|
||
HÜRRİYET GAZETESİ nin Allah Belasını Veriyor! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Hz. Peygamber bir hadisinde; “Haddini bilmeyene haddini bildirmek, yetim çocuğu giydirmek kadar sevaptır.” buyuruyor. Bu gazeteye haddini bildirenler, her gün yetim bir çocuğu sevindiriyor. Sevgili okuyucularım; Bu sütunlarda, yeri geldiği zaman hep yazdım. Elim kalem tuttukça da, yazmaya devam edeceğimi söyledim. Adındaki “Hürriyet” sözcüğünü, insanları istiskal etmeyi, insanlara hakaret etmeyi kendine bir hak gibi gören bu “megaloman” gazetede, kendilerini etkili ve yetkili sanan kimilerinin çıkarlarına engel koyduğum için, memuriyetimin en başarılı döneminde bana “aşağılıkça” saldırdılar. Hiç, ama hiç bir suçum ve günahım yoktu. Bir sabah uyandım ki beni; “Müdür Bey’in İşi Tıkırında” diyerek, sür manşet yapmışlardı. Aynı gün yaptığım basın toplantısında, öne sürdüklerinin birer yalan ve iftiradan ibaret olduğunu, arşivlerden çıkardığım belgelerle yüzlerine çarptım. Öteki basın-yayın organları konuyu kapatıp kendi işlerine dönerken, bu gazete daha çok köpürdü. Çünkü, o sadece “megaloman” değil, aynı zamanda “yalancı megaloman” bir gazeteydi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, o sırada yalanları biriken bu gazete için bir demeç verdi ve; “Bu gazetenin, bütün yazdıkları yalan. Yazdıklarının, tek bir tanesi bile doğru değil.” dedi. Ama, onlar artık kudurmuştu ve yazmaya devam ediyorlardı. Hakkımda, irili ufaklı tam 41 defa (yazıyla kırk bir) haber yaptılar. HABERLERİ, MAHKEME DE YALANLADI Hakkımdaki haberleri, erkekten dönme olduğu söylenen bir muhabire yaptırıyorlardı. Bu kişi, tam bir “satılık kalem”di. Gazetenin, isteklerini yerine getirmediğim bir yazarı da, köşesinden onu destekliyordu. Unutmadan hemen belirteyim. Bu "muhabir müsveddesi" kadının, bu olaydan sonra Kanada’ya gittiğini ve kanser olup, orada geberdiğini öğrendim. Onu, sözleriyle ve yazılarıyla içeriden destekleyen kişi de, olaylar sırasında ve bir gecede, aniden geberdi, gitti. Bu ifadeleri, bir Kur’an hükmüne dayanarak burada kullanıyorum. Nisa Suresi 148’nci ayetinde Yüce Yaradan; “Allah, kötü sözün söylenmesini sevmez. Ancak, zulme uğrayanlar müstesna.” diye buyuruyor. Burada, o zulme uğrayan işte bendim. Şimdi, tekrar olaya dönelim. İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, “Üzülme, bunu bana da yaptılar. Geldiğim Olağanüstü Hal Bölgesi’nden para getirip, zimmetime geçirdiğimi yazdılar. Bu zulmün başka türlüsünü, şimdi sana yapıyorlar.” diyerek, üç Avukat gönderdi. Yazdıklarının içinde, tek bir tane doğru haber yoktu. Avukatlar, bu yalan haberleri çürüten belgelerle, C. Savcısı’nın da olumlu raporunu alıp, hemen dava açtılar. Halen, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olan Öğretim Üyesi de, düzenlediği Bilirkişi Raporu’nda, gazetenin yalanlarını hukuki bir tespit ve anlatımla dile getirip, ayrı ayrı rapor etti. Mahkeme bir hafta içinde, gazetenin yaptığı her haber için yalanlama (Tekzip) kararı verdi. Karar gazeteye gönderilince, bir kere daha kudurdular. Yasal mecburiyete rağmen, yalanları ortaya çıkmasın diye Tekzip Kararları’nı yayınlamadılar. Bunun üzerine, mahkeme kararıyla bana tazminat ödemek zorunda kaldılar. Onlar için para önemli değildi. Onlar, namus ve şerefin, para ile alınıp satıldığını sanıyorlardı. O sebeple parayı bastırıp, gözüne kestirdiklerinin namus ve şerefine, kolayca saldırıyorlardı. ÖNCE TAHKİKAT, SONRA MAHKEME Yalancı oldukları mahkeme kararıyla da tescil edilince, üstüme daha çok saldırmaya başladılar. Hakkımda, önce idari tahkikat açtırdılar. Bu kere, Milli Eğitim Bakanlığı’na baskı yaparak önce 2, daha sonra tekrar 2, daha sonra tekrar 2 Müfettiş, yani toplam 6 Müfettiş getirterek, beni her yönümle soruşturdular. Müfettişler, iki defa Saray’a ve köyüme gelerek, babamın tarlalarını ölçtüler, tapu kayıtlarına baktılar. Ismarlama suç atabilmek için, Sıla Evleri’nde evim olup olmadığına baktılar. Belediye Başkanı Erdoğan Kaplan’ı sıkıştırdılar. Gazetenin, bütün yazdıklarını bir bir incelediler, araştırdılar. Düzenledikleri rapora, iddiaları doğrulayan ve beni suçlayan tek bir belge, tek bir delil bulup, koyamadılar. Raporu alan C. Savcısı’nın daveti üzerine, gittim. İkramda bulunan Savcı, Gazeteyi izlediğini, yaptıklarına çok üzüldüğünü ve raporda aleyhime hiçbir delil olmadığını belirttikten sonra, Takipsizlik Kararı vereceğini