CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK toplantısı sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün 17 Ağustos… Büyük Marmara depreminin üzerinden 21 yıl geçti. Bu büyük afette; 17 bin 480 yurttaşımızı kaybettik. 23 bin 781 yurttaşımız yaralandı. Yüzbinlerce ev ve iş yeri hasar gördü. Sanayi tesislerimiz çalışamaz hale geldi. Korkunç acılar yaşandı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, depremde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyoruz.
DEPREMİ ÖNLEMEK MÜMKÜN DEĞİL AMA TEDBİR ALMAK MÜMKÜN
Deprem coğrafyamızın bir gerçeği… Bunu önlemek mümkün değil, ama tedbir almak, kayıpları, acıları, hasarları en aza indirmek mümkün. İstanbul ve çevresinde, yeni ve büyük bir depremin olacağını biliyor muyuz? Bilim adamları bunu söylüyor mu? Söylüyor.
TOPLANAN ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ NEREYE GİTTİ
Erdoğan ve partisi 1994 ile 2019 arasında İstanbul’u 25 yıl boyunca yönettiler. 2003’ten bu yana da tüm ülkeyi yönetiyorlar. Biliyorsunuz; 1999’daki depremin yaralarını sarmak için deprem vergileri çıkarılmıştı. 2004’ün başında, bu vergilerden Özel İletişim Vergisi de kalıcı hale getirilmişti. İktidarları döneminde deprem için çıkarılan bu vergiden, 34 milyar 858 milyon dolar para toplandı. Şimdi bu kaynaklarla İstanbul’da ne yapıldı diye sorarsanız veya Marmara’da olası bir depreme karşı ne yapıldı diye sorarsanız hiçbir şey yapılmadı. Peki ne yapıldı? Depremin etkilerini azaltmak için hiçbir şey yapılmadı. Depremde kullanılacak toplanma alanlarını bile AVM’lerle doldurdular, gökdelenler diktiler. Sonra da “İstanbul’a ihanet ettik” diye timsah gözyaşları döktüler. Şimdi de “Kanal İstanbul” diyerek milyarlarca Avroyu, Doları depremle ilgisiz bir rant projesine gömmeye hazırlanıyorlar. Başta sarayın sosyete damadı ve Katar Emirinin ailesi olmak üzere, kanal daha açılmadan etrafını, parsel parsel yandaşlara peşkeş çekiyorlar.
YEREL YÖNETİMLERLE UĞRAŞMAYIN, EL ELE VERİN
Son seçimlerde milletimiz, İstanbul Büyükşehir Belediyesini bizim yönetimimize emanet etti. Üzerinden iki yıl geçti Belediye Başkanımızın ilk işi, İstanbul’un depreme hazırlık durumunun fotoğrafını çekmek oldu. 39 ilçe için “Olası Deprem Kayıp Tahmini Kitapçığı” hazırladı. Ve çekilen fotoğraf şunu gösterdi: İstanbul’u 25 yıl, ülkemizi 18 yıl boyunca yöneten kadrolar gerekenleri yapmamış. Şimdi de saray işi gücü bırakmış, yerel yönetimlerimizin elini, kolunu bağlamakla uğraşıyor. Başta İstanbul olmak üzere, Büyükşehir Belediyelerini kaybetmenin hazımsızlığını artık üzerlerinden atma zamanı geldi. Yerel yönetimlerle uğraşmayın, bir araya gelin. İstişare edin. Yaklaşan depreme karşı alınacak önlemleri masaya yatırın. Yapılması gerekenleri, yerel ve merkezi yönetim el ele, güç birliği içinde bir an evvel yapmaya başlayın.
MÜFLİS TÜCCAR GİBİ ESKİ DEFTERLERİ KARIŞTIRIYOR
Ülkeyi artık yönetemeyen Saray hükümeti, tüm müflis tüccarların yaptığı gibi, eski defterlerden kendisine alacak çıkarmaya çalışıyor. Bundan yaklaşık 8 ay önce, ABD’de Demokrat Parti’nin başkan adayı tarafından söylenmiş, kabul edilemez sözler, saray tarafından daha yeni yurtiçi siyasete servis edildi. Troller, havuz medyası, saray yanaşmaları, saray beslemeleri, sarayın propaganda başkanlığı dört bir koldan, sekiz ay önce söylenen bu sözleri bugün büyük bir coşkuyla köpürtüyorlar.
