CHP Sözcüsü Öztrak, asgari ücret belirlenirken önce yılbaşından bu yana enflasyon nedeniyle ortaya çıkan erimenin telafi edilmesi, ardından emekçileri yılın kalanında enflasyona ezdirmemek için beklenen enflasyon ve refah payı kadar bir ilave artış yapılması gerektiğini belirterek, “Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yaptığımız hesaplamalar ve görüşmeler çerçevesinde, asgari ücretin en az 15 bin lira olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair yaptığı basın toplantısında şunları söyledi:
Mevlana Hazretleri “İnsan bir ağaca benzer, kökü sözünde durmaktır” diyor. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, bugüne kadar, milletimize pek çok söz verdi. Ama tutmadı. 2011 seçimlerine giderken, 2023 hedeflerini açıklamıştı. Bunları önce partisinin seçim beyannamesine yazdırdı. Daha sonra Kalkınma Planlarına yazdırdı. Bunlar hükümetin resmi hedefi, devletin resmi hedefi haline geldi. 2023 yılına geldik. Erdoğan taahhütlerinin hiç birinin yanına bile yaklaşamadı. Ama millete verdiği sözleri tutmayan Erdoğan’ın, yüzü bir türlü kızarmıyor.
İHRACAT HEDEFİ YARIYA DÜŞTÜ
En son Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Olağan Genel Kurulu’nda, “İhracatı bu yıl 265 milyar dolara, 2028’de de 400 milyar dolara” çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı. İyi de, 2023 yılının 500 milyar dolar olan ihracat hedefine ne oldu? Bu hedef nasıl yarıya düştü? 500 milyar dolarlık ihracat taahhüdüne, 2023’ten 5 yıl sonra bile neden ulaşamıyor? Erdoğan çıksın bunu bir açıklasın bakalım. Bunun kendi akıl dışı politikalarının neticesi olduğunu neden söyleyemiyor? Neden ihracatı anlatırken, rekorlar kıran ithalatı yine cami avlusuna bırakıp kaçıyor? Yılın sonunda, millete taahhüdünüzün yarısına zar zor ulaşacak ihracatla caka satmayı biliyorsunuz? Neden ithalatın Nisan ayında yüzde 22 artışla 372 milyar dolara çıktığından millete hiç bahsetmiyorsunuz? Erdoğan, iki yıl önce, millete program diye yutturmaya kalktığı, “Rasyonel olmayan” politikalar manzumesinde dış ticaret açığını düşüreceğini vadetmişti. Ama o vaadini de tutturamadı dış ticaret açığı rekor üstüne rekor kırıyor.
ERDOĞAN HANGİ TEFECİLERLE İŞBİRLİĞİ YAPACAK?
Cari açık ilk 4 ayda, 30 milyar dolara ulaştı. Hükümet, bunu finanse edecek borcu bulamadığı için de, Merkez Bankası’nın kasasından 23 milyar doları satmak zorunda kaldı. 12 aylık cari açıkta 58 milyar dolarla, son 11 yılın rekorunu kırdı. Erdoğan neden bunlardan hiç söz etmiyor? Önümüzdeki 1 yılda ödememiz gereken dış borç 203 milyar dolar. Cari açık bu seviyede sabit kalsa, yurt dışından bir yılda bulmamız gereken finansman 261 milyar dolar. Bunu kim, nereden nasıl bulacak açıklayan yok. Erdoğan bu parayı bulmak için, hangi tefecilerle işbirliği yapacağından hiç söz etmiyor. Londra mı, New York mu yoksa Körfez tefecileri mi? “Ne fark eder?” demeyin! Borç alan emir alır… Sarayın Kibirlisinin kimlerden emir alacağını bilmek de milletimizin hakkıdır.
