Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, Cumhurbaşkanlığı seçimleri dün tamamlandı. Kıran kırana geçen bir seçimin sonucunda KKTC vatandaşlarının oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Ersin Tatar’ı içtenlikle kutluyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Kıbrıs Türkünün haklı davasının yanında olmaya devam edeceğiz.
DÜNYA SİVİLLERE YÖNELİK SALDIRILARA SESSİZ KALMAMALI
Yine hafta sonu, Ermenistan yönetimi, Azerbaycan’ın Gence ve Mingeçevir kentlerine düzenlediği Kalleş füze saldırılarıyla, Sivilleri bir kez daha vurdu. Aralarında bebeklerin de olduğu 13 kardeşimiz yaşamını yitirdi. Çok sayıda kardeşimiz de yaralandı. Bu terörü lanetliyoruz. Hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara da acil şifalar diliyoruz. Dünya kamuoyu, sivillere yönelik bu saldırılara sessiz kalmamalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Azerbaycan’daki kardeşlerimizin acılarını paylaşıyoruz. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmek için yürüttüğü meşru mücadelesini desteklemeye de devam edeceğiz.
BİLGE KRALI RAHMETLE ANIYORUZ
Bugün, yine Bosna-Hersek’in kurucu Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in vefatının yıl dönümü “Bilge Kral’ı bu vesileyle bir kere daha rahmetle anıyoruz.
BEKİR COŞKUN’U KAYBETTİK
Bu hafta sonunda acı bir haber aldık. Türk basınının önemli isimlerinden, tecrübeli gazeteci Bekir Coşkun’u yitirdik. Kıymetli bir gazeteciyi ama bir o kadarda değerli bir insanı kaybettik. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine sabır diliyoruz.
DEVLET KRİZİ YAŞIYORUZ
Sağduyuyla, akılla, istişareyle, adaletle kavgalı tek adam yönetiminde, ülke savruluyor. Milletimizin sıkıntısı her geçen gün artıyor. Dış politikada kriz yaşıyoruz. Eğitimde kriz yaşıyoruz, ekonomide buhrandayız ve en önemlisi de “devlet krizi” yaşıyoruz. Anayasaya, yasalara ve adalete sadakatle bağlı kalması gereken savcılar ve hâkimler, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorlar. Yargı, hem kendi içinde, hem de yasamayla kavga ediyor. Hakimler, Sarayın tetikçiliğine soyunmuş. Devletin adalet direği, bu ucube rejimin elinde çöküyor.
ANAYASAL DEĞİL, ANAYASALI DEVLET OLDUK
Türkiye Cumhuriyeti artık “anayasal” bir devlet olmaktan çıktı, kâğıt üzerinde “anayasalı” bir devlete dönüştü. Anayasa Mahkemesi; Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’nun seçme ve seçilme hakkının gasbedildiğine “Oybirliğiyle” karar verdi. Herkes Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlara uyacak. Bunu biz demiyoruz. Bunu şu Anayasa Kitapçığı söylüyor. Elimde gördüğünüz şu Anayasa diyor, Anayasa bir toplumsal sözleşmedir. Yani milletimizin hakkı hukuku nedir? Milletin, devlete verdiği yetkiler nedir? Burada yazıyor. Yasama da, Yürütme de, Yargı da yetkilerini ve meşruiyetini, Anayasa’dan alır. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri “Ben bu Anayasanın maddelerini tanımıyorum” derse, bu Anayasayı tağyir, tebdil ve ilgadır. Anayasa suçudur. Baştan beri “HSK resen harekete geçmelidir” diyoruz. Ama her şeyde resen harekete geçen HSK’dan tık yok.
MAĞDUR OLAN MİLLET İRADESİDİR
Bu suçun mağduru sadece Enis Berberoğlu, sadece Cumhuriyet Halk Partisi, sadece TBMM değildir. Bu suçun gerçek mağduru o anayasaya evet diyen Milli İradedir. Bu suçun gerçek mağduru, Anayasa ve hukuk devleti askıya alındığı için, “Askıda ekmeğe” mahkum edilen milletimizdir.
ANAYASAYI YOK SAYMAK ÇIKMAZ SOKAKTIR
Arkadaşımız Enis Berberoğlu’nun davasına bakan hâkim, sarayın icra memuru, “adalet celladı” olmuş… Saraya karşı çıkanlarla ilgili hangi dava varsa, sarayın iradesine karşı çıkan kim varsa bunların davaları bu hâkime veriliyor. Berberoğlu kararı bu hâkimde, Kaftancıoğlu kararı bu hâkimde, Sözcü gazetesi kararı bu hâkimde, bu hâkim şimdi Anayasa Mahkemesi kararını da tanımıyor. Bu suçtur, bu yargılanma hakkının ihlalidir, bu çıkmaz sokaktır. Bu kaostur, bu “devlet krizidir.” Bir üst mahkeme olan 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, bu Anayasayı ihlal suçuna “dur” demesini bekliyoruz.
