|
||
TAYYİP BEY İN Hakaret Davaları | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Cumhurbaşkanı, öfke duyduklarına “hakaret etti” diyerek, dava açtırıyor. Yasaların, hakareti nasıl tanımladığına bakmıyor. Adil mahkemelere sözümüz yok, ama taraf tutan mahkemeler haksızlık yapıyor. Beşeri ilişkiler içinde, hiç kimsenin kimseye hakaret etmek gibi bir hakkı yok. İnsan onurunu inciten her söz ve eylem, hakaret anlamındadır. Hiç kimse bunu kabul edemez. Eden olursa, ya gücünün zayıflığından ya da nezaketinin ağır basmasındandır. Ceza yasası, hakareti suç saymış ve karşılığını ceza olarak tayin etmiştir. Aslında, hakaret soyut bir kavramdır. Yani, kimilerine göre ağır bir söz hakaret sayılmadığı gibi, kimilerine göre küçük bir şaka bile hakaret gibi algılanabilir ve kavga başlar. Ünlü hiciv ustası Neyzen Tevfik, yakası açık bir taşlamasında, İnsan oğlu tuhaftır, her lafı kaldırmaz, İ.ne dersen kızar, öpersen aldırmaz. Diye boşuna söylememiş. Mahkemelerde görülen öteki davaların yanında, hakaret davalarının da önemli bir yeri var. Özellikle basın yoluyla kendilerine hakaret edildiğini sananlar, genellikle soluğu mahkemede alıyorlar. Bu köşede yayınlanan kimi yazılarımdan ötürü, “hakarete uğradım.” diyerek, beni de dava edenler oldu. Ancak, hakarete uğramadıklarını, yargı onlara anlattı. Oysa, bu güne kadar hiç kimseyi haksız yere hedef almadığım gibi, hakaret etmek aklımın yakınından bile geçmedi. Ancak, anlayış ya da ifadeyi kavrama farkı kişiden kişiye değiştiği için, hakaret gibi algılayanlar oldu. SİYASİLERİN HAKARET DAVALARI Siyasi hayatı seçenler, eleştirilmeyi göze almak zorundalar. Onları eleştirmek, zaten demokrasinin gereğidir. Tek parti döneminde bile, İsmet İnönü hem CHP lideri, hem de Cumhurbaşkanı olarak çok eleştirilmişti. Kulakları biraz ağır işittiği için ona ”Sağır Sultan” diyenler oldu. “Atatürk’ün uşağı” diyenler oldu. Tuhaf ve çirkin karikatürleri çizildi. İnönü, hiç birine kızmadı. Bu karikatürlerin sergilerine gidip, çizenleri tebrik etti. Başını kaldırıp güldü. Celal Bayar’la, Adnan Menderes’in de pek çok karikatürü çizildi. Onu, hayvan kılığında çizenler oldu. Karikatürlerden başka, haklarında incitici ağır yazılar da yazıldı. Kimilerine göre bu yazılanlar düpedüz hakaretti, ama onlar hemen hiç birinden davacı olmadılar. Basından, en ağır darbeyi Süleyman Demirel yedi. Günaydın Gazetesi, 1967 yılında birinci sayfadan sür manşet haberinde, Nazmiye Hanımı, Ankara’da bir ayakkabıcı ile yakınlık kurmakla suçladı. Açık bir iftiraydı. Kadıncağızın, dolayısıyla Süleyman Demirel’in namusuna saldırdılar. Demirel, pek tabii ki davacı oldu. Gazete özür dileyince, olay kapandı. Çok sayıda eleştiriye uğradığı halde, bunları hakaret saymayıp gülüp geçen bir lider de Turgut Özal oldu. Onun da, çeşitli kılıklarda karikatürlerini çizdiler. Eşi ve çocukları hakkında ağır yazılar, suçlamalar ve hakaretler yaptılar. Özal, hepsini hoş karşıladı ve kimseyle mahkemelik olmadı. Özellikle, ANAP’ın son yıllarında Başbakanlık yapan Yıldırım Akbulut, bugünkü Ahmet Davutoğlu gibi, hep alay konusu yapıldı. Hakkında, üstelik incitici öyle benzetmeler yapıldı ki, Akbulut, hepsini hoş karşıladı ve hiç kimseyle mahkemelik olmadı. DAVUTOĞLU DA HOŞGÖRÜLÜ, AMA TAYYİP BEY ASLA! Bir yıldan beri Başbakanlık yapan Ahmet Davutoğlu için de pek çok incitici sözler söylendi, yazılar yazıldı, karikatürleri çizildi. Kendisine “Kukla Başbakan” dendi. “23 Nisan Başbakanı” dendi. “Tayyip Erdoğan’ın emir eri” dendi ve daha neler söylenmedi ve yazılmadı? Ahmet Davutoğlu, hiç birini ciddiye almadı. Hiç kimse hakkında dava açmadı ve hiç kimseyle kavga etmeye kalkmadı. Doğru olanı yaptı. Gel gelelim Tayyip Erdoğan, hiç birine benzemedi. Kendisini eleştirenlerin hemen hepsi için, “Hakaret etti. Hakaret ettiler ya da hakaret ediyorlar.” diyerek, avukatlarına hakaret davası açtırdı. Kimi davalar, suçlananlara ceza getirdiyse de, kimi cesur ve adil hakimler adaleti tecelli ettirdi ve suçlamaları kabul etmediler. Reddedilen davalar Tayyip Beyi kızdırsa da, adalet böyle gerektiriyordu. Daha bir hafta önce, bir şehit cenazesinde tepki veren gençlere bile “Cumhurbaşkanı’na hakaret edildi” iddiasıyla dava açıldı ve iki genç tutuklandı. Cumhurbaşkanlığı makamı, devletin en yüce makamıdır. Cumhur’un, yani halkın makamıdır. Ona hakaret gibi bir tavır düşünülemez. Ancak, makama saygı duyulurken, o makamı temsil edenlerin yanlışları bal gibi eleştirilir. İşte o gençler de, diğerleri de o makamı değil, o makamı temsil edeni eleştirmiş oluyorlar. Onları, o makama hakaret ettiler savıyla suçlamak, hele tutuklamak çok yanlış. Hoşgörü, fazilettir. Hoşgörü, yüceliktir. Hoşgörü, gönül zenginliğidir. Hoşgörü, insanın kendisine öz güvenidir. İnsan, hangi makam ve mevkide olursa olsun, hoşgörü denilen o güzellikten uzak olmamalıdır. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.