EYLEM PLANI YOK, EK BÜTÇE YOK
Akıl dışı politikalarının sebep olduğu tek açık, cari açık değil. Bütçe açığı da bu arada hızla artıyor. Yılın ilk beş ayında bütçe açığı 264 milyar liraya ulaştı. Bütçe Kanunu’nun bu yıl için öngördüğü açık, bütçe kanununda öngörülen açık 659 milyar TL. Ama gelir ve giderlerin ilk beş ayda geldiği seviyeyi, geçen yılın eğilimleriyle yılsonuna çekersek, 2023 sonunda bütçe açığı 1,5 trilyon lirayı aşıyor. Yani bütçe açığı ikiye katlanıyor veya daha fazla. Peki, gelen ek yük nereden karşılanacak? Bunu konuşan yok, açıklayan da yok. Öyle uçakta “Kaynak arayışlarımız sürüyor” diye, yandaş medyaya hava atarak bu işler çözülmüyor. Ekonomi yönetimindeki Bakan Yardımcılıkları, Merkez Bankası Başkan Yardımcılıkları gibi, kilit atamaların neden hala yapılmadığının, neden hala ortada bir ek bütçe teklifi olmadığının, dengelerdeki hızlı bozulmayı durduracak, bir eylem planının açıklanmamasının izahı yok?
ENFLASYON DÜNYADAN DEĞİL, SİZDEN
Erdoğan ülkeyi yönetemiyor. Varsa yoksa algı yönetmekle uğraşıyor. Yalan dolan sahte videolar, 32 kısım tekmili birden algıyı değiştirmek için milletin kasasından milyonlar, milyarlar harcanıyor. Erdoğan enflasyonla mücadele edeceğine, ihracatçılara enflasyonu anlatırken çıkmış diyor ki, “Bir süredir tüm dünyayla birlikte, bizim de başımızı ağrıtan enflasyon”. Erdoğan topu taca atıyor. Victor Hugo’nun söylediği gibi Paris’te “Caddenizi yıkayan suyun Nil Nehri’nden geldiğini varsaymak ilginç bir saplantıdır…” Erdoğan, enflasyonun, kendinin irrasyonel politikalarının ve saplantılarının paramızı pul etmesinin sonucu olduğunu bu milletten gizlemeye, saklamaya çalışıyor. Dünyada gıda fiyatları Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından geçen yılın Mart ayında tarihi zirvelerine tırmanmıştı. Ama ondan sonra da yüzde 22 düştü. Ama aynı dönemde bizdeki gıda fiyatları yüzde 75 arttı. Demek ki bu gıda enflasyonu dünyadan falan değil, bal gibi sizden. Dünyada gıda enflasyonunda tüm ülkeler arasında 8. sıradayız. Rakiplerimiz kimler diye baktığımız zaman Sierra Leone, Gana, Laos gibi ülkeler. TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla dahi TÜFE artışında 2023 itibariyle dünyada 12. sıradayız. Ama enflasyonu düşürmek için hala ortada bir eylem planı, bir program yok. Ama laf çok.
LAF DEĞİL EYLEM LAZIM
Enflasyonu tek haneli rakamlara düşüreceklermiş. Seçim belirsizliği ortadan kalkmış, artık bu konuda elleri daha güçlüymüş. Yeni ekonomi kadrolarının da birinci önceliğini bu meselenin çözümü oluşturuyormuş. Hadi düşürün enflasyonu madem önceliğiniz. Elinizi tutan mı var? Şimdi bu beylik, boş lafları geçeceksiniz. Türkiye’ye laf değil, program lazım, eylem planı lazım.
EĞİTİMİ PRANGALARDAN KURTARMAK GEREKİYOR
Devlet gerçek ötesi uyduruk algılarla, yöntemlerle yönetilmiyor. Şimdi enflasyonu kalıcı bir biçimde düşürecek bir programın en önemli yapısal reformlarından biri de işgücümüze, çağın gereği becerileri kazandırmaktır. Bunun için eğitim sistemimizi ideolojik prangalardan kurtarmamız gerekiyor. Ama bir bakıyorsunuz hükümet eğitime yeni ideolojik prangalar takma peşinde. “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” diye bir proje uydurmuşlar. 21 yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. 21 yılın sonunda milli eğitim sistemimizin, Milli Eğitim Bakanlığımızın değerlerle ilgili nasıl bir eksiği var, bakanlığın yapamadığı hangi etkinlikler var ki eğitimle ilgisi olmayan kurumları kapsayan, içinde sevgili çocuklarımızı emanet ettiğimiz, öğretmenlerin olmadığı, böyle bir projeye ihtiyaç duyuluyor? Neden çocuklarımıza çağın gerektirdiği yetenekleri kazandıracak eğitimi verip anne babaları memnun etmeye çalışmıyorsunuz? Neden anneleri babaları üzüyorsunuz?