UCUBE REJİMLE, BÜTÇE AÇIĞI VE FAİZ ÖDEMELERİ KATLANDI
Devletin resmi ajansı Pazar sabahı, 2021 bütçesinin Meclis’e sunulduğu haberini geçti. Ama Bütçe Kanun teklifi, Meclis’in internet sitesine bu sabah kondu. Anayasa’nın 161. Maddesi yine burada açık: “Bütçe, Mali yılbaşından, en az 75 gün önce Cumhurbaşkanı tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulacak.” Yani bütçenin en geç cumartesi gece yarısından önce Meclis’e teslim edilmesi gerekiyordu. Ama öyle gözüküyor ki, Saray ya bütçeyi Meclis’e zamanında yetiştiremedi, ya da o da hakimler gibi Anayasa’ya uymaya pek de gerek görmedi. Bu da devlet krizinin bir diğer cephesidir. Tek adam parti devleti rejiminden önce 2017 yılında 48 milyar TL olan bütçe açığı, şimdi getirdikleri kanunla 2021 yılında beşe katlanıyor. 245 milyar TL’ye çıkıyor. Faiz harcamaları ise aynı dönemde 58 Milyar TL’den üçe katlanarak 180 milyar TL’ye ulaşıyor. Faiz lobilerinin cebine aktarılan para bu milletin gelirinin 2017 yılında yüzde 2’sine karşılık gelirken şimdi yüzde 3’ünün üzerine çıkmış. Bu da tabi Saray hükümetinin tahminleri tutarsa…
BU BÜTÇE MİLLETE EKMEĞİ ANCAK ASKIDA GÖSTERİR
Bu bütçede milletin derdine derman yok. Bu bütçede ekonomik buhran yok. Bu bütçede ne var? Bu bütçede tam gaz faiz lobilerinin, yandaşların cebini doldurmak var. Bu bütçe maalesef milletimize ekmeği ancak “askıda” gösterecek bir bütçe. Milletimiz, “ekonomik buhranla” boğuşuyor. Dolar kuru 8 liraya, Euro kuru 10 liraya dayanmış. Son iki yılda işini kaybedenlerin sayısı 2 milyonu bulmuş. İşsiz yurttaşlarımızın sayısı 10,5 milyona ulaşmış. Çalışanlar da yoksulluk sınırının altında ücretlere talim ediyorlar. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 448 lira oldu, yoksulluk sınırı 7 bin 973 liraya ulaştı. Asgari ücret nerede? Emeklilerimiz de, çalışanlarımız da pazar yerlerinde akşam döküntülerine talim ediyorlar. Çöpten karnını doyuran yurttaşlarımızın görüntüleri artık vaka-i âdiyeden oldu. Bir de çalışıyor görünüp iş başı yapamayan 2,5 milyon yurttaşımız var. Bu Hükümet, özel kesimde çalışan işçilerin pandemide, ayda 1.168 lira verilip zorunlu izne çıkarılmasının önünü açtı. Şimdi bu vatandaşlarımız aslında çalışıyor görünüyor işsiz değiller. Ama şu işbaşı yapamıyor dediklerimizin arasında yer alıyorlar. Bir de en önemlisi geçinemiyorlar. Bunların sayısı da 2 milyon. Marketlerde bebek mamalarına, hatta zeytinyağına bile güvenlik alarmı takılır hale geldi. Ucuzcu marketlerde bile peynir, mısır yağı, ay çiçek yağı gibi temel ürünlerin yanına yaklaşmak mümkün değil. Kuru ekmeği sofraya koymak bile artık mesele haline geldi. En son ekmeğe de yüzde 20 zam yapıldı. Ama beyler bir bütçeyi dahi Meclis’e zamanında yetiştiremiyorlar. Milletle gönül bağları o kadar koptu ki… Milletin ne sesini duyuyorlar, ne de halini görüyorlar.
BÜYÜK ORTAK ALLAH’A, KÜÇÜK ORTAK MİLLETE HAVALE EDİYOR
Saray ittifakının büyük ortağı, millete yoklukta sabır telkin ediyor. Küçük ortakta millete “askıda ekmek” vadediyor. Bunların milletin derdine derman olma niyetleri yok. Biri yapacağı işi yüce Allah’a, öbürü de millete havale ediyor. Ne demiş atalar: “Arsız neden arlanır, çul da giyer sallanır.” Milleti kuru ekmeğe muhtaç edenlerin hali tam da bu. Ne üzülüyorlar, ne de sıkılıyorlar, millete caka satıyorlar… Kibirlerinden yanlarına yaklaşılmıyor.
ŞAHSIM DEVLETİNİN VALİSİ
Bunların valileri de en az kendileri kadar kibirli. Denizli Valisi, canı burnunda çalışan bir dönerci esnafı, kendisine selam vermedi diye kapattırmaya kalkıyor. Sonrada Şahsım Devleti’nin Valisi “Şahsımın yaklaşımı, şahsımı da üzdü” diyerek, kibirde sarayın başından geri kalmadığını gösteriyor. Aynı Valiye, maske takmayan bir esnafın söyledikleri, memleketin halini açık seçik ortaya koyuyor. Vali esnafa, “Neden maske takmıyorsun?” diyor. Esnaf cevap veriyor: “Canıma yetti. Gebermek istiyorum. Piyasanın haline bak. Salı gününü 15 lirayla kapattık, Çarşamba günü 100 lira. 100 liranın hepsi kâr olsa ne olur?” Valinin de, esnafın da, memleketin de hali özetle bu.
MARAŞLI ÇİFTÇİNİN “GÖZÜNDEN” ANLADILAR
Yandım Allah diyen Kahramanmaraşlı çiftçi çiftçinin, süt üreticisinin, besicinin sesini duyurmak için traktörüne atlıyor Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Jandarma traktörün yolunu kesiyor. Adamın belgesi tam, ehliyeti tam, ruhsatı tam… Önce vazgeçsin diye iki saat orada bekletiyorlar. Sonra bakıyorlar vazgeçmiyor, belgelerinde de eksiklik yok, şu raporu hazırlıyorlar; “Gözünde kızarıklık var, elin de sanki titriyor gibi” diyerek sen araba kullanamazsın deyip ehliyetine el koyuyorlar jandarma.
DAMAD-I ŞEHRİYARİ
Peki, bunlar yaşanırken, Sarayın kibirlisinin ekonominin başına sardığı Damad-ı Şehriyari neler yapıyor? Onun keyfi yerinde. Paramızın değerini görev tanımının dışına çıkardı. Rahatladı. Dolar artıkça artan ithalat fiyatları, ithal girdi kullanan çiftçiyi eziyormuş, bebeğine bez almakta zorlanan ana babayı üzüyormuş, dolarla borca batırdıkları sanayiciye zarar veriyormuş… Ne gam…
SANAYİLEŞME İCRA KOMİTESİ’NDE MUĞLAK İFADELER
Diğer taraftan geçtiğimiz hafta bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle sanayileşme İcra Komitesi kuruldu. Komite’nin görev ve yetkileri sayılırken oldukça müphem ifadeler var. Örneğin bunlardan bir tanesi; ülke içinde kritik öneme sahip şirketlerin ortaklık yapılarında, “Yurtiçi üretimin sürekliliğini ve ulusal güvenliği riske atabilecek” bir değişiklik olursa, bu konuda karar alabileceklermiş. Şimdi bir komite ortaklık yapılarıyla ilgili şirketlerin karar almaya başladığı zaman bu sıkıntıdır. Bu iş, milletin malını elinden alıp yandaşa verme noktasına kadar gider. Milletin hakkını hukukunu tanımayan bunun gibi düzenlemeler olursa da ülkeye kimse yatırım yapmaz. İş olmaz, aş olmaz. Bu düzenlemenin derhal değiştirilmesi lazımdır.