8 AY GEÇTİKTEN SONRA İÇ SİYASET MALZEMESİ YAPTILAR
8 ay önce bu laflar söylendiğinde, bu ülkenin Dışişleri Bakanı neredeydi? Bu densizliğe ne cevap verdi? O koskoca gökdelenleri tahsis ettiğiniz, başındakilere çifter çifter maaşlar bağladığınız İletişim Başkanlığı ne işe yarar? Anadolu Ajansı ancak geçtiğimiz Mayıs ayında, Biden’ın bu sözlerini İngilizce haber yapmış. Ama o da Türkçe haber yapmamış. Her konuda atıp tutan Sarayın kibirli adamı, neden 8 aydır susmuş? Bu milletin hakkını, hukukunu, haysiyetini ne biçim koruyorsunuz? Neden, tam sekiz ay sonra, konuyu iç siyasete malzeme yapıyorsunuz? Bu lafları söyleyen, bu hadsizliği yapan kim?
ÖRTÜLÜ KANKALARINDAN MEDET UMUYORLAR
İşte burada arkadaşlar, şu kucaklaşmaya bakın. Bu ne biçim hasret giderme, bu ne biçim bir kucaklaşma? Öpmeler, koklamalar, bağırlara basmalar. Erdoğan’ın da “dostum” diye hitap ettiği kişi işte bu resimdeki kişi, bu densiz lafları eden kişi Joe Biden. ABD başkan adayının bu ipe sapa gelmez ve sarayın duymazdan geldiği sözleri şimdi 8 ay sonra servis ediliyor neden? Çünkü milletin kendilerini gördüğünü, notlarını verdiğini ve ilk sandıkta kendilerini evlerine göndereceğini gördükçe artık dışarıdaki örtülü kankalardan da medet ummaya başladılar.
BİDEN’IN SÖZLERİ BİZE UYMAZ
Evlerdeki tam takır buzdolaplarını, boş tencereleri ve işsizlik afetini millete unutturmak için her gün yeni bir senaryo, yeni bir unsur servis ediliyor. Biden’ın sözleri bize uymaz. Bizler başkaları gibi siyaseti emperyalistlerin projelerinde eş başkan olmak için yapmayız. Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olmayı kabul etmeyiz. Çok açık söylüyorum, Amerika’ya giderken, emperyalistlerin ayağına giderken, “Talihsizlik CHP’nin ABD karşıtı olması” diye konuşanlardan biz hiç olmayız.
Bizden Amerikan 6. Filosunu kıble yapan çıkmaz, bizden ecdadımızın türbesini sırtlayıp kaçarken vatan toprağını teröriste bırakan hiç çıkmaz. Biz, ABD başkanının bir talimatıyla, bir gecede, ülkemizde casusluktan yargılanan rahibi Beyaz Saraya gönderenlerden olmayız. Bizden “Aptal olma” diye yazdığı hakaret dolu mektubu, ABD başkanının yüzüne çarpmak yerine, ona mahcup bir edayla “takdim eden” lider çıkmaz. Bizden, Suriye’de 36 askerimizi şehit edenlerin ayağına, Moskova’ya gidip, kapısında ayakta bekleyen Genel Başkan çıkmaz. Bizde, savunma sanayimizin göz bebeği Sakarya Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna bedava peşkeş çeken olmaz. Bizden Suriye’de başlattığı Barış Pınarı Harekatını, ABD Senatosu, “Mal varlığını sorgularım” diye tehdit edince apar topar durduran yönetici hiç çıkmaz.
MÜCADELEMİZ EMPERYALİST HİMMETE MUHTAÇ DEĞİL
Bizim demokrasi ve özgürlük mücadelemiz, hiçbir emperyalist himmete muhtaç değildir. Bizler “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen büyük bir önderin kurduğu partinin neferleriyiz. Bizim tek desteğimiz milletimizdir. Çünkü biliriz ki “Egemenlik bila kaydü şart millete aittir.” Biden’e tavsiyemiz, kankası Erdoğan’ın değirmenine su taşımaktan vazgeçmesidir.
