İyi bir seçim analizi yapabilmek için o seçime girecek Parti’leri iyi tanımak, tabir yerinde ise hücrelerine, kılcal damarlarına kadar iyi bilmek gerekiyor. İyi analiz isabetli oy kullanmaya sebep olur. Uygar Dünya’nın vatandaşları oylarını duygularıyla, kimi dolduruşlarla değil; aklın yol göstericiliğinde ve elbette elde ettiği kimi verilerin ışığında oy kullanırlar.
Havaların ısınmasıyla birlikte, bölgemizde de siyaset çok heyecan yapmaya başladı. Tüm Türkiye genelinde olduğu gibi bölgemizde de siyaset her geçen gün ısınarak siyasetçiyi buram buram terlettiği enterasan günleri yaşamaktayız. Ekonominin başaşağı gittiği, hükümetlerin korkulu belası olan enflasyonun kontrolsüz yükseldiği, dahası çarşı-pazarın tenhalaşıp alış-verişin bıçak gibi kesildiği bu günlerde, muhalefet partileri önemli bir hamle yaparak seçim programlarını ekonomik vaatler üzerine oturttular. CHP’nin, MHP'nin, HDP'nin, Vatan Partisi’nin ve BDP’nin tahütlerini oldukça önemli buldum. CHP’nin açıkladığı program tam anlamıyla halka yönelik. Ayrıca CHP'nin ekonomik politikası tamamıyla vatandaşın yararına. Hal böyle olunca açığa düşen AK Parti oldu. Çünkü hayatın gerçekliğiyle bir alakası olmayan ve sırf Recep Tayyip Erdoğan’nin egosunu tatminine yönelik bir rejim değişikliğiyle halkın karşısına çıktılar. Kimileri buna 13 yıllık iktidar döneminin yorgunluğu ve ‘’doymuşluğu’’ diyebilir; kimileri ise "benim gibi", tüm kalelerin zapt edilmesinin verdiği bir güç sarhoşluğunun yarattığı futursuzluk!
AK Parti’nin tabanını oluşturan Milli Görüş geleneği bilindiği gibi ağırlıklı olarak yoksul kitllelerden oluşuyordu. Bu kitleler, sebze-meyvelerini pazarlardan ve havanın kararmasına yakın saatlerde satın almaya çalışırlardı. Giysi alışverişlerinı aldıkları yer, İstanbul’da yaşıyorlarsa Mahmutpaşa değişmez adresleriydi. Özellikle bayram öncesi bu gibi yerler de büyük izdihamlar yaşanırdı. Bir çok kentimizde de, aynı Mahmutpaşa gibi yerlerin en büyük ziyaretçileri yoksul muhafazakar yurttaşlardı. Bu durumun yani bu yoksulluğun hep sorumlusu olarak Cumhuriyet Rejimi’nin olduğu inandırıldı bu eğitimsiz ve yoksul kitlelere. Atatürk ve Devrimleri düşman belletildi. Dine sarıldı, sardırıldı her geçen günle insanlar... Dine sarıldıkça da kendin dinden olmayana kin duydu, diş biledi... Özellikle son yıllarda toplumda bir kutuplaşma oluştu. Bu kutuplaşmayı da mevcut olan iktidar becerdi. Daha önceki yıllarda böyle bir kutuplaşmanın olmadığı bir Türkiye vardı. Şimdi vatandaş birbirine bakarak, önce memleketini ve sonra da etkin kimliğini sorgulamaya başladı. Hal böyle olunca, ayrımcılık kaçınmaz oldu.
Sözü uzatmayalım, nihayetinde sizlerin de bildiği gibi AK Parti, 2002’de büyük çoğunlukla iktidarı ele geçirdi. Aslında AK Parti bir koalisyondu. Üstelik iki kanatlı bir koalisyondu. İçeride, Milli Görüşçüler, Gülenciler, küçük tarikatlar. Kendini satışa çıkarmış Liberaller, sol dönekler, sağ dönekler, vs. İdi. Dışarı da ise, Bu yapının en büyük emek vereni ABD ve AB Ülkeleriydi. Dışardakilerin amacı, Türkiye’nin bağımsızlığını ortadan kaldırmak, çeşitli parçalara bölerek etkisiz hale getirmek "özellikle Ortadoğu Bölgesi’nde" ile sıcak savaşlarda kullanabileceği bir ‘’lejyoner Ülkeler’’ yaratmaktı. İçerdeki ortaklığın dinci kanadının hedefi belliydi, Atatürk ve Devrimleri’ne ait ne varsa onların izlerini silerek ortadan kaldırmaktı. Ayrıca kendilerine direnenleri de bir böcek gibi acımadan ezmekti! Hatırlayanlarınız vardır. 12 Eylül’de faşist bir darbe yaptıklarında, ABD Büyükelçisi’nce Beyazsaray’a ‘’bizim çocuklar başardı’’ mesajının çekildiği günler unutulmadı. İçerde ki birliktelikten ‘’dönekler’’ taifesinin amacı belliydi. Onlar ‘’cukka’’ peşindeydiler. Kim yüksek fiyat verirse onun kollarına atmaya hazırlardı! Zaten onları da tanıyorsunuzdur.
İşte tam bu nokta da tarihte onca örneğine tanık olunan bir şey oldu. Zirve de tek kalmak ve o devasa güce tek başına sahip olmak isteği, o büyük kavgayı başlattı. Zirvenin içerde ki iki ortağının arası 17-24 Aralık operasyonu ile bozuldu. Ortaklardan Gülen kanadı, Tayyipçiler kanadına kazık atıp iktidarı tümden ele geçirmek istediler. Paşaları kulaklarından tutup içeri atarken kimsenin gıkını çıkaramaması, bu kumpasçı tarikata büyük cesaret vermişti. Ancak Erdoğan'ın da aynı yolun yolcusu olduğunu unuttular. Onların her türlü değerler yargısından uzak yöntemlerini en az onlar kadar bildiğini... Merhamet ve vicdan duygusunda onlardan hiç de aşağı kalmadığını ve kalmayacağını...
Karşı hamle sert oldu ve bir anda Fethulah Gülen, ‘’Muhterem Hocaefendi’den, ‘’ Fethullah Terör Örgütü’nün Lideri’’ konumuna getirildi. Sonra da emniyette ve yargıda temizlik başladı. Artık İç koalisyon bitmiş, tüm unsurlar temizlemeye başladı ve halen devam etmektedir...
|