“HİPER-ENFLASYON UFUKTA GÖRÜNDÜ”
“DÖVİZ BAKAN NEBATİ’NİN GÖZLERİ GİBİ HALA KIPIR KIPIR”
“BÜYÜK MEVDUAT SAHİPLERİ DÖVİZ KORUMALI MEVDUATA GEÇSE 3 AYDA 44 MİLYAR TL YÜK GETİRİYOR”
CHP Sözcüsü Öztrak, enflasyonun rekorlar kırmasından sonra Erdoğan’ın “Enflasyon tüm dünyanın sorunu” demeye başladığını belirterek, “Bizde tek bir aydaki enflasyon, ABD’deki yıllık enflasyonun iki katı. Almanya’daki yıllık enflasyonun ise 2,5 katı. Bizdeki enflasyonla, ABD’yi, Almanya’yı karşılaştırmak için gerçekten insanın izanını kaybetmiş olması gerekir” dedi.
Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki farkın 44 puana ulaştığını, üreticiden tüketiciye bir enflasyon tsunamisinin yaklaştığını ifade eden Öztrak, “Türkiye, kur-enflasyon-kur artışı kısır döngüsüne sıkışıyor. Ufukta hiper enflasyon, çirkin yüzünü göstermeye başladı” diye konuştu.
Erdoğan’ın “Dövizin köpüğünü aldık, enflasyon üzerindeki köpüğü de alacağız” sözlerini de değerlendiren Öztrak, “Dövizin üzerindeki köpüğü aldığınız falan yok, döviz hala köpürmeye devam ediyor. Tıpkı Bakan Nebati’nin gözleri gibi, döviz hala kıpır kıpır. Kendisine tavsiyemiz: Köpük hüpletmeyi artık bırakın, dönün şu milletin haline bir bakın” değerlendirmesinde bulundu.
Sarayın Türk Lirası mevduata 84 milyonun kesesinden dolarla faiz elbisesini kaydeden Öztrak, “Merkez Bankası 27 Aralık tarihinde, dolar garantili mevduat için 11 lira 44 kuruş dolar kuru açıkladı. Bugün dolar kuru 13 lira 30 kuruş. Bir milyon liradan fazla mevduatı olanların tamamı, dövize endeksli faize geçiş yapsa, 3 ayın sonunda Hazine’nin sırtına binecek yük, 44 milyar 389 milyon lira yapıyor” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
2022 yılının, ilk Merkez Yönetim Kurulu toplantısını gerçekleştiriyoruz. Bu vesileyle bir kez daha hem sizlerin, hem de milletimizin yeni yılını kutluyoruz. Bugün kahraman polisimiz, Fethi Sekin’in şehadetinin beşinci sene-i devriyesi. Hain teröristlerce İzmir adliyesine düzenlenen saldırıya, cesaretle karşı koyan ve bu esnada şehit olan, kahraman polisimiz Fethi Sekin’i saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz.
ERDOĞAN’IN ZAMLARI TENCEREYİ BOŞALTTI
Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda, ülke gündemini işgal eden sorunlar vardı. Türkiye’miz, Erdoğan Şahsım Hükümeti yönetiminde, kapkara bir kışa girdi. Cehli mikapla, malul siyasi eşkıyalık, zam oldu, zulüm oldu, milleti acımasızca vurdu. Memur, emekli, emekçi, milyonlarca dar gelirli, 2022’nin hemen başında, perişan edildi. Maaş, ücret ve aylıklar hesaba yatmadan, Erdoğan’ın zamları, milletin cebini de, tenceresini de boşalttı. Sofraların bereketini kaçırdı. Millet yeni yılı kutlamayı unuttu. Umutlar yeşermeden soldu. Milletimiz ertesi gün sofrasına ne koyacağını kara kara düşünmeye başladı. Erdoğan’ın zamları, milletimizi silindir misali ezdi geçti.