DEDİĞİNİ YAP, YAPTIĞINI YAPMA
Bu arada, ekonomiyi damadına emanet eden kayınpederde çıkıyor diyor ki, “Akraba-i taallukatınızı parti yönetimlerine doldurmayın”. Kime diyor? Kendi partililerine öğüt veriyor. Güler misiniz, ağlar mısınız? Tam bir “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” durumu. Devlette liyakat yerine, saraya sadakat esas olmuş, saray sosyetesinin tüm akraba-i taallukatı ballı maaşlarla, çifter çifter işlere konmuş, kayırmacılığın kitabını yazanların ettiği bu laflara artık kargalar bile gülmüyor.
UCUBE REJİM 2021’DE TÜRKİYE’Yİ İLK 20’DEN DÜŞÜRECEK
Ama bütün bu olan bitenlerin milletimize faturası, her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor. Bu liyakatsiz ellerde milletin parası pulu mum gibi eriyor. Bu yıl milli gelirimizin, 700 milyar doların da altına düşeceği verilen rakamlardan anlaşılıyor kurun geldiği yerden. Orta vadeli programda ne dersin desin. Uluslararası Para Fonu, 2021’de ilk 20 ekonomi arasından düşeceğimizi söyledi. 2021’de 24 milyon nüfuslu Tayvan’ın milli geliri, 83 milyon nüfuslu Türkiye’yi aşacak. Tayvan dünyanın en büyük 20. ekonomisi olacak. Biz 21. sıraya düşeceğiz. Yani ilk 10 ekonomiyi bırakın, koskoca ülkeyi bu ucube başkanlık rejimi, tek adam rejimi ekonomik büyüklük olarak dünyada ilk 20’den düşme noktasına getirdi.
ŞİRKETLERİ, AİLELERİ BORÇ TUZAĞINA İTTİLER
Salgında; esnaflarımızı, çiftçilerimizi, besicilerimizi, emekçilerimizi tek başına bıraktılar. Tüm gelişen ve yükselen ekonomiler içinde, Meksika ile beraber kendi yurttaşlarına en düşük nakdi destek veren hükümet bunlar, saray hükümeti. Millete bütçeden karşılıksız verdikleri destekler sadece 6,3 milyar lira. Millete 5 maskeyi dahi bedava dağıtamadılar. Bir de IBAN numarası verip, milletten toplayıp dağıttıkları 2 milyar lira var. Yine, tüm bize benzeyen ekonomiler içinde, yurttaşlarını en fazla borca batıran hükümet de bunlar. İki yıl önce; tek adam parti devletinin iş başına gelmesiyle batmaya başlayan ekonomiyi, millete borç vererek yüzdürmeye çalıştılar. Şirketleri, aileleri borç tuzağına ittiler.
UMARIM DÖVİZ KRİZİNİN YANINDA BİR DE BORÇ KRİZİ YAŞAMAYIZ
Tek bildikleri borçla faizle ekonomiyi yönetmek olduğundan salgında da milleti borç batağına daha fazla batırdılar. Şimdi esnaflarımız, çiftçilerimiz, KOBİ’lerimiz, topyekun milletimiz, “Bu borçları nasıl öderim?” diye kara kara düşünüyor. Bu arada Hazine de son hızla hem de altınla, dövizle borçlanıyor. Umarım bu liyakatsizlerin elinde, döviz krizinin ardından, bir de borç krizi yaşamayız.
VARSA MERAMIN DOĞRU DÜZGÜN SÖYLE
Bu arada, vatandaşa salgın döneminde “sabret” diye talkını verenler, yandaşlarına salkımı vermekten geri durmuyorlar. Salgını bahane ederek, milyarlarca liralık ballı ihaleler verdikleri yandaşlarına bir de üstüne vergi istisnası veriyorlar, tarlanın taşıyla, tarlanın kuşunu vuruyor bu yandaş. Ondan sonrada çıkıp Sayın Genel Başkanımıza ipe sapa gelmez laflar söyleme cüretinde bulunuyorlar. Arkadaş sen işadamı mısın? Varsa bir meramın doğru düzgün söylersin ama bir siyasi parti liderine ileri geri konuşamazsın. Siyaset mi yapacaksın? O zaman şirketini bırakacaksın geleceksin nerede istersen orada siyaset yapacaksın. Ama bu talanın sonu yaklaşıyor. Millet bunları izliyor, notlarını veriyor, bir an önce gelmesini bekledikleri sandıkta da bunlara yerlerini gösterecek, evlerine gönderecek.