O İNSANLAR GÖĞÜSLERİNİ SİPER ETTİ
Bu ülkenin yönetilmediğini, Saray’ın ve şürekasının milletten koptuğunu, uzun süredir tekrarlayıp duruyoruz. Bir 15 Temmuz gazimiz hakkında, sırf Genel Başkanımızla görüştü diye, gazilik raporunun yeniden değerlendirilmesi kararı verilmiş. 15 Temmuz’da uçan saraylarında gizlenip kendilerine inecek güvenli havaalanı arayan, sonrada kendi milletvekillerine, “Darbeye karşı durun, hemen Meclise gidin, ben de geliyorum” diyen Genel Başkanımızdan hesap sormaya kalkan, Sarayın kibirlisinin yönetiminde geldiğimiz noktaya bir bakın. Bunlarda zerre kadar samimiyet, zerre kadar minnet duygusu yok. Siz havada dolaşırken, bu insanlar darbe yapmaya kalkışan ortaklarınıza karşı, göğüslerini siper edip demokrasimizi korumaya çalışıyorlardı. Bu ülkeyi, “Senin şehidin, benim şehidim”, “Senin gazin, benim gazim” diye bölen zihniyetin zirve yaptığı nokta budur.
BOZUK SAAT BİLE GÜNDE İKİ KERE DOĞRUYU GÖSTERİR
Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterirmiş. Geçtiğimiz hafta sonu Erdoğan, Rize’de; “Ekonomiyi ayağa kaldırmaya odaklandıklarını” ifade etti. “Türkiye’nin Orta Doğu ve Akdeniz’deki çıkarlarını savunmakla uğraştıklarını” söyledi. “Türkiye’nin gerçek gündemi bunlardır” dedi. Uzun zamandan beri ilk kez söylediğine katılıyoruz. Evet, Türkiye’nin gerçek gündemi; hayat pahalılığıdır. 10 milyonu aşan işsizlerdir. Boş buzdolabıdır, boş tenceredir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hayati haklarının savunulmasıdır.
İYİ OLAN KENDİLERİNDEN, KÖTÜ OLAN DIŞ GÜÇLERDEN
Peki, 18 yıldır bu ülkeyi yönetenlerin yaşanan ekonomik buhranda, bölgemizdeki tüm ülkelerle kavgalı hale gelmesinde hiç mi sorumlulukları yoktur? Saray’a sorarsanız yok. Bugüne kadar yaptıkları hatalarla, izledikleri yanlış politikalarla, ekonomimizi savunmasız bırakanın kendileri olduğunu bir türlü kabul etmiyorlar, iyi olan ne varsa onlardan, kötü olan ne varsa dış güçlerden. Ucube tek adam vesayet rejimi iki yıldır fiilen uygulanıyor. İki yıldır milletimize gün yüzü göstermediler, ekonomide yaşanan derin buhrana adam akıllı bir çözüm bulacaklarına “Ekonomik saldırı”, “Dış güçler” laflarıyla millete ipteki cambazı gösteriyorlar.
DAMADIN DERDİ: ÇOKOMEL Mİ PUF-KEK Mİ?
Ekonomi tepe taklak giderken Saray’ın Sosyete Damadı, hala televizyonlara çıkıp pembe masallar anlatabiliyor. Gülücükler eşliğinde, Çokomel mi iyi, Puf-kek mi daha iyi polemiklerine giriyor. Ne de olsa Sosyete Damat başka derdi yok. Şimdi de çıkmış, “Ekonomik bağımsızlık için bedel ödemek lazım” diye millete akıl vermeye kalkıyor.