SİYASİ EŞKIYALIĞIN DANİSKASI
Erdoğan, tam da yılbaşı gecesi, millete korkunç bir tuzak kurdu. Akaryakıttan, köprü geçiş ücretlerine, doğalgazdan, elektriğe, harçlardan, vergilere her şeye fahiş zamlar yaptı. Esas bunun adı, “Siyasi eşkıyalıktır.” Yılbaşı gecesi bu yapılan, “Siyasi eşkıyalığın” daniskasıdır. Siyasi eşkıyalık, eşkıyalığın en vahim olanıdır, sıradan eşkıya gözüne kestirdiğini soyar. Siyasi eşkıya topyekûn milleti soyar. Tekrar ediyorum; sıradan eşkıya gözüne kestirdiğini soyar. Siyasi eşkıya topyekûn milleti soyar. Sıradan eşkıya yol keser. Siyasi eşkıya, milletin cebinden yandaşlarının kesesine, dolar, avro garantili yol döşer. Sıradan eşkıya alenen soyar. Soyulduğunuzu da bilirsiniz. Siyasi eşkıya; “Dış güçler” der, “Faiz lobileri” der, “Dolar baronları”, “Dövize endeksli mevduat” der, zamlara “Tarife değişikliği” der, “Enflasyona fiyat artışı” der, millete “İpteki cambazı” gösterir, çaktırmadan milleti soyar. Sıradan eşkıya, paranızı, cüzdanınızı, malınızı gasbeder. Siyasi eşkıya, milletin geleceğini, hayallerini, umutlarını, gülümsemesini gasbeder. En acısı da; sıradan eşkıya sizi seçer. Siyasi eşkıyayı ise siz seçersiniz. Siyasi eşkıya da işte bundan güç alır. “Beni seçen, sonuçlarına katlanır” rahatlığıyla hareket eder. Siyasi eşkıya, hukuk ve adalet dinlemez. Kendini her şeyin üstünde görür. Kimseye de hesap vermez. Bilinen bir kuraldır: “Bir ülke ya ilimle, ya da zulümle yönetilir.” Siyasi eşkıyada ilim yoktur. Ama zulümde çoktur.
AYLIK ENFLASYON, BAŞKA ÜLKELERİN YILLIK ENFLASYONUNU KATLIYOR
Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. “Ekonominin kitabını ben yazdım” diye kibirlendi. “Ben ekonomistim” diye böbürlendi. Bu kibirle, cahil cesaretiyle ekonomiyi yönetmeye kalktı. Türkiye üç ayda, 1980’lerin, 1990’ların enflasyonlarına geri döndü. Erdoğan’ın ekonomi ilminden hiç anlamadığı ortaya çıktı. Geçtiğimiz yılın son ayında, tüketici enflasyonu yüzde 13,6’ya sıçradı. Bu 1994 Nisan ayından bu yana, tek bir ayda gerçekleşen, en yüksek aylık enflasyon. Erdoğan bunu görünce, her zaman yaptığını yaptı. Hemen hiç üstüne sorumluluk almadı; “Enflasyon sadece bizim değil, tüm dünyanın sorunudur” dedi. Millete Amerika’yı, Almanya’yı gösterdi. Bizde tek bir aydaki enflasyon, ABD’deki yıllık enflasyonun iki katı. Almanya’daki yıllık enflasyonun ise 2,5 katı Aralık ayı enflasyonu. Aralık ayı enflasyonu yine komşumuz Yunanistan’daki yıllık enflasyonun 3 katı. Yani bizdeki enflasyonla, ABD’yi, Almanya’yı karşılaştırmak için, gerçekten insanın izanını kaybetmiş olması gerekir. Tabi bir de şu gerçek var. Milletimiz Erdoğan sayesinde, Türkiye’deki enflasyon yetmezmiş gibi, bir de ABD’deki enflasyonun da yükünü çekiyor. Geçilmeyen köprülerin, otoyolların faturası, hem dolarla, hem de Amerikan enflasyonuyla bir yandan dolarla, bir yandan da Amerikan enflasyonuyla tekrarlayım milletin sırtına yıkılıyor.
EN YÜKSEK ENFLASYONA SAHİP 8. ÜLKEYİZ
Gerçekler acıdır. Erdoğan Şahsım Hükümetinin yönettiği Türkiye’de, yıllık enflasyon yüzde 36 oldu. Türkiye, dünya üzerinde en yüksek enflasyona sahip, 8. ekonomi. Erdoğan 20 yıllık hükümetinin sonunda ülkemizi, en yüksek gelire sahip 20 ekonomi liginden düşürdü. Ama enflasyon liginde de ilk 10’a soktu. Şimdi enflasyon liginde beraber olduğumuz ülkeler kim? Suriye, Surinam, Zimbabve gibi ülkeler. Erdoğan 2002’de iş başına geldiğinde, kendisine devredilen tüketici enflasyonu, kendisinden önceki hükümetin devrettiği tüketici enflasyonu yüzde 29,7 idi. Şimdi kaç? Yüzde 36. Bu aynı zamanda son 20 yılın en yüksek enflasyonu. Peki Erdoğan iş başı yaptığında, üretici enflasyonu kaçtı? Yüzde 30,8. Şimdi kaç? Yüzde 79,9. Bu da son 20 yılın, en yüksek üretici enflasyonu. Demek ki bugün Türkiye Erdoğan’ın göreve geldiği günle karşılaştırıldığında çok daha kötü durumda enflasyon bakımından. Bu da TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla… Nitekim bağımsız ekonomistlerden oluşan, Enflasyon Araştırma Grubu’na göre, 2021’de tüketici enflasyonu yüzde 83. Yani TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyonun neredeyse 2,5 katı. Nereden bakarsanız bakın bu rakamlar korkunç, bu rakamlar ürkütücü.