PANSUMANA YENİ İSTİHDAM PAKETİ DEMİŞLER
Saray, TBMM’ye yine bir “torba yasa teklifi” göndermiş. Artık bunlar “torba” değil, “çorba” oldu da. Teklifin gerekçesine bakıyoruz. Salgınının istihdam üzerindeki olumsuz etkileri azaltılacakmış. Nasıl? Kısa çalışmayı, zorunlu ücretli izini uzatarak. Esnek çalışma getirip çalışanların kazanılmış haklarını tırpanlayarak. İşçinin kendi kumbarası olan İşsizlik Fonu’ndan verdikleri paralarla, işsizliğin görünmesini erteleyen bir takım pansuman tedbirler getirmişler. Adına da “yeni istihdam paketi” demişler. İktidarlarında 18 yılda 15 istihdam paketi açıtılar. Sonuç ne oldu? İşsiz sayısı bugün 10,5 milyon. Son iki yılda işini kaybeden yurttaşlarımız sayısı 2 milyon. Açıklanan onca pakete rağmen işsizlik sorunu neden çözülmedi? Çünkü tek adam rejimi; hukuk devletini, demokrasiyi, yatırımcının güvenini bitirdi, can ve malını tehlikeye düşürdü. Çünkü Saray’ın, “Ekonomiyi borçla şişirmeye dayanan büyüme modeli” iflas etti. Ülkede hukukun, üretimin önünü açacak, rekabet gücünü tahkim edecek, herkese iş, aş verecek, refahı hakça paylaştıracak, yoksulluğu bitirecek, eğitim sisteminden, vergi sistemine kadar, pek çok alandaki sorunlarımızı çözecek, güven uyandıracak bir programla, bir yönetim anlayışı da ortada yok.
ÜLKEYİ “DEV BİR KARA PARA AKLAMA MAKİNESİNE” ÇEVİRDİLER
Torba Yasa’da bir de Varlık Barışı var. Yurt dışından para getirenden ne vergi alınacak, ne de bu parayı nereden bulduğu sorulacak. Ardı ardına getirdikleri bu varlık barışlarıyla, ülkemizi “dev bir kara para aklama makinesine” dönüştürdüler. Gelen giden bir parada yok. Türkiye’miz, hırsızın, namussuzun, yolsuzun, vergi cenneti oldu. Aynı hükümetin içeride yarattığı vergi cehennemleri ise milletin canını alıyor. Son 10 günde 62 yurttaşımızı, sahte içki nedeniyle kaybettik. Normal bir ülkede bu olsa yer yerinden oynar. Ama hükümetten çıt yok. Daha önce de otobüslerde kullanılan 10 numara yağ yüzünden hatırlayalım kaç kişi canını yitirmişti?
BÖYLE VERGİ SİSTEMİ OLMAZ
Bugün; millet bir arabayı kendine alıyorsa, en az bir arabayı da devlete alıyor. Bütün dünyanın dijital yeteneklerin geliştirilmesinden dijital alt yapının güçlendirilmesinden bahsettiği bir dönemde, millet kendine bir akıllı cep telefonu alıyorsa, bir diğerini de devlete alıyor. Böyle bir vergi sistemi olur mu? Olmaz. Servetini yurt dışına kaçıranı affeden, ama milleti; yediğinden, içtiğinden, arabasından, telefonundan aldığı vergilerle soyup soğana çeviren, can güvenliğini tehlikeye atan bir vergi sistemi olmaz. Böyle bir vergi sistemiyle büyüme de olmaz. İstihdam olmaz. Tek adam rejiminden sonra cebi her gün boşalan, bir de pandemiye ezdirilen vatandaşlarımız, bu vergileri ödeyemez.
BORCUN FAİZİNİ, HATTA ANAPARAYI SİLMEK GEREKİYOR
Peki ne olur o zaman? Torba yasayı getirirken açıklamışlar, yeni bir vergi ve prim yapılandırılmasını da torba yasa görüşülürken ekleyeceklermiş. Vatandaş vergisini primini ödeyemeyince önce faiziyle ertelediler, şimdi vatandaş bunu da ödeyemeyince, yeniden yapılandırma getireceklermiş. Yeniden yapılandırma çok sıkıntı içinde olan milletimizi bir miktar rahatlatır, ama onun sorununu çözmez, sadece halının altına süpürür. Derde deva olmaz. Esas yapılması gereken, pandemi nedeniyle ödenemez noktalara ulaşan bu borçların faizini silmektir. Hatta anaparasını silmektir ve vatandaşa bu pandemi sonrasında bir sıfırdan başlama imkanını vermektir. Esnafa bu imkanı vermektir, çiftçiye bu imkanı vermektir, ailelere bu imkanı vermektir, KOBİ’lere bu imkanı vermektir. Yapılması gereken budur.
KONAKLAMA VERGİSİNİ ERTELEMEYİN, KALDIRIN
Son olarak bu Torba Yasa’da zor durumdaki turizmciler için Konaklama Vergisi’nin 2022 başına ertelenmesi öngörülmüş. Bu işin en başından beri şunu söylüyoruz. “Konaklama Vergisi tamamen kaldırılmalı” diyoruz. Kaldırmazsanız bu işi çözemezsiniz, bu vergiyi daha çok ertelemek zorunda kalırsınız. 18 yıldır iktidardalar. Millet üretsin, kazansın, aşı işi artsın diye ne yaptılar? Şu geldiğimiz yere bakın, millete askıda ekmek vermek, yoksula sabır tavsiye etmek noktasına geldik. İyi yönetilen bir devlette bunlar olur mu?
AYNI ANDA HERKESLE KÖTÜYÜZ
Türkiye’nin yaşadığı devlet krizinin en olumsuz yansımalarından biri de dış politikadadır. Dış politika akıl ve sağduyu ekseninden çıkmıştır. İç siyasete malzeme yapılmıştır. Dış politikamız milletin çıkarları gözetilerek, ehil kadrolar eliyle yürütülmemektedir. Sarayda İhvancı kafalar tarafından belirlenip, yürütülmektedir. Peki, bunun sonucunda ne olmaktadır? Ülkemizin bölgede tek bir dostu bile kalmamaktadır. Atalarımız ne güzel demiş: Dostun bin ise azdır, düşmanın bir ise çoktur. Aynı anda hem Mısır hem de İsrail ile düşman oluyoruz. Aynı anda hem ABD hem de Rusya ile karşı karşıya geliyoruz. Aynı anda hem Almanya hem de Fransa’yı karşımıza alıyoruz. Çevremizde ne kadar ülke varsa bize karşı birleştirmeyi bu iktidar, bu saray hükümeti başarmıştır. Ülkemiz yalnızlaşmıştır. Bir dönem bu yalnızlaşmaya “değerli yalnızlık” demişlerdi. Türkiye’nin bu yalnızlaşmasını, dış politikadaki bu tıkanıklığı en iyi kim değerlendirdi? Yunanistan. Doğu Akdeniz’de, artık en haklı davalarımızı bile savunmakta zorlanmaya başladık. Önüne gelen bize ayar vermeye çalışıyor. ABD çıkıyor, “S-400’leri kullanırsanız, sonuçlarına katlanırsınız” diye tehdit ediyor. Lavrov çıkıyor Rus Dışişleri Bakanı, “Türkiye stratejik ortağımız değil, hiç olmadı” diyor.