ATMAYIN LÜTFEN DİN KARDEŞİYİZ
Bir diğer algı yönetimi de, doğalgaz ve petrol bulma meselesinde yaşanıyor. “Karadeniz’deki gazı bir ay bedava millete vereceğiz” diye yola çıktılar. Ama sonunda Putin’in Erdoğan’a seçim desteği olarak, kredili verdiği Rus gazını bedava diye dağıttılar. Yetmedi, “Gabar’da petrol bulduk, Amerika çatladı, Avrupa çatladı” hikayeleri anlattılar. Dönemin İçişleri Bakanı’na göre öyle bir petrol bulundu ki, “Benzeri ancak Suudi Arabistan’da olan, çıktığı gibi traktöre koysanız çalıştıracak” bir petrol… O da yetmedi, Cudi’de petrol bulduk. O da yetmedi, Kato’da da petrol bulduk. Bu mübareklerin parmağının değdiği yerden gaz fışkırdı, petrol fışkırdı. Yandaş kanallar, besleme gazeteciler anlattı da anlattı. Ama bulunduğu söylenen bunca gaza, petrole rağmen dünyada petrol fiyatları değişmezken, aynı seviyede kalırken, bizde seçimin başından bu yana benzin fiyatları yüzde 21, mazot fiyatları yüzde 19 arttı. Şimdi bu akşam da mazota 1 lira 64 kuruş daha zam bekleniyor. Şimdi nerede bu çıkarttığınız gazlar, petroller? Atmayın lütfen ya din kardeşiyiz.
BİR EKMEĞE 10 LİRA ÖDEYECEĞİMİZ GÜNLER YAKLAŞIYOR
Hükümet algı yönetimiyle uğraşırken, kiralar aldı başını gitti. Vatandaş şimdi oturacak ev bulamıyor. Tek göz depodan bozma evlere, binlerce lira kira isteniyor. Seçim bitti Toprak Mahsulleri Ofisinin un fabrikalarına sübvansiyonlu buğday satışını durdu. Bir somun ekmeğe 10 lira ödeyeceğimiz günler yaklaşıyor. Evet un fiyatı artıyor ama bunun çiftçiye faydası yok. Bizim “13 lira olsun” dediğimiz primli buğday taban fiyatını, Saray 9 lira 25 kuruş olarak düşük açıkladı. Buna rağmen TMO çiftçiye bir türlü alım randevusu vermiyor. Tüccarda piyasada ızrar halinde olan, darda olan çiftçiden buğdayı 5,5-6,00 liraya kapatıyor. Kiracı ızrar halinde, çiftçi ızrar halinde, işçi ızrar halinde, emekli, emekçi ızrar halinde, hayat pahalılığı aldı başını gidiyor ve Mayıs ayında açlık sınırı 10 bin 360 liraya, yoksulluk sınırı 33 bin 750 liraya çıkmış. Şimdilerde, ülkede açlık sınırı altındaki asgari ücretin ne olacağının pazarlığı yapılıyor.