ENFLASYON TSUNAMİSİ GELİYOR
Tabi bir de işin daha kötü yanı aslında turpun büyüğü de heybede. Şimdi üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki fark, tam 44 puan. Yani fabrikadaki, toptancıdaki fiyatlar henüz daha tüketiciye tam yansımamış. Üretici fiyatlarının alt detayları var. Bunlara baktığımız zaman döviz kurundan gelen nispi rekabet gücünün girdi maliyetlerindeki hızlı artışlar nedeniyle ortadan kalkmaya başladığını gösteriyor. Son bir yılda enerji fiyatları yüzde 123 artmış, ara malı fiyatları yüzde 92 artmış. Türkiye, Kur-Enflasyon-Kur artışı kısır döngüsüne sıkışıyor. Ufukta hiper enflasyon, çirkin yüzünü göstermeye başladı. Üreticiden, tüketiciye doğru, korkunç bir enflasyon tsunamisi geliyor. Tabi Erdoğan’ın yılbaşı gecesi, milletin sırtına bindirdiği son zamlarda, bu tsunamiyi daha da yıkıcı hale getiriyor. Doğal gaza zam, elektriğe zam, akaryakıta zam, Motorlu Taşıtlar Vergisine zam, pasaport ücretine zam, ehliyet harcına zam, Avrasya Tüneline zam, araç muayene ücretlerine zam, köprü geçiş ücretlerine bir de gizli zam.
“İNDİRİN” DEYİP “BİNDİRİM” YAPIYOR
Milletimiz daha önceki yıllarda yılbaşı sabahı kalktığında, milli piyangonun sıralı kazananlar listesine bakardı. Şimdi artık Erdoğan’ın, sıralı zamlar listesine bakar oldu. “Siyasi eşkıyalık” işte tam da budur. Ancak siyasi eşkıya, bir gecede bu kadar acımasızca, milletini soyup, soğana çevirir. Siyasi eşkıya; emeklisini, memurunu, emekçisini, hayat pahalılığının pençesine, ancak bu kadar göz göre göre terk edebilir. Erdoğan, kasaba, manava, bakkala, “Fiyatları indirin” diye baskı yapıp duruyor, reklam filmleri devletin televizyonlarında dönüyor. Aba altından sopa gösteriyor ama sonunda fiyatlara en büyük bindirimi kendisi yapıyor. Erdoğan’ın yaptığı bu zamlar, dalga, dalga, ilerleyen günlerde etkisini gösterecektir.
AMPULÜ SÖNDÜRMEK ŞART
Önümüz kara kış ve Allah aşkına şu elektriğe yapılan zamma bir bakın, büyüklüğüne bir bakın. Erdoğan elektriğe, yüzde 52 ile yüzde 127 arasında zam yaptı. Bu cumhuriyet tarihimizin en fahiş elektrik zammı. Tarihi bir rekor… Ayda 200 kilovatsaat elektrik tüketen, dört kişilik bir ailenin elektrik faturası, bir gecede 183 liradan 309 liraya çıktı. Milleti elektrik çarpmadı ama Erdoğan çarptı. Elektriği, İtalyan Fizikçi Volta keşfetti. Ampulü, Edison keşfetti. Ampulü yakan şu elektriğe, gece yarısı yüzde 127 zam yapmayı da, Erdoğan keşfetti. Ama milletimiz de, artık daha fazla ona buna zam gelmemesi için, ampulü söndürmenin şart olduğunu da keşfetti.
DEMEK Kİ “FAİZ SEBEP, ENFLASYON SONUÇ” DEĞİL
Peki, enflasyon üç ayda neden şaha kalktı? Cevap basit. Erdoğan’ın kibri yüzünden şaha kalktı. Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” buyurdu. Enflasyon artarken, Merkez Bankası’na politika faizini 5 puan indirtti. Sonunda ne oldu? Aynı dönemde yıllık enflasyon, yüzde 19,6’dan, yüzde 36,1’e çıktı. Demek ki, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” değilmiş. Neymiş? “Yarı cahil, kör cahilden betermiş.” Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın çok güzel bir sözü var: “Zengini hayırsız evlat, siyasetçiyi kuru inat batırır” diyor. Erdoğan’ın inadı, sadece kendini batırsa hadi neyse diyeceğiz. Ama Erdoğan’ın inadı, hem milletimizi, hem ülkemizi batırıyor. Evet, Erdoğan kendi ediyor, kendi buluyor ama milletimiz de Erdoğan’ın elinde, gül gibi sararıp, soluyor.