SUUDİ ARABİSTAN’A GIKLARI ÇIKMIYOR
Şimdi de Suudi Arabistan çıkmış: Türk ürünlerine boykot çağrısı yapıyor. Bu çağrıya Fas’tan Cezayir’e kadar, tarihi bağlarımız olan diğer Kuzey Afrika ülkeleri de katılıyor. Ama bu boykota karşı Saray İttifakının gıkı çıkmıyor.
BOŞ TENEKEDEN ÇOK SES ÇIKAR
En son Kanada çıktı: İHA ve SİHA’lar da kullanılan çok kritik teknolojik parçalara ambargo koydu. Peki Saray Hükümeti buna bir şey dedi mi, bir şey yapabildi mi? Kanadalı firmaların Kaz Dağlarında, Erzincan’da, Uşak’ta, Eskişehir’de, Samsun’da altın ve maden arama ruhsatlarını iptal etti mi? Hayır. İçi boş hamaset, sağa sola boş atarlar artık işe yaramıyor. Boş tenekeden çok ses çıkarmış.
SIKIŞTIKÇA GAZ ÇIKARIYORLAR
Çok gürültü çıkararak maalesef sorunlar çözülmüyor. Şimdi içeride ve dışarıda sıkıştıkça gaz çıkarıyorlar! Bu ülkenin doğal zenginliklerinin çıkartılması ve tüm milletimiz için kullanılması tabi ki en çok bizleri memnun eder. Ama bulunan gaz, şu anda milletin cebindeki yangını söndürmüyor. Dereye su gelene kadar, kurbağanın gözü patlayacak. Bunun üstünü örtmek için bugünün sorunlarından kaçmak için, yarına randevular verip duruyor bu iktidar. Tabi bu sözleri, bu lafları, bu yarına verilen randevuları, sarayın yarına randevularını da artık kimse ciddiye almıyor. Vatandaşlarımız yapılanları görüyor. Notlarını veriyor, biran evvel getirin dediği sandıkta da biletlerini kesmeye hazırlanıyor.
EKONOMİK MODELİ DE KRİZE GİREN REJİMİ DE DEĞİŞTİRMEK GEREKİYOR
Her hafta yeni bir kriz veya gerilim çıkararak bu ülke yönetilmez. Yönetilemiyor da zaten. Hem krize giren ekonomik modeli, hem de krize giren rejimi artık değiştirmek gerekiyor. Biz, akılla, bilimle, liyakatle, milletle istişare ederek devleti yönetmeye talibiz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Ülkemizin ayaklarına pranga vuran, devlet ve rejim krizini çözecek reçeteyi Sayın Genel Başkanımız son kurultayımızda açıkladı.
“İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesini” tüm delegelerimiz de imzaladı, taahhüt etti.
Burada devletimizi akılla, istişareyle, liyakatle yönetmenin yolu var; yepyeni ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistem bize gerekiyor.
Bu topraklarda herkes malından, mülkünden, canından artık emin olarak huzur içinde yaşamalı. Devletin çökertilen “adalet direği” yeniden ayağa kaldırılmalı. Biz bunu kaldıracağız. Hukuku üstün kılacağız.
Millete hesap vermekten korkmayacağız. Sayıştay’ı gerçek işlevine kavuşturacağız. Meclis’te Kesin Hesap Komisyonu kuracağız. Bu Komisyonun başkanı da bizden değil, ana muhalefet partisinden olacak.
Elbette siyasetin itibarını yükseltmek için “Siyasi Ahlak Yasası”nı çıkaracağız.
Tıkanan ekonomik modelin yerine yepyeni bir kalkınma modeli getireceğiz. Küresel gelişme dinamiklerini yakından takip ederek, yeni bir “Kalkınmacı Devlet” anlayışını benimseyeceğiz.
Kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını sağlayacak kurumsal altyapıyı oluşturacağız. Güçlü bir “Stratejik Planlama Teşkilatı” kuracağız.
Tarım, gıda güvenliği, sağlık, yeşil ve dijital ekonomi gibi stratejik gördüğümüz alanlarda kamucu yaklaşımı benimseyeceğiz, devletin gücünden yararlanacağız.
Ülkemizin rekabet gücünü artırmak için değersiz paradan medet ummayacağız. Verimlilik artışına odaklanmış politikaları uygulayacağız.
Ekonomi politikalarımız hem kurallı, hem de akılcı olacak. Devlet, piyasaların sistemik hatalar yapmasını engellemek için ekonomide düzenleyici olacak.
Büyümenin sürekli olabilmesi için, nimetlerini adil ve dengeli bir biçimde paylaşacağız. Güçlü sosyal devletin ilk adımı olarak, “Aile Destekleri Sigortası Kurumunu” kuracağız. Hiçbir çocuğun gece yatağa aç girmesine, hiç bir gencin hayallerinin kararmasına izin vermemek için eğitime, sağlığa özel önem vereceğiz.
Ve elbette çevresel sürdürülebilirliğe çok dikkat edeceğiz. Para ve maliye politikalarında sürdürülebilirlik icraatımızda belirleyici olacak.