ASGARİ ÜCRET 15 BİN LİRA OLMALI
Önceki Çalışma Bakanı 500 dolar bazında asgari ücret vadetmişti. Şimdi dolardan vazgeçtiler hem hükümetten, hem işveren tarafından “TL konuşalım” sesleri yükseliyor. Hükümet, “İşçiyi enflasyona ezdirmeyeceklerini” söyledi. TL konuşuyoruz. Ama hangi enflasyondan bahsettiğini, söz konusu enflasyonun hangi enflasyon olduğunu bir türlü söylemedi. İşçiyi hangi enflasyona göre ezdirmeyeceksiniz? TÜİK’in makyajlı tüketici enflasyonuna göre mi? Gıda enflasyonuna göre mi? İstanbul Ticaret Odası’nın enflasyonuna göre mi? Yoksa bağımsız araştırmacıların hesapladıkları enflasyona göre mi? Şimdi asgari ücretin en son ilan edildiği yılbaşından bu yana enflasyon nedeniyle ortaya çıkan erimeyi telafi etmek yetmiyor. Emekçiyi yılın kalanında da enflasyona ezdirmemek için, beklenen enflasyon ve onun üzerine de bir miktar refah payı kadar bir ilave artış yapmak gerekiyor. Bu artışları yaparken açlık ve yoksulluk sınırlarına da dikkat etmek gerekir.
ENFLASYONLA MÜCADELE EDİLMELİ, İNSANLAR İNSANCA MAAŞA ULAŞABİLMELİ
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yaptığımız hesaplamalar ve görüşmeler çerçevesinde, asgari ücretin, en az 15 bin lira olması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, bu yüksek enflasyon ortamında, emekçilerimizin gelirlerini korumak için, sendikaların, asgari ücretin her çeyrekte gözden geçirilmesi talebini de destekliyoruz. Bize göre mesele, “Asgari ücretin ne olduğu değil, neyi satın alabildiğidir.” O yüzden de bu hayat pahalılığını bitirecek politikaların, vakit geçirilmeden açıklanıp uygulanmaya başlaması gerekir. Ülkemizde çalışanların yarısından fazlası açlık sınırı altındaki asgari ücret veya civarında ücrete mahkûmdur. Gelişmiş ülkelerde istisnai bir ücret olan asgari ücret, ülkemizde ortalama ücret haline gelmiştir. Acil çözüm bekleyen sorunlarımızdan biri de bu ülkenin insanlarının, çalışanlarının insanca yaşayacak ücrete, maaşa ulaşabilmesidir.
ZOMBİ ŞİRKET ORANININ EN YÜKSEK OLDUĞU ÜLKE TÜRKİYE
Gelirler yüksek enflasyon karşısında her geçen gün biraz daha erirken, işsizlik artarken, ailelerinde borç batağında çırpındığını görüyoruz. Vatandaşın kredi kartı borçları katlanıyor. Ama firmalar da rahat değil. Geliri borcunun faizine yetmeyen, yüksek borçluluğa sahip, 2 yıl üst üste satışlarını artıramayan şirketlere, dünya literatüründe yaşayan ölüler yani “zombi şirketler” deniyor. Uluslararası Para Fonu’nun son araştırmasına göre Türkiye, incelenen 43 ülke arasında zombi şirketlerin toplam özel şirketler içindeki payının en yüksek olduğu ülke. Bütün bunlar geri dönmeyen krediler şeklinde finans kesiminde çok ciddi zafiyetlere yol açabilir. Bu nedenle burada da gecikmeye, hataya yer yok.
GEÇEN HER DAKİKA ALEYHE İŞLİYOR
Orta Vadeli Program’ın derhal revize edilmesine, gerçekçi bir ek bütçeye ihtiyaç var. İrrasyonel politikaların bitirdiği güveni sağlayacak, sağlam, görünür çapalara bağlı bir eylem planını, iç ve dış aktörlerin önüne koymak gerekiyor. Bunun için 9 ay sonra yapılacak, yerel yönetim seçimlerini beklemek gibi bir lüksümüz yok. Geçen her dakika aleyhe işliyor. Ama Hükümetin ve yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın hiç acelesi olmadığını görüyoruz. Yeni Bakanın, İstanbul’da görüştüğü iş dünyası temsilcilerinden ve banka yöneticilerinden “Sabır” istediği kamuoyuna yansıyor. Erdoğan vatandaştan, Bakan Bey, iş dünyasından ve bankalardan dört koldan sabır istiyor da, bu sabrın sonunun selamete varacağına yönelik ortada hiçbir emare yok. İşte yeni kabine Resmi Gazete’de yayımlanalı iki hafta geçti. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda yeni Bakan Yardımcıları kim, kimler olacak, değişecek mi belli değil. Merkez Bankası Başkanı Amerika’dan ithal edildi. Ayrıca Katar Emirinin ailesinin fonlarını yönettiği ve buraya da Türkiye’nin son dönemde önemli ölçüde borçlandığı Katar Emirinin tavsiyesiyle geldiği iddiaları da var kamuoyunda. Tabi bu böyleyse, bu bir Arap Düyun-u Umumiye vakası olur. Ve Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı Erdoğan’ın yerli ve milli olmadığını, ülkeyi dışarıdan emir alır hallere düşürmek misyonuyla hareket ettiğini gösterir.