ALIŞMADIK AĞIZDA ATATÜRK TUTMUYOR
Döviz şahlandı, enflasyon coştu. Paramız pul oldu. Malımız mülkümüz kelepir oldu. Erdoğan ipin ucunu elinden kaçırdı. Ülke yangın yerine dönünce de olan bitene bu sefer kulp takmaya çalıştı. “Çin işi”, “Japon işi” dedi. TL’nin erimesine, “rekabetçi kur” dedi. Bunların hiçbiri tutmadı. Sonra İzmir İktisat Kongresi Kararlarından, Atatürk’ten medet ummaya kalktı, ama tabi alışmadık ağızda, bu da tutmadı. Erdoğan bu sefer, “Faizi indirmek, nassın gereği” dedi. Yine kimse inanmadı. Herkes dövize koşmaya devam etti. Sonunda çıktı, parasını pul ettiği milletimize, “Rabbimiz sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınar” diyerek, beceriksizliğine Yüce Allah’ın ayetlerini, kılıf yapmaya kalktı. Açık söyleyeyim, böylesi bir mülevvesliğe, böylesi bir pespayeliğe, böylesi bir acizliğe, siyasi hayatımızda hiç rastlanmamıştır.
ELİNİ MİLLETİN DİNİNDEN, DİYANETİNDEN ÇEK
Buradan açıkça ifade ediyorum, söylüyorum, söylüyoruz. Elini de, dilini de, gözünü de, Erdoğan, bu milletin dininden ve diyanetinden çekmelidir. Siyasi menfaat devşirmek için, milletin kutsallarını kirletmeye kalkmamalıdır. Bugün bir yıkım yaşanıyorsa bu yıkımın sorumlusu Erdoğan’dır.
SARAYDAN TİMSAH GÖZYAŞLARI
Yıkım olmuş, Bad-el Harab-ül Basra, yani Basra yıkıldıktan sonra, Erdoğan çıktı: “Sebebi ne olursa olsun, vatandaşın yüzde 36 enflasyonla, karşılaşmasından üzgünüz” dedi. Timsah gözyaşları döktü. Milleti ezen enflasyonun sorumluluğunu, yine başkalarına yıkmaya çalıştı. Sebebi ne olursa olsunmuş… Söylüyorum, tekrarlıyorum; söylüyoruz, tekrarlıyoruz; bu yıkımın tek sorumlusu vardır: O da Erdoğan’dır. Daha önce uyardık. “84 milyonluk koca bir ülkeyi ve 800 milyar dolarlık bir ekonomiyi safsatalarınızı test etmek için, canlı laboratuvar olarak kullanmayın” dedik. Milletimizin, feryadı, figanı arşa çıktı. Ama ne bizim sesimiz; ne de milletin feryadı, Sarayın kibir duvarlarını bir türlü aşamadı.
DÖVİZ BAKAN NEBATİ’NİN GÖZLERİ GİBİ KIPIR KIPIR
Şimdilerde Erdoğan, “Dövizin köpüğünü aldım enflasyon üzerindeki köpüğü de alacağım” demeye başladı. Dövizin üzerindeki köpüğü aldığınız falan yok döviz hala köpürmeye devam ediyor. Tıpkı Bakan Nebati’nin gözleri gibi, döviz hala kıpır kıpır. Kendisine tavsiyemiz: Köpük hüpletmeyi artık bırakın, dönün şu milletin haline bir bakın.
ENFLASYONDA TSUNAMİ GELİYOR, EMEKLİMİZİ EZDİRMEYİN
Bu ülkede her 100 kişiden 10’u, 65 yaş ve üzerinde. 9,5 milyon emeklimiz var. Bunlar yaşama tutunmaya çalışıyor. Erdoğan’ın yönettiği ülkemizde, tek bir kişinin aylık yaşam maliyeti 4 bin 927 lira. Emeklilerimiz, Erdoğan sayesinde şimdi kan ağlıyor. Çalışarak ömrünü tüketmiş bu yurttaşlarımız kara kışı, nasıl aşacağını kara kara düşünüyor. 2 bin 500 lirayla emeklilerimiz bu karakışı geçiremez buradan söylüyorum. Bir defa daha ifade edeyim; “Enflasyonda turpun büyüğü heybede.” Üretici fiyatlarından, tüketicilere doğru görülmemiş bir tsunami geliyor. Emeklilerimizi yaklaşan tsunamiye ezdirmeyin. Sopayla, tehditle bu işleri çözemezsiniz. Adamakıllı tedbir almak şart. Sayın Genel Başkanımız sizi, “Kara Kış Fonu kurun” diye çok uyardı. “En düşük emekli aylığı 4 bin 253 lira olsun” diye, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Meclis’te kanun teklifi de verdik. Ama Erdoğan bizi dinlemedi. Bunu emeklilerimizin takdirine sunuyoruz.