Ve her şeyden önemlisi, bu verimli topraklara artık huzur ve sükûnet gelecek. Türkiye bölgesinde güvenilir ve ön görülebilir bir ülke olacak. Dış politikamız “yurtta sulh, cihanda sulh” esasına göre yürütülecek. Doğu Akdeniz başta olmak üzere, ülkemizin uluslararası hukuktan doğan hak ve menfaatlerini sonuna kadar koruyacağız. Diğer yandan da bulunduğumuz coğrafyada, barışın ve huzurun merkezine ekonomik işbirliklerini koymak için gayret sarf edeceğiz. Türkiye kendi bölgesinde barışın ve kalkınmanın lokomotifi olacak. Biz bu ülkenin geleceğine de, milletimizin ferasetine de sonuna kadar inanıyoruz, güveniyoruz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Efendim iç politikaya ilişkin bir sorum olacak. Son dönemde acaba bir anket çalışması yaptırdınız mı? Zira Sayın Muharrem İnce geçtiğimiz gün katıldığı bir televizyon programında CHP’nin oy oranının yüzde 17 civarlarında olduğunu iddia etti. Bu iddiaya katılır mısınız?
Faik ÖZTRAK- Birçok anket çalışması var ama bizim özel olarak yaptırdığımız bir anket yok. Şimdi tabi Sayın İnce bizim partimizin bir üyesi, onun iddialarına burada cevap vermeyi doğru bulmuyorum. Bunlar partinin içinde tartışılması daha doğru olan hususlardır. Ama şöyle de demekten kendimi alıkoyamıyorum: “Keşke bunu Cumhur İttifakı’nın bir sözcüsü söyleseydi de bizde çıkıp ‘Halep oradaysa arşın burada; haydi bakalım hodri meydan’ deseydik.”
Soru- Efendim Ayhan Bilgen ve Altan Tan HDP’nin gelinen noktada PKK’yla arasına mesafe koyamadığını, HDP’nin terör örgütüne göre pozisyon aldığını itiraf etti. Meclis çatısı altındaki bir parti hakkında gündeme gelen bu tartışmayı nasıl değerlendirirsiniz?
Bir diğer ikinci sorum da olacak. Eski CHP milletvekili Şahin Mengü CHP’nin bir program çalışması yaptığını iddia etti. Mengü programı yazan komisyonun başında CHP vekili Mehmet Bekaroğlu olduğunu ve diğer üyelerinde eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün danışmanları olduğunu söyledi. Bekaroğlu’da Mengü’nün iftira attığını savundu. Böyle bir program çalışması var mıdır, varsa içeriği nedir?
Faik ÖZTRAK- Sonuncusundan başlayım. Böyle bir program çalışması partimizde yok. Gerçekten nereden çıktı ben de anlamadım.
Diğer sorunuzla devam edeyim. CHP olarak biz terörün her zaman karşısında olduk, karşısında olmaya da devam edeceğiz. Bu çerçevede bir diğer partinin kendi içinde yapılan bu tartışmaları tabi ki dikkatle izleriz ama bu konuda bir yorum yapmamayı tercih ederiz.
Soru- İki sorum olacak. Birkaç gündür sosyal medyada bir fotoğraf karesi paylaşılıyor, tartışılıyor. Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Engin Alan, Korkut Eken ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla cezaevinden çıkan organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın birlikte çekilmiş bir fotoğrafı paylaşılıyor. Susurluk ve faili meçhul cinayetlere adları karışan bu isimler üzerinden sosyal medyada işte derin devletin fotoğrafıdır diye tartışılıyor. Bu fotoğraf karesi hakkında ne söylemek istersiniz?
İkinci sorum ise, İsveç Dışişleri Bakanı geçtiğimiz hafta Ankara’daydı Mevlut Çavuşoğlu’yla bir toplantı gerçekleştirdi ve toplantı sonrası yaptıkları basın açıklamasında Türkiye’nin biran önce Suriye’den çekilmesi gerektiğini söyledi. Bu hususla ilgili ne söylemek istersiniz?
Faik ÖZTRAK- Son soruyla başlayım, herhalde Türkiye’nin Suriye’de ne yapmasına karar verecek olan İsveç değildir. Ülkenin çıkarları doğrultusunda Suriye’de ne yapması gerektiğine karar verecek olan bu ülkenin kendisidir.
Fotoğraf hakkında gerçekten kim kimlerle beraber bu fotoğrafta gördük. Ülke kimler tarafından yönetiliyor, kimler hangi görevlerde, kimlerin hangi sözleri hangi çerçevede ettiğini bu fotoğraf gerçekten ortaya koyuyor.
Soru- Efendim benim sorum TTB ile hükümet arasındaki tartışmalara ilişkin olacak. Son olarak basında yer alan haberlere göre hükümetin TTB için barolara benzer bir düzenleme yapabileceği, yeni bir yasal düzenlemeye gidilebileceği yönünde haberler var. Bununla ilgili daha önce açıklamalarda bulunmuştunuz. Güncel pozisyonunuzu sormak istiyorum. Böyle bir yasal düzenleme olursa CHP nasıl tepki ortaya koyar?
Faik ÖZTRAK- Bu konudaki tutumumuz barolarla ilgili tutumumuzun tıpkısı olacaktır. Şunu açıkça söyleyeyim, Türkiye’de önce emek örgütleri zayıflatıldı, şimdi hedef sivil toplum kuruluşları, hatta bazen dil sürçüyor bunların arasında işveren örgütleri dahi sayılıyor. Neden? Çünkü bu otoriterleşme sürecinin önünü açmak için sivil toplum kuruluşlarının da zayıflatılması gerekiyor. Bu ülkede en ileri demokrasiden, çağdaş demokrasiden, çağdaş ve güçlü yepyeni bir parlamenter sistemden yana olan CHP tabi ki böyle bir gidişin karşısında olacaktır.