MİLLET, ÜÇ ÖMRÜNE YETECEK BEDELİ SAYENİZDE ÖDEDİ
Sizlerin beceriksizliği sayesinde, bu asil millet, üç ömrüne yetecek bedeli ödedi zaten. Tek kişilik saray hükümeti iş başı yaptığında, Dolar kuru 4 lira 53 kuruştu. Şimdi 7 lira 40 kuruşa dayandı. Avro 5 lira 33 kuruştu. Şimdi 8 lira 80 kuruşa dayandı. Bu beceriksiz yönetimin elinde, Dolar ve Avro karşısında, milli paramızın satın alma gücü kuşa döndü. Çeyrek altın, damat iş başı yaptığında, 312 liraydı. Şimdi 760 lira. Düğün davetiyesi, icra dairesinden gelen tebligata benzemeye başladı. Millet artık düğüne, derneğe gidemez oldu. Sosyete damat sayesinde, milletimiz pazarda, markette de ağır bedeller ödemeye devam ediyor.
Bakın, son iki yılda sarımsağın fiyatı yüzde 198 artmış, kuru fasulyenin fiyatı yüzde 102, salça yüzde 68, karpuz, şeftali yüzde 63, mercimek yüzde 60 zam görmüş. Bunlar TÜİK’in makyajlı rakamları… Milletimiz bu beceriksiz yönetim elinde buzdolabını dolduramaz, tenceresini kaynatamaz oldu.
VATANDAŞ FATURAYI AŞI VE İŞİYLE ÖDÜYOR
Milletimiz sadece aşıyla değil, kaybettiği işiyle de bedel ödüyor. Damat iş başı yaptığında, bu ülkede 28 milyon 733 bin kişi çalışıyor para kazanıyordu. Şimdi çalışan sayısı 25 milyon 525 bin kişiye düşmüş. Yani iş, güç sahibi tam 3 milyon 208 bin vatandaşımız işini kaybetmiş. İki yıl. Gerçek işsizlerimizin sayısı 10 milyon 570 bine gelip dayanmış. Millet bedel ödemeliymiş… Bu millet, sizin beceriksizliğiniz nedeniyle, canıyla, kanıyla, cüzdanıyla, işiyle, gücüyle zaten büyük bedeller ödüyor. Siz yazlık, kışlık saraylarda yaşayacaksınız, Saraylarınızda uçacaksınız, milletin adını bile duymadığı yemekleri yiyeceksiniz, yandaşlarınıza ihale dağıtıp kasalarınızı, ayakkabı kutularınızı dolduracaksınız diye bu millet daha ne kadar bedel ödeyecek? El-insaf.
KEDİNİN MAMASI DA DOLARLA
Millete “bedel ödemekten” bahseden bu sosyete damat çıkmış; birde diyor ki, “Dolar yükseliyor, endişeleniyorum” diyen sunucuya, “Dolarla mı maaş alıyorsun?” diye soruyor. Valla o sunucu maaşını dolarla mı alıyor bilemeyiz. Ama sürekli poz vermekten çok hoşlandığı kedisinin maması bile dolarla alınıyor. Bugün arabanın deposuna konan benzinin fiyatı dolarla belirleniyor. Milletin çitlediği çekirdek bile dolarla ithal ediliyor. İthal edilen iğneden, ipliğe her şeyin fiyatı dolara bağlı… Yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz ihalelerde, vatandaşın cebinden alıp yandaşlarınızın cebine koyduğunuz, geçme, yatma, uçma garantileri dolarla, avroyla hesaplanıyor. İthalata, sıcak paraya bağladığınız ekonomide, tekerlekler dolarla dönüyor.
O PARAYLA 9 YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ, 26 AVRASYA TÜNELİ YAPILIR
Göreve geldiklerinde 130 milyar dolar olan ülkemizin dış borcu, neredeyse üçe katlanmış. 431 milyar dolar olmuş, üç kattan da fazla. Bu ülkede finans kesimi hariç şirketlerin dış borcu, şu an 165 milyar dolar. Yani, dolar kurundaki her 10 kuruş oynamanın şirketlere maliyeti 16,5 milyar TL. Sene başında dolar kuru kaçtı? 5 lira 95 kuruştu. O günden bugüne artış dolar kurundaki 1 lira 45 kuruş. Yani bu ülkenin şirketleri kurdaki artış nedeniyle 240 milyar TL zarar etmişler. Kur farkı zararına girmişler. Eski parayla baktığınızda, çok seviyorlar ya eski parayla söylemeyi de 240 katrilyon TL. Bu parayla; Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden 9 tane yapılırdı. 26 tane Avrasya Tüneli yapılabilirdi. Tek kişilik saray hükümetinin, bu millete, bu memlekete ödettiği bedellerden bu yalnızca birisi.