KAZANAN FAİZ LOBİSİ
Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek, attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değdi mi? Enflasyon düştü mü? Hayır, arttı. Peki, faiz düştü mü? Hayır, o da arttı. Merkez Bankası sarayın talimatıyla politika faizini, yüzde 19’dan yüzde 14’e indirdi. Tabela faizi 5 puan düştü ama aynı dönemde, vatandaşların kullandığı, ihtiyaç kredisi faizi 5 puan, taşıt kredisi faizi 5 puan, 5 yıllık hazinenin çıkardığı devlet tahvilinin faizi 7 puan 10 yıllık devlet tahvilinin faizi de 6 puan arttı. Erdoğan’ın bu faiz politikasından, emekçi, emekli, memur, esnaf, çiftçi, sanayici, çalışan, çalışmayan herkes kaybetti. Peki, kimler kazandı? Her şeyden önce faiz lobisi kazandı. Merkez Bankasından yüzde 14’le borçlanan bankalar, şimdi millete yüzde 30’la, yüzde 40’la ticari kredi vermeye başladı.
FİKRİ İLE ZİKRİ TUTMUYOR
Sevgili Peygamberimiz, “Bir kimsenin kıldığı namaz, tuttuğu oruç sizi aldatmasın! O kimsenin dirhem ve dinarla ilişkisine bakın” diye, ne güzel buyurmuş. Erdoğan şimdilerde, “Bizim paramız belli, o da Türk Lirası” diyor. Ancak fikriyle zikri bugüne kadar olduğu gibi hiç tutmuyor. Bakın beşli çeteye, milletin kesesinden, milletin geçmediği köprüler, kullanmadığı otoyol ve tüneller için, dolarla, avroyla garanti veren Erdoğan değil mi? Buralardan geçiş ücretlerini, dolarla avroyla Erdoğan belirlemedi mi? 2016 başından, bugüne kadar, bunlara 10 milyar doları Erdoğan ödemedi mi?
GÜNEŞTEN, RÜZGARDAN ÜRETİLEN ENERJİYE BİLE DÖVİZLE GARANTİ
Ülkemizin güneşinden, rüzgârından, derelerinden ürettiğimiz, yerli ve milli enerjimize bile, dolarla garantiyi yine Erdoğan vermedi mi? Şimdi dolarla garantiye bağlanmış, lisansa bağlanmış 105 milyar kilovatsaatlik tesis var. Şuanda yenilenebilir enerjinin kilovatsaatine, yaklaşık 9 sent ödüyoruz. Doları bıraktığınız zaman, elden kaçtığı andan itibaren misliyle bu elektrik fiyatı olarak bize dönüyor. Madem yerlisiniz, madem millisiniz, bu santrallerde üretilen elektriğin kilovat saat fiyatını, şimdi yeni kurulacak tesisler için uygulayacağınız tarifeye çeksenize. Yani Türk Lirası tarifeye çeksenize. Bu ne kadar tasarruf sağlayacak biliyor musunuz? Yılda 82 milyar liralık koca bir külfet milletin sırtından kalkmış olacak.
3 AYDA 44 MİLYAR TL YÜK
Bitti mi? Hayır, bitmedi. En son, Türk Lirası mevduata, 84 milyonun kesesinden, dolarla faizi Erdoğan giydirmedi mi? Daha 10 gün geçmedi. Dolara endeksli mevduat için, Hazine’ye binecek yük, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Merkez Bankası 27 Aralık tarihinde, dolar garantili mevduat için, 11 lira 44 kuruş dolar kuru açıkladı. Bugün dolar kuru ne kadar? 13 lira 30 kuruş. Dolar kuru bundan sonra hiç değişmese, bankaya 1 milyon lira mevduat yatıran zenginin cebine, 3 ay sonra 1 milyon 162 bin 862 lira girecek. Bu, 162 bin 862 liralık faizin, 42 bin 500 liralık kısmını banka ödeyecek. Geriye kalan 120 bin 362 liralık kısmını ise yani bankanın ödeyeceği faizin üç katını ise bu milletin hazinesi, garip, gurebanın kesesinden ödeyecek. Şimdi şöyle bir hesap yapalım. Bir milyon liradan fazla mevduatı olanların tamamı, dövize endeksli faize geçiş yapsa, 3 ayın sonunda Hazine’nin sırtına binecek yük, 44 milyar 389 milyon lira yapıyor.