Soru- Olası bir erken seçimde Enis Berberoğlu’nu yeniden aday gösterme durumunuz olacak mı? Bir de Muharrem İnce katıldığı bir televizyon programında şöyle bir açıklamada bulunmuştu. Cumhurbaşkanlığına aday olacak kişinin Genel Başkanlığa da aday olması gerekir diye. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Tekrar Sayın İnce’nin sözlerine ben buradan Parti Sözcüsü olarak cevap vermek istemem. Böyle bir polemiği de başlatmak istemem. Kendisi partimizin üyesidir. Bu tür eleştirileri varsa gelip kamuoyuyla paylaşmak yerine partinin yetkili kurullarına anlatabilir. Onun için ben buradan herhangi bir cevap vermeyi doğru bulmam. Birincisi bu.
İkincisi, ben tekrar aday göstermek noktasına geleceğimiz zannetmiyorum. Enis Berberoğlu bence Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uyularak milletvekilliğini geri alacaktır. Bunu bekliyoruz biz. Yani Enis Berberoğlu’nun gasbedilen seçme ve seçilme hakkı milli iradenin ona vermiş olduğu milletvekilliği Anayasa Mahkemesi’nin herkesi bağlayan kararından sonra iade edilmesi gerekir. Dolayısıyla bir erken seçimde aday gösterecek misiniz, göstermeyecek misiniz tartışması sonraki iştir. Şimdi işimiz Enis Berberoğlu’nun gasbedilen milletvekilliğinin geri alınmasıdır.
Soru- Son dönemlerde yapılan toplantılara, özellikle valilerin yaptığı toplantılara konunun uzmanları yerine sadece AKP’lilerin çağrıldığını görüyoruz. İki örnekle bu konuyu somutlaştırmak gerekirse, Mardin’de tıp fakültesi kurmak için yapılan etkinliğe akademisyenler çağrılmadı. Adıyaman’daki Covid toplantısına da doktorlar çağrılmamıştı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi bir partinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı olunca o memleketin valileri de o partinin eş il başkanı oluyor. Açılışlarda partililerle il başkanlarıyla birlikte sıraya diziliyorlar, tam bir tek adam parti devleti resmi ortadadır. Yani bu durumun tek bir değerlendirmesi vardır o da Türkiye artık bir parti devleti olmuştur. Parti devleti rejimiyle yönetilmektedir ve bu nedenle de Türkiye hızla dünya ligindeki yerini kaybetmektedir, vatandaşlarının cebi boşalmaktadır, mutfakta tencereler boş kalmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin hızla yeni, güçlü bir parlamenter rejime ihtiyacı vardır. Tek adam parti devletinin iki buçuk yıllık performansı bunun milletimize hiçbir hayrı dokunmayacağını açık seçik ortaya koymuştur.
Soru- Erdoğan’ın son dönemde tartışılan bir sözü var “Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmek”. Bu konuya ilişkinde Veli Ağbaba’nın sabır karnesi adında yayınladığı bir raporu var. Sonuç, iyileşmeyi yıllardır bekleyen milyonlarca asgari ücretli, genç, emekli, ücretli ve memurun umduğu iyileşmeyi beklerken daha da kötü bir duruma gittiği. Örneğin, 15 – 29 yaş arasında ne eğitimde, ne de istihdamda olanların sayısı 5.8 milyon. Siz bu raporu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Erdoğan millete sabır tavsiye etme makamında değil. İcra makamında, yani milletin derdine derman olma, milletin sorunlarını çözme makamında bulunuyor. Her şeyden önce onu söyleyeyim. Veli Bey gerçekten çok güzel bir rapor hazırlamış ben herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Tamamen resmi rakamlar kullanılmış ve bu resmi rakamlar gerçekten 18 yıllık AK Parti yönetiminde ülkemizin ne hale geldiğini, gençlerimizin durumunun ne olduğunu açık seçik ortaya koyuyor. Onun için bu raporu hazırlayanların eline sağlık diyorum.
Soru- Sağlık Bakanı dün İstiklal Caddesi’nden kalabalık insan fotoğrafı paylaşarak, “Buraya sağlam giren hasta çıkar, kalabalıklardan uzak durun” dedi. Ama AK Parti il ve ilçe kongreleri sürüyor. Dün de BBP kapalı salonda kongre yaptı. Bir yandan baroların seçimlerinin pandemi nedeniyle ertelenmesi, diğer taraftan da yaşanılan bu kongrelerle ilgili yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Caddeleri, meydanları insanlar dolduruyor, bu konuyla ilgili hiçbir önlem alınmıyor. AK Parti il ve ilçe kongreleri sürüyor, bunların da kapalı yerlerde yapılmasında hiçbir mahzur görülmüyor. BBP kapalı salonda kongre yapıyor bunun da mahsuru yok ama barolar seçimlerini yaparlarsa pandemi salgın bulaşıyor. Açık söyleyeyim ülkenin bu sıkıntılı günlerinde milletimiz salgınla boğuşurken salgından bir siyasi gerekçe üretmek vicdansızlıktır, insafsızlıktır.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün katıldığı bir üniversitenin açılış töreninde, “Genç nüfus eğitim görüyor ama yetişmiş insana sahip değiliz. Önümüzdeki dönem eğitime önem vereceğiz, eğitimde reform yapacağız” dedi. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Devamında aynı konuşmada Erdoğan, “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından batı laikçiliğine dönüşmüş olması cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır” dedi. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi hayretler içinde bu sözleri dinledim. Erdoğan 18 yıldır muhalefetteydi de biz iktidarda mıydık? Yani 18 yılda memleketin eğitim sistemini nereden nereye getirdiklerinin açık ikrarıdır bu. İdeolojik saplantıları nedeniyle eğitim sisteminde kaosa yol açtılar. Şunu açık söyleyeyim, kendi ülkesinin çocuklarını denek haline getiren tek hükümet AK Parti hükümetidir. 4+4+4… bunu getirirken kime sordular. 18 yılda 7 tane Milli Eğitim Bakanı gelmiş. 7 tane de Kültür Bakanı gelmiş, şimdi eğitimden kültürden şikayet ediyorsunuz. Çok açık söyleyeyim, bu ülkenin eğitim sistemini milli olmaktan çıkarıp kendi ideolojilerinin vesayeti altına alanlar Türk eğitim sistemine ihanet etmişlerdir. Bu ihanetin baş faili de Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Soru- CHP Azerbaycan ile dayanışma içinde olduğunu her fırsatta dile getiriyor. İlham Aliyev ile görüşmek için Azerbaycan’a bir heyet gönderecek misiniz?
