|
||
Toplumsal Dinamik ve Sosyal Değerler -2 | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Değerlerin Çeşitleri Değerlere ilişkin toplumca oluşturulan yargılar kategorik olarak ve karşıtlık şeklinde ikiye ayrılır. Şimdi bu genel açıklamaların ışığında değerleri sırayla ve tek tek ele alıp inceleyelim. Dini değerlerle ilgili yargılarda, bazı dinlerde daha altta başka derecelendirmeler olmakla birlikte onlara girmeden ifade edebiliriz ki yukarıda bahsettiğimiz kategorik ayrım “sevap-günah” biçimindedir. Tanrı veya din açısından örneğin insan davranışlarının bazıları yapıldığı zaman sevap, bazıları gerçekleştirilince de günah kazanılmış olur. Burada insan eylemlerini değerlendiren güç insanın, toplumun dışındadır, inanılan soyut bir tanrısal iradedir. Yani dinsel değerlendirmelerin arkasında Tanrı’nın otoritesi vardır. Dolayısıyla yaptırımı o belirler ve yargılamayı da o yapar. Böylece bireylerin davranışları üzerinde genel bir dinsel etkiden, bazen de baskıdan bahsedilse bile dinsel değerlendirme ve yaptırım doğrudan doğruya bireyle Tanrı arasındaki ilişkiye bağlıdır, araya başka bir otoritenin, kimsenin girmesi fiilen mümkün değildir. Dinsel inanışlarla ilgili ibadetlere, törenlere tarih içinde belirli ölçüde toplumsal müdahaleler olsa da dünyada din giderek bireyselleşmekte ve bireyler dinden kaynaklanan sosyal baskıları kabul etmemektedirler. Bu konu zamanla bireysel hak ve özgürlükler bağlamında değerlendirilmektedir. Böyle de olsa hâlen bütün toplumlarda sosyal değerler bakımından ve kategorik olarak insan davranışlarının dinsel açıdan değerlendirilmesi yapılmaktadır. Hele bazı toplumlarda dinsel değerler (ve onlardan kaynaklanan yargılamalar) eski ağırlıklarını korumakta ve diğer değerleri de kapsayacak biçimde varlıklarını sürdürmektedir. İkinci olarak ahlaki değerleri ele alalım. Ahlaki davranışlarla ilgili kategorik değerlendirme “iyi-kötü” biçimindedir. Ahlak açısından bazı davranışlar sonuçları itibariyle “iyi” olarak, bazı davranışlar da “kötü” olarak nitelendirilmiştir. Ahlakın arakasındaki otorite (kişiyi öyle davranmaya iten güç, müeyyide) bizzat toplumun otoritesidir, daha doğrusu toplum vicdanıdır. Ancak ahlakta bu toplum vicdanı bireyde içselleştirilince bireysel anlamda “vicdan” karşımıza çıkar. Bu bakımdan vicdan bireylerin kendilerindeki “iç ses”tir. Ahlakta esas ve son yargılamayı yapan bu bireysel vicdandır. Bu otorite bireyin dışında olmadığı, bireyin kendi içinde olduğu için, çok sübjektif olmasına karşılık, değer ve normlarda en etkili otorite-yaptırım bu bireysel vicdandır. Dışarıdaki otoritelerden (örneğin dini, hukuki) kaçmak, kurtulmak, onlardan af dilemek mümkündür de bireysel vicdanın yargılamasından kaçıp kurtulmak mümkün değildir. Bireysel davranışlar üzerinde en etkili olan değer ahlaktır. Dolayısıyla bir insan için en ağır ceza “vicdan azabı”dır. Toplumsal yaşamda ahlak bunun için çok önemlidir. Bu nedenle ahlaki değerlerdeki çözülme, diğer değerlerdeki çözülmelerden, çürümelerden daha tehlikeli olarak kabul edilir. Üçüncü olarak gelenek ve göreneklerle ilgili değerlerde insanın tutum ve davranışlarına ilişkin bahsettiğimiz ayrım toplumca “onaylanan, kabul gören-onaylanmayan, kabul edilmeyen” tavırlar biçimindedir. Gelenek ve görenekler (örf ve töreler de dâhil) bu gruba girenler içindeki belirli eylemlerimizi onaylamakta, hatta teşvik etmekte, bazılarını da onaylamamakta, kınamaktadır. Bu sosyal alışkanlıkların arkasında da doğrudan doğruya toplumun kendi otoritesi bulunmaktadır. Birey üzerinde etkili olan âdetlerin oluşturduğu bu genel baskı mekanizmasıdır. Misafirperverlik, düğün törenleri sırasında hediye alıp verme, kına gecesi düzenleme, gelinliğin genelde beyaz olması gibi uygulamalar geleneklere örnek teşkil eder. Giyinme, yemek yapma, beslenme, eğlenme gibi alanlarla ilgili olmak üzere birçok görenekten (âdet) bahsedebiliriz. Gelenekler, göreneklerin daha yaygın, köklü ve uzun süreli olanlarıdır. Hukuki değerlendirmede ise yasaların belirlediği davranışlara bağlı olarak olumlu tarafta bir “değer” yoktur, yani olumlu davranışlar ödüllendirilmez. Onun için hukuk tek yanlıdır. Dolayısıyla hukuk değerler ve normlar bakımından en zayıf (etkisi en az) olandır (Tanyol,1970: 79-86). Hukukta sadece negatif taraftaki davranışlarla ilgili olarak belirlenen “suç” ve ona yasaların biçtiği “ceza” vardır. Hukuki değer ve normların arkasında toplum adına somut olarak yasa yapan ve onları uygulayan devlet organları bulunmaktadır. Hukukun tek yanlılığı (olumlu davranışları ödüllendirmemesi) onun etkisini azaltan en önemli unsurdur. Bu bakımdan insanlar hukuk kurallarını çiğnemekten dolayı bir vicdan azabı çekmezler. Ancak bu noktada belirtilmeli ki, toplumlar uygarlaştıkça, geliştikçe geleneklere oranla hukuk kurallarının önemi, yaygınlığı artmaktadır. Hukuk kuralları diğer sosyal değerlere göre daha rasyonel bir nitelik taşırlar. Devam edecek. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.