TARIM KREDİ BORÇLARI İCRALIK
Şimdi bir de yüzleri kızarmadan, “Aya dört şeritli yol yapacağız desek inanırlar” mantığıyla, “Dolarla mı ücret alıyorsunuz” diyerek milletle alay ediyorlar. Arkadaş… Devri iktidarınızda, Dolarla garanti verdiğiniz havuz müteahhitleriniz, Dolarla maaş alanlar rahat, ama millet devalüasyonun altında ezilip duruyor. Mazot, gübre, ilaç, yem… hepsi dövize endeksli. Çiftçinin maliyetleri uçtu gitti. Siz başka gündemlerle uğraşırken, çiftçi ürün desteklerini ilan etmenizi Ocak ayından beri bekliyor. Ama tık yok. Siz kriz falan dinlemeden, tarım kredi borçlarını icraya veriyorsunuz. İşte belgeleri burada… Tarım krediye olan borçlarından dolayı çiftçiler icralık.
AYÇİÇEĞİNDE 3,5 TL FİYAT, 75 KURUŞ PRİM MALİYETİ ANCAK KARŞILAR
Şimdi ayçiçeği alım zamanı geldi. Yüzde 40 yağ oranına sahip çiçeğin kilogramına 3,5 TL fiyat, 75 Kuruş da prim verirseniz bu üreticinin maliyetlerini ancak karşılar. 4 ay önce “Buğday üretiminde sıkıntı yok” dediniz. Ama hasat bitmeden buğday ithalatı için yarın ihaleye çıkıyorsunuz. İthalatı yasaklamak dururken, ihracatı yasaklıyorsunuz.
BUNLARI YAPIN, MİLLET “YERLİLİĞİNİZİ VE MİLLİLİĞİNİZİ” GÖRSÜN
Millete yeterince bedel ödettiniz. Birileri bedel mi ödeyecek, şu havuz müteahhitlerinizle bir masaya oturun. Bize fırsat kalmadan, Bir; dolarla, avroyla verdiğiniz, döviz arttıkça milletin cebini boşaltan, yandaşı zenginleştiren garantilerinizi, TL’ye çevirin. İki; bu projelerden, “Çıkacak anlaşmazlıklara Londra mahkemeleri bakar” hükmünü bu sözleşmelerden hemen kaldırın. Üç; sizin ve yandaşlarınızın yurtdışındaki servetlerini Türkiye’ye getirip ABD Senatosu’nun baskısından kurtulun. Böylece, milletimiz, “Ne kadar yerlisiniz, ne kadar millisiniz” bir görsün.
EKONOMİDE ÇİFT HANELİ KÜÇÜLME GELİYOR
Yılın ikinci üç ayına ilişkin ekonomik veriler giderek netleşiyor. Sanayi üretimi; bu yılın ikinci çeyreğinde, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17 düşmüş. Bu 2009 krizinin ilk üç ayında yaşanan üretim daralmasından bu yana yaşanan en sert daralma. Sanayi üretimi, büyümenin önemli öncü göstergelerden biri. Rakamlar, ikinci çeyrekte çift haneli bir gayrisafi yurtiçi hasıla daralması yaşanacağını şimdiden gösteriyor.
REZERVLERDE REKOR ERİME: 6 AYDA 30 MİLYAR DOLAR
Yaz aylarındayız ve turizm sektörü de perişan. Geçen yılın ilk yarısında turizm gelirimiz 10,8 milyar dolarken, bu yılın aynı döneminde turizmden elde edilen gelir 3,5 milyar dolarda kalmış. Yılın ikinci üç ayında; geçen yılın aynı döneminde, 562 milyon dolar fazla veren cari işlemler dengesi, 12 milyar dolar açık vermiş. İlk 6 aya baktığımızda ise cari açık 20 milyar dolara çıkmış. Bu dönemde; sermaye, finans ve net hata noksan hesabından yurtdışına giden para ise 10 milyar dolardan fazla. Bunun sonucunda; döviz rezervlerimiz, ilk 6 ayda, 30 milyar dolardan fazla erimiş. Döviz rezervlerinde bu kadar kısa sürede bu kadar büyük bir kayıp daha önce hiç görülmemiş.
