Buna, aslında “Talan” diyenler de var. Bence, ikisi de doğru. Tayyip Bey’in çocukları, kurdukları Vakıf ve Derneklerle, bu işin tam ortasındalar. Bana göre, onların kusuru çok az. Esas kusur, yağmaya çanak tutanlar da ve onu hazırlayanlarda.
Saray’da, çarşının ortasında kaba inşaatı bitmiş, ancak 9 seneden beri tamamlanmayı bekleyen bir Öğretmenevi inşaatı var.
Temelini, Tekirdağ Valisi attı. Kaba inşaatının parası, Öğretmenlerin Banka promosyonlarından kesildi. Öğretmenler, “İsterseniz, maaşlarımızdan da kesin, ama bu binayı artık tamamlayın.”dediler. Ancak, dinleyen olmadı.
İki önceki Tekirdağ Valisi’ne, bu sütunlardan açık bir mektup yazdım. Telefonla aradı ve “Gelen ödenekleri, deprem bölgesi olan Tekirdağ’daki okulların güçlendirilmesine kullanıyoruz.”dedi.
“Haklısınız.” dedim, ama ekledim; “İsterseniz, yarım kalmış olan bu inşaatı tamamlayabilirsiniz. Benim tecrübem, sizden fazla. Üstelik ben, yıllarca Avrupa’nın 17 devletinden büyük olan İstanbul’un eğitimini yönettim. Sizin bu gerekçenize hak veremiyorum.”dedim.
Sonradan öğrendim ki, Orduevlerini bile kapatmak isteyen iktidar, Öğretmenevleri’ni de gözden çıkarmış.
TÜRGEV’E MEKTUP YAZDIM
Daha sonra, Tayyip Bey’in oğlunun kurduğu ve yönetiminde bulunduğu kısa adı TÜRGEV olan, Türkiye Gençlik ve Eğitime Destek Vakfı’na bir mektup yazdım. Durumu anlattım ve isterseniz “Binayı, Vakfınızın yaptırdığını ilan edelim ve plaketini de asalım. Yeter ki, bu binayı tamamlayın. Tamamlayın ki, kamuoyundaki imajınız da düzelsin.”
“Biz, o işlerle ilgilenmiyoruz.”dediler. İlgilenmiyoruz dedikleri, eğitimin temel taşlarından olan Öğretmenlerin sosyal mekanlarıydı. Gençliği yetiştiren,o yetişmiş elemanlardı. Cumhuriyet’e ışık veren ve onu ayakta tutan güçlerdi. Daha ne derseniz, deyin.
Amaaa…onların derdi başkaydı. Onların, amacı başkaydı. Onların, niyeti başkaydı.
TÜRGEV’E, YARDIM YAĞIYOR
Eğitimin çok önemli bir parçası olan Öğretmenlerin yarım kalan binasını tamamlamaktan kaçınan bu Vakıf, sözüm ona “Eğitime destek için” kurulmuştu. “Gençliğe destek için” kurulmuştu. Ancak, hepsi laftan ibaretti.
Vakıf, Bilal’in babasından ötürü bol bol bağış ve yardım alıyordu. Nitekim, bir Arap ülkesi lideri, nedense Vakıfa tam 100 milyon dolar birden bağış yapmıştı.
İş adamları ve devletten ihale alan patronlar, Vakıfa bağış ve yardım yapmak için yarışıyorlardı. Para vermek bir yana, çok kıymetli arsa ve arazilerini de vakfa bağışlıyorlardı.
ŞİMDİ DE, İSTANBUL BELEDİYESİ YARIŞIYOR
Bu yarışa, önce Fatih Belediyesi katıldı. Belediyenin, yani halkın malı olan kimi binaları, Vakıf yurt olarak kullansın diye Vakıfa bağışladı. İktidarın elindeki kimi Belediyeler de, başka amaçla kullanılması gereken binalarını, kira almadan Vakfın faydalanmasına sundular.
Vakıf, aldığı bu binaların çoğunu özellikle Kız Öğrenci Yurdu yaptı. Görüldü ki, bedelsiz olması gereken yurt hizmeti için öğrenciler, öteki yurtlardan daha yüksek ücret ödediler.
Tayyip Bey’in mahdumu Bilal Vakıfçılığı yürütürken, kerimesi Sümeyye de kısa adı KADEMolan Kadın ve Demokrasi Derneği’ni kurdu.
İstanbul Belediyesi de boş durmadı. Tayyip Bey’in kanatlarının altındaki Başkanı Kadir Topbaş, Belediye adına kiraladığı binaların kiralarını Belediyeye ödeterek, bedelsiz olarak bu Vakfa ve Derneğe verdi.
Binalar, İstanbul’un mutena yerlerinde ve çok lüks binalar. Aylık kiraları, 50 bin ile 150 bin lira arasında değişiyormuş.
İstanbul Belediyesi’ne, eski söylemle “Yol,Su, Elektrik” olarak geri dönmesi gereken vergi ve sair ödemelerimiz, bu binaların kirasına gidecek.
Garip- Gureba’nın evlerini yine yağmur suları basacak. Yağmurda, karda yine yollarda trafik tıkanacak. Belediyenin vermesi gereken hizmetler, yine aksayacak ve halk yırtınacak, dövünecek.
YIRTINMAYA, DÖVÜNMEYE, HİÇ HAKKIMIZ YOK!
Yok, çünkü bu suçları işleyenleri, bu yağma ve talanları yapanları, biz iktidar yaptık, biz Belediyeye seçtik. Memleket her gün talan edilirken, yaptıkları mitinglerde onları hep biz alkışladık.
Beyaz kefenlere bürünüp, “Sizin için ölmeye hazırız.” diyenler, yine bu milletin içinden çıktılar.
Onlar, saraylarda ve ultra lüks mekanlarda yaşarken, çöp kutularından atık sebze-meyve toplayanlar, oylarını hep onlara verdiler.
Zalim bir inat yüzünden ve yanlış siyasetlerinin sonucu olarak, Askerimizin Polisimizin her gün cenazeleri gelirken, “Bir oğlumu kaybettim. Ötekini de vermeye hazırım” deyip, oğlunu pisipisine ölüme gönderdiğini farkına varmayanlar, hep bizim içimizden çıktılar.
Tam bir ay sonra, yeni bir seçim var. Göreceksiniz, bu iktidardan en çok yakınanlar ve en çok ağlananlar, oylarını yine bu iktidara verecekler.
Eh… Daha ne diyeyim? Kendi düşen, ağlamaz!
|