PPK ÜYELERİ “GÖKLERDEN GELEN KARARLA” RASYONEL ZEMİNE DÖNECEK
Erdoğan bir zamanlar “nas” dediği faiz artışını şimdi kabul ettiğini uçakta açıklamıştı. Artık faiz artışının, ne kadar olacağı tartışılıyor. Nas mı değişti? Faiz mi değişti? Hayır. E peki ne değişti? Devran değişti… Dün seçime giderken, milletin dini duygularını istismar etmek için öyleydi, bugün böyle… Maalesef devleti dün dediğini bugün reddeden bir kafa yönetiyor. Ama merakla beklenen faiz kararlarını Merkez Bankası Kanunu’na göre Para Politikası Kurulu alacak. Tamam Merkez Bankası Başkanı değişti ama Başkan Yardımcıları aynı kurulda görev yapan. Yine kurulda görev yapan Banka Meclisi üyesi de aynı. Yani kurul üyeleri faiz konusunda Erdoğan’ın aynı yerde durduğu gibi, yerlerinde duruyorlar. 2021’in Eylül ayından bu yana faiz indirimlerini yapan üyeler, şimdi ne olacak da faiz artırmaya karar verecekler? Ne olacak da, “Göklerden gelen bir kararla” rasyonel zemine dönecekler?
İŞİN VAHAMETİNİ FARKINDA DEĞİLLER
Peki bu faizler artınca, bankalara düşük faizle zorla verilen tahvillerin değeri ne olacak? Banka bilançolarını riskli hale getirmemek için, 550-600 milyar lira dolayında olduğu tahmin edilen ve bankalara zorla satılan zehirli kağıtların, yüksek faizli kağıtlarla değiştirilmesi gerekmeyecek mi? Buradan Hazine’nin sırtına binecek olağanüstü yükün faturası yine fakire fukaraya, kısacası milletimize çıkacak. Görünen o ki Saray’ın derdi, pansumanla, aspirinle, vitrin değiştirerek, bol laf salatasıyla, Körfez’den gelmesini beklediği paralarla, yerel seçimlere kadar ekonomiyi idare etmek. Ama bu onların, işin vahametinin farkında olmadıklarını gösteriyor. Ekonominin yelkenlerini, sıcak parayla şişirme dönemi geçti. Merkez Bankası’nın rezervlerini buharlaştırdılar, yetmedi SWAP deyip borç aldıkları dövizleri de Merkez Bankası’nın arka kapısından sattılar. Sonra da dolandırıcı diye suçladıkları Bakanı tekrar göreve getirdiler, ABD’den Katar’ın tavsiyesiyle Merkez Bankası Başkanı ithal ettiler. Ama bunlar bekledikleri paranın gelmesine yetmez. Ya sıcak paracılara çılgın bir faiz verecekler, ülkenin geleceğini ipotek edecekler, emir alır hale gelecekler ya da hemen, ekonomideki sorunları kalıcı bir biçimde çözmeye başlayacaklar. Dört başı mamur, güven veren, halkın kabul edeceği, vatandaşa “Hani ekonomide her şey çok iyiydi” dedirtmeyecek, tutarlı bir programı, becerebilirlerse ortaya koyacaklar. Ve bu programı da güven veren bir kadroyla uygulayacaklar.