MİLLETİN 4 MİLYAR DOLARINI ÇÖPE ATTILAR
Bakın Rusya, düşen petrol ve doğalgaz fiyatlarına ve uygulanan ambargolara rağmen, rezervlerini 600 milyar doların üzerine bu yıl çıkarmış ve rekor kırmış. Bizdeki beceriksiz Hükümet ise döviz rezervlerimizi eritip tüketmiş. Tabi Rusya’nın rezerv artışına, bizdeki tek kişilik hükümetin katkısını da unutmamak gerek. Rusya’dan S-400 almak için 2,5 milyar dolar verdik. Şimdi S-400’leri orada öyle bekletiyoruz aktive edemiyoruz. Amerika’dan F-35 almak için de 1,5 milyar dolar verdik. Ama uçaklar ortada yok. Ve kimsenin gıkı dahi çıkmıyor. Şu zor günlerde milletin cebinden 4 milyar doları almışlar götürüp çöpe atmışlar.
BÜTÇEDE ZOR GÜNLER GELİYOR
Bütçeye baktığımızda bütçenin artık faiz bütçesi olduğunu görüyoruz. İlk yedi ayda; faiz hariç harcamalar yüzde 19 artarken, faiz harcamaları yaklaşık bunun iki misli yüzde 36 artmış ve 80 milyar TL’ye ulaşmış. İlk 7 ayda faiz lobisine; günde 376 milyon TL, saatte yaklaşık 16 milyon TL ödemişiz. “Faizi düşüreceğiz” diyenlerin ülkeyi getirdiği nokta bu. Geçen yılın tamamında 125 milyar TL olan bütçe açığı bu yılın sadece ilk 7 ayında 139 milyar TL’ye çıkmış. Bütçede zor günler bizi bekliyor.
SALGINLA MÜCADELEDE TAVSAMA VAR
Sadece ekonomide değil, korona salgınında da işler iyi gitmiyor. Son beş gündür yeni hastaların sayısı, iyileşen hastalarımızın sayısını oldukça aşmış durumda. Doktorlarımızı, sağlık görevlilerimizi salgına kurban vermeye devam ediyoruz. Sağlık çalışanlarımız tükenmişlik sendromu yaşamaya başladılar. Sağlık Bakanlığımızın verilerini duyuyoruz ama bu arada Tabipler Odasını da bir dinlemek lazım. İkisini birlikte değerlendirdiğimizde mücadelede bir tavsama olduğu açık.
OKULLARDA DEZENFEKTAN PARASI İSTENDİĞİNİ DUYUYORUZ
Diğer taraftan, okulların açılışı yeniden ertelendi. Peki bu erteleme süresi içinde derslik ihtiyacı giderilebilecek mi, nasıl yeterli hale getirilecek? Bunu bilmiyoruz. Yine kayıtlar yapılmaya başlandı kayıtlar yapılırken ailelerden dezenfektan parası alındığını duyuyoruz. Çok açık söyleyeyim, eğitimdeki bu düzensizlik nedeniyle bir nesli kaybetmek üzereyiz. Veliler ne yapacaklarını bilmiyorlar, öğretmenler ne yapacaklarını bilmiyorlar. Eğitimle ilgili olarak Sağlık Kurulu’nun adı var, kendisi ortada yok. Ama bakıyoruz, Sağlık Bakanı “Bu zaten beklediğimiz bir durumdu” diyor, ya da şikâyet etmekten ve tweet atmaktan başka hiçbir şey yapmıyor. Sayın Bakanın, şikâyet makamı olmadığını öğrenmesi lazım. Tedbir alması gerekiyor, alamıyorsa da gereğini yapacak.