Faik ÖZTRAK- Azerbaycan milli meselemizdir. Şu anda TBMM Başkanı’nın başkanlığındaki bir heyetle birlikte Grup Başkanvekili arkadaşımız Engin Altay da Azerbaycan’dadır. Genel Başkanımızın Sayın Aliyev’e yazmış olduğu bir mektubu kendilerine sunmuşlardır Sayın Aliyev de bundan duyduğu memnuniyeti ifade etmiş, selamlarını göndermiştir.
Soru- Uygur Türklerinin yaşadıkları ortada, iktidar bu konuda sessiz. Özelliklede 39 ülke arasında Türkiye’nin imzasının olmamasına. Hal böyleyken Haziran 2019’da meclise sunulan Uygur Türkleri hakkındaki teklif AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? Sizce Doğu Türkistan özel oturumuyla toplanmalı mı? Bütün partilerin ortak imzasıyla bir bildiri yayınlanmalı mı?
Faik ÖZTRAK- Uygur Türkleri konusunda saray ve sarayın ortağı gerçek bir samimiyet testinden geçmektedirler. Özellikle bu 39 ülkenin imzası olan mektuba Türkiye’nin imza atmaması, daha önce Meclis’e sunulan Uygur Türkleri hakkındaki teklife ret oyu vermeleri, gerçekten soydaşlarımızla yakından ilgilendiğini iddia eden ve milli ve yerli söylemlerin arkasına sığınan sarayın ve ortağının ne kadar bu söylemlerinde samimi olduğunu ortaya koymaktadır. Açık söyleyeyim, biz CHP olarak dünyanın neresinde zulüm varsa bu zulmün karşısında oluruz. O nedenle biz Uygur Türklerinin her zaman yanında olacağız ama sarayın ve ortağının bu sessizliği bizleri üzmektedir.
Soru- Artvin’de 6 gündür söndürülmeyen yangın alanıyla ilgili Cengiz Holding’in siyanür havuzu kuracağı iddiaları var. CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan bugün Halk TV yayınında “Bir haftadır göz göre göre yanıyor ormanlarımız” cümlesini kullandı. Sizin bu konudaki yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Ülkenin bir yerinde bir haftadır orman yanıyorsa bunun yanmasına neden müsaade edildiğinin mutlaka araştırılması lazım. Ne için müsaade edildiğinin de mutlaka araştırılması lazım ve sonrasında o yanan yerlerle ilgili orman alanlarıyla ilgili neler yapılacağını da dikkatle izlememiz lazım. Arkadaşımız Disiplin Kurulu Başkanımız Uğur Bayraktutan, bu konularda son derece iyidir ve kararlıdır bu işlerin peşini bırakmaz.
Soru- ABD basınına göre Beyaz Saray tam 10 yıl aradan sonra Suriye’yle diplomatik temas kurdu. Suriye’nin esir tuttuğu bir deniz piyadesi nedeniyle görüşmelerin başladığı ifade ediliyor. Bu haberin ardından Türkiye’nin Suriye’yle görüşme konusunda hala adım atmaması tekrar gündeme gelip eleştirildi. Sizin bu konudaki yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Bizim bu konudaki yorumumuz, düşüncemiz açık. Biz baştan beri Suriye’yle diplomatik ilişkilerin mutlaka kurulması gerektiğini, Suriye yönetimiyle ancak bu şekilde bölgede barışa doğru kararlı adımların atılabileceğini hep ifade edegeldik, ediyoruz da.
Soru- Dün Mogan tesislerinde gerçekleştirilen MYK toplantısında neler görüşüldü? Bir SWOT analizi yapıldığı belirtiliyor. Bu analiz sonuçlarından neler çıktığını kısaca özetleyebilir misiniz? Dünkü toplantıda CHP’nin yaptırdığı anket sonuçlarının da değerlendirildiği söyleniyor. Anketler ne gösteriyor paylaşmanız mümkün mü?
Faik ÖZTRAK- Bir kere her şeyden önce anket sonuçları değerlendirilmedi. Çünkü bu toplantı bugüne dönük bir toplantı değil. Ülkemizin, dünyanın, bu çerçevede partimizin, diğer partilerin orta ve uzun vadede nereye doğru evrileceklerini araştırma toplantısı. Biz bu toplantıları düzenli olarak yapma kararı aldık. Gerçekten çok faydalı oldu.
Soru- Geçtiğimiz hafta düzenlenen Bilim Kurulu toplantısı sonrası Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kesitsel taramalarla tespit edilen semptomu olmayan vaka sayılarının sadece Dünya Sağlık Örgütü ile paylaşılacağı ve günlük tabloya dahil edilmeyeceğiyle ilgili ifadelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Açıkçası bu bütün dünyada uygulama neyse bizde de o yapılması gerekir. Benim bilebildiğim kadarıyla eğer bir veriyi Dünya Sağlık Örgütü’yle paylaşıyorsanız bu veri uluslararası standartlarda talep edilen bir veridir. Siz bu veriyi yabancılarla paylaşacaksınız ama kendi ülkenizin araştırmacılarıyla, kendi ülkenizin tıp insanlarıyla paylaşmayacaksınız. Bu son derece yanlıştır. Baştan itibaren söylüyoruz, salgınla mücadele önemli bir konudur. Salgınla mücadelede herkesin aklına ihtiyacımız vardır. Bu çerçevede bu verilere bizim bilim insanlarımızın, tıp insanlarımızın ulaşabilmesi, onların doğru stratejiler üretebilmesine veya önermelerine imkan sağlayacaktır. Bu nedenle bu verilerin içerde de paylaşılması elzemdir. Yani Dünya Sağlık Örgütü’ne verdiğiniz neyi bu milletten saklıyorsunuz? Teşekkür ediyorum.
|