KÜÇÜK TASARRUFÇUNUN ALIN TERİNİ FAİZ VE DÖVİZ BARONLARI HÜPLETİYOR
Rahmetli Özal, DÇM belasından kurtulduğumuzda boşuna, “İnşallah gençlerimiz bundan ders alır, bir daha böyle hesapsız, kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmazlar” demişti. Rahmetli sanki bugünleri görmüş. Erdoğan’ın sebep olduğu, bu ev yapımı krizden yararlananlar belli: Faiz ve döviz baronları. Erdoğan “köpük” deyip; küçük tasarrufçunun alın terini çarpıyor. Faiz lobisi ve döviz baronlarına hüplettiriyor. Emekçiyi, emekliyi, çiftçiyi, esnafı, KOBİ sahibini, işsizi batırıyor. Onun gözünde fakir, “Zaten çalmasını bilmediği için fakir.” Ama Erdoğan’ın hakir gördüğü fakir, Erdoğan’a açıktan ah ediyor. Ve şunu bu topraklar çok iyi biliyor; “Mazlumun ahı indirir Şahı.”
MERKEZ BANKASI’NIN PARASI HÜKÜMET VE YANAŞMALARININ MALI DEĞİL
Erdoğan da artık kendisi için, yolun sonunun geldiğini görüyor. O nedenle de yandaşlarıyla, beslemeleriyle, yanaşmalarıyla, han-ı yağmaya hız veriyor. Siyasi eşkıyalık zirve yapıyor. Ne yazık ki milletin alın terini, emeğini, birikimini yağmalamaktan çekinmeyen, beytülmali talan edilecek ganimet olarak gören, sapkın bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu çürük zihniyetin, beyin kıvrımlarından çıkan şu sözler, esasen her şeyi özetliyor: “700 ton altınımız var. Merkez Bankasında şu kadar dolarımız var. Bunu kime bırakacaksınız? Hırsızlara mı bırakacaksınız?” Ne demişler? “Bir lafa bakarım, laf mı diye, bir adama bakarım, adam mı diye?” Beyefendi ne o altınlar, ne de Merkez Bankasındaki dövizler, bu hükümet ve onun yanaşmalarının malı değil. Onlar 84 milyonun, 99 yıllık alın teri, göz nuru, emeği.
TALAN EDİLMİŞ BİR HAZİNE VE EKSİYE DÜŞMÜŞ REZERV BIRAKACAKLAR
Zaten bu çürük kafayla, Merkez Bankası kasasını yağmalaya, yağmalaya, bankaya ait tek sent bırakmadılar. 128 milyar doları işte bu sakil zihniyet yağmaladı. Hala da yağmalamaya devam ediyor. 24 Aralık itibariyle, Merkez Bankası Kasasındaki döviz açığı 56 milyar dolara çıktı. Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” testine başlamadan önce, 10 Eylül’de, kasadaki açık 39 milyar dolardı. Sadece 3 ayda Merkez Bankası döviz kasasındaki açık, 17 milyar dolar arttı. Bu talanın 9 milyar doları da, 20 Aralık Finansal Kumpası ve ardından gelen birkaç günde gerçekleşti. Erdoğan, kendisinden sonra gelecek hükümete, yani Millet İttifakı’na, talan edilmiş bir Hazine, eksi 100 milyar dolara düşmüş bir döviz rezervi bırakmadan rahat etmeyebilir.
22 LİMANI PEŞKEŞ ÇEKMEK İSTİYORLAR
Meclise getirdikleri her yasa, talanı hızlandırmaya yönelik. 22 limanın işletme hakkının peşkeşine yönelik teklif, Meclis’te görüşülüyor. Kendileri, beşli çeteleri yetmedi. Han-ı yağmaya Katar’ı da ortak ediyorlar. Türkiye’nin gözbebeği Antalya limanı, ihalesiz, hesapsız, kitapsız, 2047’ye kadar, Katar’ın üstüne zimmetlenmeye çalışılıyor. Bu Katar sevdası nedir? Bu para, pul işlerinde, Katar’a tanınan imtiyazların arkasında, nasıl bir ilişki vardır? Erdoğan’ın bir dönem ağzından düşürmediği, Mavi Vatanımızda, emperyal devletler sondaj yapmak için, şimdi Katar devletine ait şirketleri kullanıyor. Demek ki Katar’la nasıl bir ilişki olduğunu emperyaller biliyor. Zaten Erdoğan da nedense, Katar’a gık çıkaramıyor.
BU DÜZENLEMEYİ KİM İSTEDİ?
Meclis’e bir kanun maddesi sunuldu. “Merkez bankasındaki, yabancı ülke merkez bankalarına ait para, alacak, mal ve varlıklar haczedilemez, üzerlerine ihtiyati tedbir konamaz” deniyor. Bu ilginç bir düzenleme. Bu düzenlemeyi hangi ülke, neden istiyor? Veya hangi ülke neyin karşılığında istiyor? Erdoğan artık sonuna geldiği bu yağma düzenini, Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek, milletten gizlemeye çalışıyor.