BU HÜKÜMETİN ZAMANI DOLDU
Bu hükümetin zamanı dolmuştur. Ülkemizin yarınında, toplumun her kesimiyle kucaklaşan, milletin derdine derman olacak Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Zaman hep birlikte bugüne kadar ekonomimize, demokrasimize, hukuk devletine verilen hasarı giderme, ülkeyi aydınlık yarınlara el birliğiyle kavuşturmak için çalışma zamanıdır. Artık milletimiz çok yoruldu. Ekonomik krizler, hayat pahalılığı, işsizlik, salgın derken milletimiz gülmeyi unuttu. Ama milletimiz kendinden kopanları görüyor, onlara notunu veriyor, sandıkta da yerlerini gösterecek, evlerine gönderecek, yarınlar bu bereketli topraklarda, çok daha güzel bir geleceğin başlangıcı olacak.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alayım.
Soru- Eski Milli Eğitim Bakanı Çelik’in attığı bir tweet gündemde. Çelik tweetinde, “1 Mart tezkeresine ret oyu verdiğimizde evette ısrar eden arkadaşlara umarım intibaha gelmiştir” diyor. Bu konudaki görüşünüz nedir? Yine bu konuyla bağlantılı olarak MHP Genel Başkanı Bahçeli ABD Başkan adayı Joe Biden’ın sözleri için “İçimizdeki ortakları bağlantıları mutlaka deşifre edilmeli” dedi. Sayın Kılıçdaroğlu da “Biz CHP olarak bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden bir gelenekten geliyoruz. Hiçbir emperyal gücün gölgesini dahi kabul etmiyoruz” açıklaması yaptı. Bu emperyalizmin işbirlikçisi tartışmasıyla ilgili CHP’nin değerlendirmesi nedir?
Faik ÖZTRAK- Sayın Çelik’in attığı tweettin muhatabı tabi ki biz değiliz. Biz 1 Mart tezkeresine ret oyu veren ve bu verdiğimiz ret oyuyla da övünen bir partiyiz, bu ülkenin başını belaya sokmaktan kurtardığımız için.
Şimdi peki bu eleştirinin muhatabı kim? Birlikte yürüdükleri diğer arkadaşları… Ama bu soru bir şeyin önemini gösteriyor. Bu soru parlamenter sistemle güçlü bir meclisin olduğu, istişarenin olduğu bir sistem ile tek adam parti devleti rejimi arasındaki farkı açık seçik ortaya koyuyor. O dönemde Parlamento, Türkiye’nin böyle bir maceraya girmesini reddedebilmişti. Bugün böyle bir Parlamento yok. Bugün tek adamı ikna ettiğiniz zaman emperyalistlerin her istedikleri oluyor.
Şimdi Sayın Çelik’in söylediği “bugün bu evette ısrar edenlerin uyandıklarına” ilişkin sözlere gelince, ben hiçbir zaman uyandıklarını veya uyanacaklarını tahmin etmiyorum. Uyanmış olsalardı bugün yaptıklarını yapmazlardı.
Sayın Bahçeli Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanının Yardımcısı oldu. İçimizdeki ortakları, bağlantıları mutlaka deşifre edilmeli diyorsa... İşte bizde bu resmi gösteriyoruz. Ortaklar burada, bağlantılarda burada, bu ne muhabbet? Sayın Bahçeli bir baksın şu resme bakalım. Çok açık söyleyeyim, Türkiye iyi yönetilmiyor, Türkiye savuruluyor ve maalesef Sayın Bahçeli’de bu savruluşa çok ciddi katkılarda bulunuyor.
Emperyalizmin işbirlikçisi tartışmasına gelindiğinde ise konuşmamda gereken sözleri söyledim herhalde. Bizim partimizle “emperyalizm” ve “işbirliği” sözleri hiçbir zaman bir araya getirilemez. Bizim partimiz emperyalizme karşı dimdik durmuş olan bir partidir. Bizim partimizin geçmişinde Dumlupınar vardır. Bizim partimizin geçmişinde Sakarya vardır. Bizim partimizin geçmişinde İzmir’in dağlarında açan çiçekler vardır. Bizim partimizin geçmişinde Kıbrıs’ın Beşparmak Dağlarına şehitlerimizin al kanlarıyla yazılan özgürlük mücadelesi vardır. Emperyalistlerle işbirlikçileri başka yerde arayacaksınız ama şunu söyleyeyim, biz bu ülkede kimsenin emperyalizmle işbirliği yapmasına da izin vermeyiz.