GÜVEN TEKNOKRATLARLA SAĞLANABİLİR… O DA BELKİ
Peki bütün bunlar yetiyor mu? Hayır yetmiyor. Bunların arkasında doğruların sonuna kadar yapılacağını garantileyen bir siyasi irade koymak gerekiyor. Bu olur mu? Bana göre olmaz. Çünkü sorunun sebebi olan çözümün parçası olamaz. O nedenle Erdoğan’ın başında olduğu bir hükümetin, uygulayacağı tedrici bir programın hiçbir şekilde inandırıcılığı olamayacaktır. Ancak çok sert, millete faturası çok yüksek, açık seçik çapalara bağlanmış bir program, tavizsiz uygulanabilirse yani teknokratların elinde olursa ancak güven sağlanabilir. O da belki.
KONGRELER SÜRECİNİ KURULTAYIMIZLA TAÇLANDIRACAĞIZ
Önümüzdeki yerel yönetim seçimleri, ağır güvensizlikle malul Erdoğan Hükümetinden kurtulmak için önemli bir fırsattır. Seçimde onları uğratacağımız büyük hezimet, bunun önünü açacaktır. Evet, istediğimiz sonuçları alamadığımız bir genel seçim geçirdik. Son seçimde, ülkemizde 25 milyondan fazla insanın oyunu aldık. Ama seçimi kazanamadık. Şimdi, bu yüzde 48 oranındaki millet desteğini korumak, bunun üzerine ezici bir zafer inşa etmek için, çok çalışmak zamanı. Bu çerçevede, Cumhuriyet Halk Partisi kongreler sürecini başlattık. Partimizin eksiklerini giderme, yenilenme ve değişim sürecini, üyelerimize ve delegelerimize emanet ettik. Mahalle, ilçe ve il kongrelerimizi, kimsenin gölge etmediği, rekabetçi bir ortamda, aklıselimle, zamanında tamamlamaya çalışıyoruz. Parti Meclisimizin kararıyla da, bu süreci demokrasi ve yenilenme kurultayımızla taçlandırmaya kararlıyız.
ERDOĞAN MEZARLIKTAN GEÇERKEN ISLIK ÇALIYOR
Biz bu süreci en sağlıklı şekilde götüreceğiz. Ama hariçten gazel okuyan Saray’ın, üyelerimizden, delegelerimizden, örgütlerimizden dem vurmasının, partimizden bahsetmesinin, mezarlıktan geçen birinin korkusunu bastırmak için ıslık çalmasına benzediğinin de farkındayız. Ülkeyi yangın yerine çeviren Sarayın kibirlisi, her konuşmasında partimize yükleniyor. Aslında bu onun CHP’den ne kadar korktuğunu gösteriyor. Kendince CHP’yi tartıştırarak, ekonomide yaşanan sıkıntıları ve kendisinin dönme dolap misali dönmelerini, gizlemeye çalışsa da ekonomide ve devlet yönetimindeki sıkıntılar ortada duruyor. O ne kadar konuşursa konuşsun biz milletimizin sesi olmaya devam edeceğiz. Yine, partimizin eksiklerini giderme, yenilenme ve değişim sürecinin en sağlıklı şekilde gerçekleşmesi için gerekenleri yapacağız.
BU GİDİŞE DUR DİYECEĞİZ
İl Kongrelerimizin sona ermesine ve Parti Meclisimizin Kurultay tarihimize karar vermesine kadar, Genel Merkezimiz, Meclis Grubumuz, Belediye Başkanlarımız kendi işlerine yoğunlaşacak. Üyelerimiz, delegelerimiz işini yapacak, örgütümüzü, Genel Merkezimizi ve tüzüğümüzü yenileyecek yapıyı büyük bir olgunlukla inşa edecek. Meclis Grubumuz işini yapacak millet adına iktidarı denetleyecek. Milletin derdine derman olacak yasaları Meclis’in gündemine taşıyacak. Milletvekillerimiz tatil demeden sahada olacak, örgütümüzle birlikte mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev çalışacak. Belediye Başkanlarımız da işini yapacak. Eserleriyle, halk içinde çalışmalarıyla yerel yönetim seçimlerine hazırlanacak. Partimiz için en güvenli liman Cumhuriyet Halk Partisi delegelerinin sinesidir. Biz kimsesizlerin kimsesi “cumhuriyetin” partisiyiz. Emperyalizme karşı dünyanın gördüğü, en şanlı savaşı vermiş, mazlum milletlerin ışığı olmuş “halkın” partisiyiz. Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün iki büyük eserimden biridir dediği, gerektiğinde vatan için her türlü fedakârlığın nasıl yapılacağını bilen kişilerin partisiyiz. Biz bunları kurucu liderimizden öğrendik. Biz bir asırdır bu topraklarda aydınlık yarınların umuduyuz. Bu umudu güçlendireceğiz. Yerel seçimlerde hep birlikte bu gidişe dur diyeceğiz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar, şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Şimdi seçim sonrası pek çok kez değişim mesajı verdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. Bu değişim neyi kapsamalı sorusuna da son olarak, “Neyi gerektiriyorsa onu, ne gerekiyorsa onu, gerekirse Genel Başkan da buna dahil” cevabını verdi. Sizin bu açıklamaya nasıl bir değerlendirmeniz olur?