10 MİLYAR DOLARLIK HOKUS POKUS
İşte geçtiğimiz yılın son günü yaşananlara bir bakın. Merkez Bankası bilançosunda, 30 Aralık gününe kadar, 70 milyar liralık bir zarar var. Bir gün sonra 31 Aralık’ta yani tek bir günde, bu 70 milyarlık zarar 60 milyarlık kâra dönüveriyor. Ortada 130 milyar liralık, yani yaklaşık 10 milyar dolarlık bir hokus, pokus var. İşin daha da vahimi, bunun danışıklı döğüş olduğu görülüyor. Çünkü hazinenin çok daha önce açıklamış olduğu finansman programında, bu muhasebe oyununun ortaya çıkardığı Hazine’ye getiri yer alıyor. Şimdi biz bu konuda bir soru önergesi hazırladık. Konuyu da Meclis gündemine taşıyacağız.
ŞÜPHE UYANDIRAN HER İŞ SORUŞTURMA KONUSU
Yine dikkatimizi çeken bir başka ciddi hukuki usulsüzlük daha var. 3 Ocak 2022 tarihinde Merkez Bankası bir uygulama talimatı yayımlıyor. Bu talimatla ihracat bedeli dövizin yüzde 25’inin, Merkez Bankasına satılmasını düzenliyor. Şimdi biz merak ediyoruz; bu düzenlemeye dayanak teşkil eden, İhracat Genelgesi’nin Ek 1’inci maddesi, bundan bahsediyor. Ne zaman yayımlandı? Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar hala ortada dururken, ihracatçılarımızı mağdur eden bir düzenleme, basit bir uygulama talimatıyla nasıl yapılıyor? Bu konuyu da Meclis gündemine taşıyoruz. Çok açık söyleyeyim, bu saatten sonra, TCMB ve Hazine dehlizleri arasında, şüphe uyandıran, kural ve teamüllerin arkasından dolanan her iş, soruşturma konusudur. Sayın Genel Başkanımız, bu konuda zaten bir milat belirledi: 18 Ekim 2021. İşini düzgün yapan, hukukun arkasından dolanmayan, dürüst devlet memurlarımızın hepsi rahat olsun. Artık az kaldı. Vatandaşlarımız da müsterih olsun. 20 Aralık Finansal Kumpasında, milletin alın terine, emeğine, yılların birikimine, bir gecede çöküp, servetlerine servet katanlar, milletin geleceğini köpük yapıp hüpletenler, ilkin sandıkta millete, sonra da hukuk önünde adalete, bunun hesabını mutlaka vereceklerdir. Kimse Meclis denetiminden, şimdilik “kaçtım” diye sevinmesin. Artık bu saatten sonra şeriatın kestiği parmak acımaz. Herkes yaptığının hesabını adalete vermek zorundadır. Erdoğan da bunu biliyor. Panikledi, iç savaş çığırtkanlığına başladı. Biz Erdoğan’ın korku ve telaşını çok iyi anlıyoruz.
BU KORKU HİÇ BİR KORKUYA BENZEMEZ
Ne diyor Nazım: “Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanın korkusu.” Biliyoruz; Erdoğan “çok korktuğu için çok konuşuyor!” Erdoğan artık konuşmayı bıraksın. Bu ucube rejimi, milletin başına musallat eden kendisidir. Bunu yaparken, “Ülkeyi şirket gibi yöneteceğiz” diyordu. Şirket batıran yönetici ne yapar? Ya istifa eder, ya da hissedarlar onun iş akdine son verir. Erdoğan’da gereğini yapsın. Ya istifa etsin. İstifa etmiyorsa, sandığı milletin önüne getirsin. Bu ülkenin 84 milyon hissedarı zaten gereğini yapar. Erdoğan’ın iş akdini tazminatsız fesih eder. Ondan sonrada hissedarlar, “Zararın tazmini” davasını mahkemelerde açarlar. Artık o sandık gelecek. Millet de sözünü söyleyecek. Milletin sözünün üstüne söz olmaz. Bunu herkes gibi Erdoğan’da öğrenecek.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Soru- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yürüyen merdivene ters binen kedi videosu sosyal medyada Kılıçdaroğlu’nun yıllar önce merdivene ters bindiği görüntülerle birlikte yayınlanıyor ve adaylık mesajı olarak yorumlanıyor. Sizin bu konuya ilişkin görüşlerinizi alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Hoppala. Bu soru bir gazeteci sorusu mu yoksa trol yorumu mu? Kimse öküz altında kedi aramasın. Bu kanallar AK Parti Genel Başkanını Sayın Genel Başkanımızla karşılıklı tartışma programına çağırsınlar. Millet kimin ne yaptığını, kimin kendi derdiyle dertlendiğini, kimin derdine derman olacağını bir güzel görsün.
Soru- Milli Eğitim Bakanlığı ziyareti sırasında kapıya zinciri Sayın Kılıçdaroğlu’nun korumalarının taktığı iddiası için sizin bir yorumunuz var mı?
