manzara kendi içinde çok da uyumlu olmayan ve el yakan top haline gelen ekonomiyi birbirine atan bir ekonomi yönetimi. Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığını biz de savunuyoruz. Ama bu her derde deva mucizevi bir ilaç değildir. Ekonomide istikrar için bunun arkasında bütüncül ve güven uyandıran bir programda şarttır. Ayrıca bu işler sadece strateji ve bütçe başkanlığıyla, sadece Merkez Bankası’yla veya sadece Hazine ve Maliye Bakanlığıyla olmaz.
Buradan açıkça ifade edeyim. Bu kurumların hiçbiri tek başına Erdoğan’ın ekonomide sebep olduğu tahribatın altından kalkamaz. Bunların hepsinin koordinasyon içinde çalışması ve birlikte taşın altına ellerini koyduklarını açıklamaları gerekir.
Kur Korumalı Mevduattan tedrici çıkış meselesine gelince. İşte bu mevduatın bütçeye 6 aylık maliyetinin 75 milyar liraya çıktığı hesaplanıyor. Bir o kadar yükte Merkez Bankası tarafına gelecek. Yani 6 ayda bu zihni sinir projesinin bu ülkeye maliyeti 150 milyar lira. Geçen yılda maliyeti 182 milyar liraydı. Bu dev bir fatura. Bad'el harâb'ül-Basra. Şimdi çıkmışlar, bu çıkış tedrici mi olacak, hızlı mı olacak, yavaş mı olacak konuşmalarını yapıyor. Bu abesle iştigaldir. Bu beladan, yeni belalara yol açmadan derhal kurtulmayı sağlayacak bir stratejiyi uygulamaya koyun. Konuşmayı bir yana bırakın.
Soru- Hükümet, asgari ücret 500 dolar söyleminden Türk lirası konuşmalıyız noktasına geldi. Cevdet Yılmaz, “Dolar yerinde durmuyor her gün farklılaşıyor. Biz TL konuşmak durumundayız” diyor. İşveren de aynısını söylemişti. Sizin bu konudaki görüşünüz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Yani geçmiş dönemde Erdoğan ekonomideki her şeyi dolara endeksledi. Liralaşma diye ortaya çıktılar, ne var ne yok her şey dolarla ifade edilir ya da dolara endekslenir hale geldi. Şimdi çıkıyorlar hiçbir yapmadan “TL konuşalım” diyerek milletle alay ediyorlar. Bir an önce ekonomiyi Türk Lirası konuşulur hale getirmek için paramızın pul olmasını durdursunlar. Milli paramıza güveni yeniden sağlayacak adımları atsınlar. Durum çok ciddidir, lafla peynir gemisi yürümez.
Soru- 5 yıldır CHP’de siyaset yapan Abdüllatif Şener seçimlerde CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermediğini açıkladı. İlk turda Sinan Oğan’a oy verdiğini, ikinci turda ise geçersiz oy kullandığını söyledi. Sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bu Sayın Şener’in oy kullandığı sandığın ıslak imzalı tutanaklarına bakmışlar orada geçersiz oy görünmüyor. Demek ki, oyunu birilerine vermiş ama kime verdiğini millete açıklamaya da dili varmıyor.
Madem bu son soru, size bir fıkra anlatıyım. Adamın biri gece gündüz birine küfredip duruyormuş. Şikayet etmişler, küfür yiyen adam bir durmuş, düşünmüş sonra da demiş ki, “Benim bu adama hiçbir iyiliğim dokunmadı ki neden bana küfredip duruyor.” Bundan gereken kıssadan hisseyi herkes çıkarsın.
|