Faik ÖZTRAK- Biraz önce kongreler süreci hakkında konuşmamda bilgi verdim. Değişimin kapsamına, nasıl olacağına sonuçta kurultay delegelerimiz karar verir.
Soru- Efendim kurultay zamanlamasıyla ilgili 29 Ekim tarihi gündeme taşındı. Zamanlama konusunda sizin işaret edebileceğiniz bir takvim var mı? İkincisi de en güvenli liman kurultay dediniz az önceki konuşmanızda. Genel Başkanda kaptan olarak kurultayı işaret etmiş oluyor diye mi anlayalım? Kaptan değişimi talebi de var seçmen tabanınızda. Bu talebe o limanda yanıt verilmesi noktasında sizin görüşünüz nedir? Kaptan değişimine ihtiyaç var mı? Yoksa limanda kısa bir mola alındıktan sonra demir alıp rotaya devam mı edilecek?
Faik ÖZTRAK- Yıldız Hanım, bütün bu sorduklarınıza kurultayda tabi ki delegelerimiz özgür iradeleriyle cevap vereceklerdir. Ama şunu söylemek isterim. Kurultay tarihini sordunuz. Kurultay tarihine karar verme yetkisi Parti Meclisimizindir. Benim onlar adına konuşma yetkim yoktur.
Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultayda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’na karşı CHP Grup Başkanı Özgür Özel’i destekleyebileceği konuşuluyor. Sizin bu konuya ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Bunların tamamı saray dehlizlerinde üretilmiş senaryolardır. Doğru değildir, saçmalıktır.
Soru- Bazı il başkanları değişime destek verdi. Değişim isteyen il başkanları hakkında CHP tasarrufa gidecek mi?
Faik ÖZTRAK- Partimizde değişim istemek suç değildir. Genel Başkanımızda zaten yenilenmenin, değişimin önünü sonuna kadar açacağını defalarca tekrarlamıştır.
Soru- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz Merkez Bankası’nın faiz kararına ilişkin “Burada güncelleme ihtiyacı doğabiliyor zaman zaman. Burada Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı da var. Uzun ve orta vadede amacımız ne? Hem faizler, hem de enflasyon düşsün” dedi. Geçmişte güncelleme yapılacak dönemler olmadı mı? Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- İşte her zaman tekrar ettik tabi. Merkez Bankasının araç bağımsızlığı tabi ki önemlidir. Ama ekonomideki dengeleri sağlayabilmek için, istikrar için tek başına yeterli değildir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, öncelikle açıklaması gereken husus kendisinin güncellemeden ne kastettiğidir. Cumhurbaşkanının söylediği gibi önce faizler düşecek, ardından enflasyonda mı düşecektir? Yoksa Mehmet Şimşek’in rasyonel zemin sözleriyle ima ettiği gibi önce enflasyon düşecek, ardından da faizler mi düşecektir? Açık seçik cevap vermeleri gereken soru budur. Bunlardan hangisine göre güncelleme yapacaklardır? Bunu belirtmeleri gerekiyor. Yuvarlak laflarla bu iş sürmez.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
|