Faik ÖZTRAK- İletişim Koordinatörlüğümüz bu iddia için gerekli açıklamayı yaptı. Ben artık bunun üstüne yeni bir açıklama yapmayı gerekli görmüyorum. Oradan cevabı bulabilirler.
Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati bugün MÜSİAD ile yaptığı toplantıda yeni ekonomi modelini anlatırken “MÜSİAD gibi kazancını helal yoldan kazananlarla bizim dilimizi çok daha iyi anlayabileceği bir dönemdeyiz” ifadesini kullandı. Bu açıklama konusunda sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi bu açıklama vahim. Yani bu memlekette bir grup vatandaşın kazancını helal, diğer bir grup vatandaşın kazancını da haram diye ayıran bir Maliye ve Hazine Bakanı olduğunu gösteriyor. Bu akıl tutulmasının zirve yaptığı bir yerdir. Sayın Bakan, bu hak ve yetkiyi kendinizde nasıl görüyorsunuz? Siz “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sözlerini kendine düstur kabul eden bir bakanlığın başında oturuyorsunuz. Bu sözleri nasıl söylersiniz? Size göre hangi esnafın, kasabın, bakkalın kazancı haram? Ayıptır günahtır. Bu laflar haramzadelerin lafıdır. Helali, haramı konuşanlar dün 20 Aralık finansal kumpasıyla ilgili TBMM’de verdiğimiz araştırma önergemize karşı oy vermemeliydi. Konuşmamda da söyledim artık bu milletin dininden, diyanetinden şu kirli dilinizi bir çekin.
Soru- Bakan Nebati ayrıca “ortodoks politikaları bir tarafa koyduk artık heterodoks politikalar var” dedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Hayırdır saray sosyetesi Bizans saray sosyetesine mi imreniyor? Bizans saray sosyetesi gibi ortalık yangın yerine dönmüşken meleklerin cinsiyetini mi tartışmaya başladılar?
Nebati Bakan kendi şirketlerini Ortodoks mu yönetir, Heterodoks mu yönetir bilmem ama bir şey söyleyeyim, devlet devlet gibi yönetilir. Bugün hayat pahalılığına ezdirdiğiniz milletin ihtiyacı da budur. Devlet yönetimi liyakat ister, bilgi ister, tecrübe ister, güven ister, özveri ister.
Bu arada Nebati Bakan demiş ki, bu yıl rekorlar yılı olacak. Bozuk saat bile 12 saatte günde iki kere doğruyu gösterir. Nebati Bakanın da zaman zaman doğru söylediği şeyler oluyor. Mesela hatırlıyorum “dış güçler yok” dedi, “bugün yaşananlara dış güçler dahil olmadı” dedi doğruydu. Çünkü yaşananlar Erdoğan’ın ev yapımı krizdi. “20 Aralık’ta küçük yatırımcı çarpıldı” dedi. El hak o da doğruydu. Bizzat kendileri küçük yatırımcıyı kumpasa getirdiler çarptılar. Şimdi diyor ki, “bu yıl tarihi rekorların kırıldığı bir yıl olacak.” El hak o da doğru. Zaten tarihi rekorları görmeye başladık. Enflasyon tarihi rekorunu 2021 sonunda kırdı. Bu gidişle daha da kırmaya devam edecek. Daha henüz zirveyi görmedik. Göreceksiniz faizde de rekorlar kırılacak, göreceksiniz büyüme de bütün bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilenecek ve işsizlikte Türkiye’de yeni rekorlara imza atmaya başlayacak.
Soru- TBMM Başkanı Mustafa Şentop Genel Kurulda görüşmeleri başlayan limanların işletme hakkının 49 yıla çıkarılmasını öngören yasa teklifinin geri çekilmesini isteyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na tepki gösterdi. Şentop, “Genel Kurul aşamasına gelmiş bir kanun teklifini Meclis Başkanının herhangi bir müdahale yetkisi olmadığını bilmiyor olmasını hayretle karşılıyorum. Kamuoyunu yanıltıcı, sorumluluktan uzak bu ifadeleri esefle karşılıyorum” dedi. Sizin buna ilişkin bir yanıtınız ve yorumunuz olur mu?
Faik ÖZTRAK- Açıkçası şunu söyleyeyim, bugün Türkiye’de ortada çok büyük bir vurgun girişimi var, bu limanlar hadisesiyle birlikte. Sayın Şentop usulle, esasla uğraşacağına önce çıksın şu vurgun girişimine bir iki laf etsin. Bu ülkede vurgunu önleyecek bir tek yer kaldı o da TBMM. Onun Başkanı da usulle uğraşıyor. Sayın Şentop usulü bıraksın artık esasa gelsin ve getirilen bu vurgun yasasına bir güzel karşı çıkıversin.
Teşekkür ediyorum.
|