söyledi. Söyledi, ama tam 3 ay 6 gün beklediği halde, o kararı veremedi. Çünkü Savcı, gazetenin ağır baskısı altındaydı. Gazete, mahkemeye verilmem için ayrıca İstanbul C.Başsavcısı’na ve Adalet Bakanı’na da baskı yapıyordu. VE, MAHKEMEYE VERİLİYORUM Dosyayı 3 ay 6 gün bekleten Savcı, beni mahkemeye verdi. Gazete anlaşarak, davayı istediği mahkemeye düşürdü. Bunu da, yine manşetinden haber yaptı. Ama, haberi sadece kendisi yaptı. Öteki gazeteler, tek bir satır bile yazmadılar. Yargılandım. Yargılama, 70 günde bitti. Mahkemede de, bütün iddiaları belgelerle çürüttüm. Mahkemeyi o kadar baskı altına aldılar ki, buna rağmen mahkeme önemli iddiaları hakkında “Beraat” kararı verdi. Sadece, Mal Bildirimi Kanunu’na muhalefet ettiğim savıyla, küçük bir ceza verildi. Beğenmedikleri bu kararı, Yargıtay’a 72 günde onaylattılar. Derhal infaz edilmem için de, dosyayı Ankara’dan özel ulakla getirttiler. DOSYAM, SARAY’DA Saray C. Savcısı davet etti. Dosyayı Saray’a getirtip, “Size, Cezaevi’nde bir oda vereyim. Dilediğin zaman gel ve anılarını yaz.” dedi. Nasıl olduysa, bunu da öğrendiler. İki adamını gönderip, Savcıyı tehdit ettirdiler. Ben de, kısa bir süre burada kaldıktan sonra Edirne Açık Cezaevi’ne gidip, oraya kayıtlandım. Verilen ceza, haksızlığı bilen C.Savcısı’nın talimatıyla, usulen infaz edilmiş oldu. HAKİM, “ÇARESİZDİM” Daha sonra, Avukatımla birlikte cezayı veren Hakim'e gittik. Bizi, saygıyla karşıladı ve o da ikramda bulundu. Lafı uzatmadan; “Hakim Bey, haksız yere bu cezayı bana neden verdiniz? Bana, bu zulmü neden yaptınız?” dedim. Bakışlarını kaçıran Hakim, belli ki pişmandı. “Müdür Bey, siz küçük bir ceza ile kurtuldunuz. Esas zulmü bize yaptılar. Bize, çok baskı yaptılar. Bundan sonra, size nasıl yardımcı olabilirim?“ deyince, bu cevap karşısında iyice şaşırdım. Avukatım kendini toparlayıp derhal; “Hakim Bey, siz de biliyorsunuz ki, baskı ile karar verilmez. Bir hukuk adamının ağzından bunu duymak çok acı.” Hakimin, şaşırtan bu cevabı karşısında, gerisini hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, aynı binadaki başka bir Hakim açık ve korkusuzca konuşuyordu. “Bu dava bana düşseydi, tereddütsüz beraat kararı verirdim.” Acaba yapabilir miydi? Ben de, daha sonra açtığım karşı davalarla bütün haklarımı geri aldım. Mahkeme kararı ile Sabıka Kaydı silinirken, bütün haklarımın verildiği Resmi Gazete’nin 11 Ağustos 2002 tarihli nüshasında yayınlandı. Öteki gazeteler bunu haber yaparken, hakkımda 41 defa yalan haber yapan Hürriyet Gazetesi, her halde utanmış olmalı ki(!) doğru olan bu haberden, tek bir satır bile yazamadı. EDEN, BULUR ! Hürriyet Gazetesi’nde bu zulmü yapanlar ne kadar mutlu oldular, bilemem. Boyları uzadı mı? Onu da bilemem. Bu zulme çanak tutan ve destekleyen gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bu rezaletin birinci sorumlusudur. Daha sonra görevinden uzaklaştırılıp yazarlığa düşürülmesi, onun günahlarını hafifletmez. Zalime destek verenler, zulme ortak sayıldıkları için, gazetenin sahibi Aydın Doğan da, kendisini “masum” gösteremez. Daha sonra hem bu gazetede, hem de başka ulusal gazetelerde, onları kınayan ve ayıplarıyla, günahlarını yüzlerine vuran yazılar yazıp, kendilerine gönderdim. Okuduklarını biliyorum, ama utanıp utanmadıklarını bilmiyorum. İKTİDARA, İLK DEFA TAKDİR Bu köşeyi izleyen okuyucularım, yazılarımın bir çoğunda AKP iktidarını sert biçimde eleştirdiğimi bilirler. O çok eleştirdiğim iktidarın, öteden beri bu “yalancı” gazeteye karşı tutumunu hararetle takdir ediyorum. Bugüne kadar, bunların karşısına hep bir “musibet” in çıkmasını istemiştim, çıktı. Şükürler olsun ki, ahir ömrümde ve dünya gözüyle bunu gördüm. İktidarı, bu yönüyle çok, ama çok takdir ediyorum. Onlar ki, borularının ilanihaye öteceklerini sanmışlardı. Ama bu iktidar, bu gazetenin yalan ve zulüm saçan borularını tıkadı artık. Biliyorsunuz, vergi kaçırmakta mahir olan gazetenin sahibi, çok büyük para cezalarına çarptırıldı. Yalan haberleriyle ünlenen ve yıllardan beri bir silaha dönüştürülen bu gazeteye, iktidar gerekli dersi verdi, veriyor. Haddini bildirdi, bildiriyor. İktidar böylece, her gün bir yetim çocuğu giydiriyor ve sevindiriyor. Onlar da en sonunda, aradıkları belalarını buldular. Dilerim ki Allah da, bana ve nice masum insanlara zulmeden bu zalimlerin belalarını hep versin! |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.