|
||
Kucağa Oturmak ! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Biri Başbakan Yardımcısı, öteki Başkent’in Belediye Başkanı. İkisi de aynı partinin, üstelik iktidar partisinin adamları. Birbirlerine, ağızlarına geleni söylüyorlar. Biri Türkiye’yi, öteki Ankara’yı yönetiyor. Hep, gençlik günlerimi hatırlıyorum. Özellikle Çadır Tiyatroları’ndaki sahnelerde dans eden üryan dansözler, bazen seyircilerin arasına dalar ve gözüne kestirdiği erkeğin kucağına otururlardı. Kadın oturmakla kalmaz, bir güzel adamın boynuna da sarılırdı. Adamcağızsa, mahcubiyetinden kızarır ve biran önce dansözün kucağından kalkmasını beklerdi. “Kucağa oturmak” deyince, insanın aklına bu örnek gelse de, onun çok daha derin anlamı var. Mesela, birilerine teslim olmak. Birilerinden bir şeyler beklemek. Birilerine yalakalık yapmak, Şahsiyetini, birilerinin keyfine feda etmek, birileri için kişiliksiz davranmak, utanmadan, yüzü kızarmadan hareket etmek ve daha neler neler. Eskilere göre, bir kişinin ağzından çıkan sözü tartarak ve nereye gideceğini düşünerek söylemesi, edebin ilk şartıdır. Ancak, gelin görün ki siyaset insanın gözünü karartınca, adam babasını bile dinlemiyor. Edepmiş, kuralmış, utanmakmış, tedbirmiş, dikkatmiş, aklının kenarından bile geçmiyor. BÜLENT ARINÇ KONUŞUYOR Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ince ruhlu bir adam. Eğer rol yapmıyorsa, çabucak duygulanıyor ve gözyaşlarını tutamıyor. O sebeple, kendisine “Ağlamaktan sorumlu Bakan” deniyor. O duygulu adam, artık seçilemeyeceğini anlayınca, liderine karşı biriktirdiği öfkesini üç gün önce “lisan-ı münasiple” (uygun bir dille) söyledi durdu. Hem de bunu, hükümet sözcüsü olarak yaptı. Yalakaların egemen olduğu partisinin Ankara Belediye Başkanı, durduk yere ve üstüne farz olmadığı halde, ağır sözlerle ona cevap verdi. Arınç, hiç sessiz kalır mı? Aldı sazı eline. Gökçek için, ağzına geleni söyledi. Söylediklerinin hiç biri, yalanır yutulur cinsten değildi. En önemli sözü, “Fethullah’çıların kucağına oturdun.” oldu. Aklıma hemen, kucağa oturan o dansözler geldi. Arınç devam etti. “Ankara’yı onlara parsel palsel sattın. Senin 100 tane katakullin var” dedi. Ve, daha pek çok ağır sözler söyledi. “Bunları, 8 Haziran da, yani seçimden hemen sonra açıklayacağım.” diyerek sözünü bağladı. Ve, bütün sesler kesildi. Neden şimdi açıklamadığını ise, bilen çıkmadı. Değerli okuyucularım, bu rezalete karşı hiçbir şeyin yapılacağı ve sonunda açıklanacağı filan yok. Sorunu, kendi aralarında hallettiler bile. Melih Gökçek, “Ben, artık hiç konuşmayacağım” dedi. Bülent Arınç da, zaten sesini kesti. Her halde, benim bu yazımla birlikte, konu kapandı bile. İşte, 13 yıldan beri Türkiye’yi bu insanlar ve bu kafalar yönetti ve yönetiyor. 7 Haziran seçimlerinden sonra da yönetmeye devam ederlerse, her yol onlara helal olsun. Böylece, onlar Mevla’sını (!) biz de bir kere daha belamızı bulmuş oluruz. *** Şu Ukrayna’ya Bakın! Ukrayna Başbakanı, Mecliste Bakanlar Kurulu toplantısı yapıyor. Bir anda konuyu değiştirip, “Arkadaşlar, şimdi içeriye Polisler girecek ve iki Bakanımızı alıp götürecekler.” diyor. Kapı açılıyor. İçeriye giren Polisler, Acil İşler Bakanı ile Yardımcısı’nın kollarını kelepçeleyip, alıp götürüyorlar. Suçları, yolsuzluk yapmak. Demek ki, Acil İşler Bakanı’nın ilk işi, “Acilen Yolsuzluk Yapmak” mış. Haberi televizyondan izlerken, bizim Bakanlar Kurulu aklıma geldi. 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu’ndan sonra toplanan Bakanlar Kurulu’nun odasına Polisler giriyor. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ve Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın kollarına kelepçeleri takıp, götürüyorlar. Değerli okuyucularım; gerçeği bırakın; insan bunu rüyasında bile görse, onun mutluluğu yeter. Ama, neredeee ? |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.