|
||
Horoz ve Tilki Hikayesi! - 2 | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Yaşanan acı tecrübeler sonucunda, kendilerine sunulan imkân ve fırsatların hiçte akıl ettikleri gibi olmadığı ve akıl edemedikleri gibi olduğu anlaşılıncaya kadar iş işten çoktan geçmiş olur. Çünkü tilkinin mağarasının kapıları da, bir daha açılamayacak şekilde kapanmış olacaktır. Artık geriye dönüş yoktur, öğrenilmiş ve kabul edilmiş çaresizlik halkası bire bir herkesin boynuna geçirilmiştir. Belki de tuzağa düşürülen zavallılara bırakılan seçenek; yola döşenen daneleri yiyerek tüketilen çarelerden ümit tohumlarını bulmak ve onlar üzerinden düştükleri girdaptan olası çıkış çareleri üretmektir. Burada kolay yoktur ve zordan da öte zorlar vardır. En zor olanı da, üzerleri her an yeniden boyanıp cilalanan danelerin yenilmesiyle ortaya çıkan alışkanlıklardan kurtulmaktır. Çünkü tam tilkinin mağarasının ortasında mısır daneleri bittiğinden, her zamanki gibi, artık yenilecek bir şey kalmayacak ve yemeye alışan zavallıların yiyecekleri tek şey; kendi öz değerleri olacaktır. Orası bir can pazarıdır ve her tavuk/herkes kendi canının derdine düşmüş olacaktır ve yavaş yavaş suyu ısıtılan kazanın içerisine düşen kurbağalar misali hiç gözünü kırpmadan kendi canını kurtarmak için en yakınındakini dahi hiç akıl etmeden/gözünü kırpmadan harıl harıl yanan ateşlere harcayacaklardır. Kümesteki tavuklar gibi kendi sınırlarına hapsedilmiş, kişisel gelişimini tamamlayamamış bireylerden oluşan ve yığınlaşmış kalabalıklardan meydana gelen toplumlarda, elde edilecek kazanımların temelinde adaletin olmasını aramak, suyu kurumuş nehirde kürek çekmeye benzer. Olması gereken nehrin suyla buluşturulmasıdır. Ancak o zaman nehir içerisinde barındırdıkları ve üzerinde yol verdikleriyle kendisini ebediyen var edecektir. Bu varlık, tüm paydaşların kendi işlevsellikleri çerçevesinde var olmaları anlamına gelir. Aksi halde tilkinin mağarasına kadar giden darı yolları, yem yiyen tavuklarla dolup taşacaktır. Neresinden bakarsak bakalım, sistem böyle kurulmuş ve çalışmaya devam etmektedir. Geçmişten günümüze kadar inşa edilerek tüm insanlığa hiç ayırt etmeden yüzyıllarca hizmet veren Osmanlı Türk – İslâm medeniyeti yine aynı güçler tarafından zayıflatılarak devre dışı bırakıldıktan sonra, gelişen “Batı Medeniyeti” kendisini hep kazanan ve diğerlerini de hep kaybedenler şeklinde konumlandırıyor. Aklı ve idrakleri zorlayacak şekilde ortaya çıkan bu yapı, sürekli kendisinin yapılandırdığı düşmanlarının kazananı olmaktadır. Amerika’nın yapılandırdığı; “El Kaide” , sonuçta Amerika’nın kaybedenlerindendir. Batı güçleri, hep kendi yapılandırdıkları unsurların kazananları olmuşlardır. Bunun esas adı; risk yaratarak o riskleri yeniden satın almaktır. Kendilerini dünyanın sahibi ilan edenlerin en korktukları şey; günün birinde kaybeden konumuna düşerek yarattıkları kazanan ve güçlü olan algısının zaafa uğramasıdır. Onlar için de işte o noktadan geri dönmek ve eski konumu yakalamak oldukça zordur. Dolayısıyla onlar için gerekli olan, her geçen gün ilerde kendilerine karşı kaybedecek düşmanlar yaratılmasıdır. Onların amaçlarına hizmet etme noktasında dost veya düşman farkı yoktur. En yakın dost veya müttefiklerini bir anda düşman, en acımasız düşman ilan ettiklerini de en yakın dost ve müttefik sayabilirler. Günümüzün post modern Don Kişot’u olan Rahmetli Teyo Pehlivanın felsefesinde de bu yapılanmayı görebiliriz. Onun imkânsızı mümkün kılan felsefesinde de, kendi kurguladığı hayal dünyasında bir problem yaratır ve sonunda Teyo pehlivana o problemi çözdürerek kendi konumunu güçlendirir veya kabul edilen gücünü devamlı korur. Son dönemlerde ortaya çıkan IŞİD terör örgütüne de bu bakış açısıyla yaklaşılmalıdır. Bu coğrafyada Amerika; ortaya koyduğu tutum ve davranışlarıyla ötekileştirdiği İslâm dünyasını karalamak, olmadığı gibi kötü göstermek, kendi içerisinde birlik ve beraberlik ruhunu sabote etmek için sahte imajlarla yarattığı terörist kıyafetli temsilcilere her türlü teçhizat ve gösteriş desteği vermiştir. Zaten o bölgede bahsettiğim emperyal güçlerin onayı ve yine o güçlerin belirledikleri zaman dilimleri çerçevesinde destekleri olmadan böyle bir yapının ortaya çıkması olası değildir. Bu yapıya yüklenen İslâm dünyasını kötü temsil rolü zemin bularak batı dünyasında geliştirilen İslâmofobi algısı yerleştirildikten sonra, ikinci perde açılmış ve artık yaratılan naylon düşman yok edilerek hiçbir durumda alt edilemeyen bir güç gösterisi yapılacaktır. Böylece İslâm dünyasında mızrağa yumruk çekilmez, Amerika’ya rağmen hiçbir şey olmaz, Amerika olmadan biz bir şey yapamayız tükenmişliği sendromu gelişmeye başlar. Şimdilik bu perde açılmış ve salon seyircilerle dolmaya başlamıştır. Hiç vakit geçirmeden kendi gerçeklerimizi resmeden milli oyunlarımızı yazmak ve kendi tiyatrolarımızda sahnelemek ve o seyirciyi oralardan almak zorundayız. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.