Soru- Çoklu baro düzenlemesi çok tartışılmıştı. Bugün İstanbul’da hukukun üstünlüğü platformu adı altında 2 bin imzayı bulan bir grup avukat başvuru yapıyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Faik ÖZTRAK- Birincisi şunu söyleyeyim, çoklu baro adı altında getirilen bu düzenleme Türkiye’de mazlumların savunma hakkının zafiyete uğratılmasıdır. Yarın şiddete uğrayan kadını savunmak daha da zor olacaktır. Yarın istismar edilen çocuğu savunmak daha da zor olacaktır. Çünkü üçlü sacayağı olan iddia makamı, yargı makamı ve savunma makamından, zaten iddia makamıyla yargı makamını zayıflatmıştınız. Şimdi savunma makamını da bitiriyorsunuz.
Açık söyleyeyim, bu yapılan önemlidir. Anayasa Mahkemesi keşke çok hızlı hareket edebilseydi de yürütmeyi durdurma kararı vermek suretiyle baroların bölünmesini önleyebilseydi. Ama maalesef Anayasa Mahkemesi bu cesareti gösteremedi.
Soru- Sayın Kılıçdaroğlu bir gazeteye verdiği röportajda “Muharrem İnce’yi disipline vermeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna bu aşamada hayır yanıtını verdi. İlerleyen günlerde İnce hakkında bir disiplin süreci başlatılması sözkonusu olabilir mi?
Faik ÖZTRAK- Genel Başkanımızın vermiş olduğu röportajda sözleri son derece açık. Benim bu sözleri yorumlamam, eğip bükmem, tevil etmem gibi bir şey sözkonusu dahi değil. Söyledikleri söz son derece açıktır. Ne yapacağını, ne yapmayacağını bu röportajda açık seçik söylemiştir. Tavsiyem bu röportajın olduğu bölümün bir kez daha okunmasıdır.
Soru- Kamu spotları yönergesinde yer alan siyasi parti logolarına ve siyasi figürlere yer verilemez ifadesi değiştirildi. Siyasi parti ve figürlerin reklamlarının yapılması konusunda yetki RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’e bırakıldı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz, bu konuyla ilgili yorumlarınızı alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Tam da kediye ciğer emanet etmek olarak yorumluyorum. Çok açık söyleyeyim, bu artık devletin parasıyla iktidar partisinin propaganda yapmasının önünü açmaktır başka hiçbir şey değildir.
Soru- Sayın Genel Başkanın röportajında Sayın Abdullah Gül’e yönelikte bazı ifadeleri var. Bu ifadelerin ardından partinin eski ve mevcut bazı milletvekillerinden açıklamalar geldi. Mehmet Ali Çelebi, Haluk Pekşen ve Hüsnü Bozkurt gibi hatta Barış Yarkadaş’tan da geldi. Bazı değişik önerilerde vardı. Değerlendirmeniz ne olur? Yani parti içerisinde bir Abdullah Gül rahatsızlığı mı var? Genel Başkanın çizdiği tablo farklı mı duruyor, vekiller bunu farklı mı algılıyor? Neler söylersiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi ben çok açık söyleyeyim, kimse öküzün altında buzağı arayıp da kendilerine siyasi rant devşirmeye kalkmasın. Genel Başkanımızın vermiş olduğu röportajda söyledikleri çok açık, çok net. Birinci sorunun cevabını ikinci sorunun altına, üçüncü sorunun cevabını birinci sorunun altına, ikinci sorunun cevabını da başka bir sorunun altına alarak bunu yorumlamaya kalkmak abesle iştigaldir. Çok açık söyleyeyim, Genel Başkanımızın söyledikleri açıktır, merak eden varsa bu röportajı web sayfamızda da var alıp okusun.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
|