301 Moved Permanently

Moved Permanently

The document has moved here.

Haber Detayı
05 Mart 2015 - Perşembe 22:56 Bu haber 1162 kez okundu
 
Hüseyin Çelik e Neden Kindar ım
Köşe Yazıları Haberi


        Geçen hafta Cuma günü bu köşede yayınlanan “Kindar mısınız?” başlıklı yazımı okuyan meraklı hemşerilerim; “Eski Milli Eğitim Bakanı İbrahim Öktem’e olan öfkenizi anladık da, aynı kin Hüseyin Çelik’e neden?” diye soruyorlar. “Kindar” biri olmadığımı tekrarlayarak, size Hüseyin Çelik Olayı’nı da anlatayım.

        Bu köşeyi izleyen okuyucularım bilirler ki, hiç kimseye bağlı ve bağımlı kalmadan ve tamamen gerçekleri yansıtan “dobra dobra” yazılarla okuyucularımın karşısına çıkıyorum. Bu yazım da, işte onlardan biri.

      Önce, kimdir bu Hüseyin Çelik? 1959 Van doğumlu. Edebiyat tahsil etmiş ve Üniversitede Doçentlik unvanı almış, ama daha ileriye gidememiş.

       Gidemeyince, 1990’lı yıllarda, şansını politikada denemek istemiş ve Doğru Yol Partisi’ne girmiş. Bu partide bir koltuk kapamayınca da, partisine olan sadakatinden kopup, yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçmiş.

      Parti, ilk seçimde iktidar olunca, ‘akademik kariyeri var’ denilerek Milli Eğitim Bakanı yapılmış.

     Bakan olduğunda, ilk iş olarak okullarda ders kitaplarının yerini alan ve bir ticari meta haline getirilen “Ünite Dergileri”ni kaldırmayı istemesi üzerine, son derece doğru bir iş yaptığını düşündüm. Cumhuriyet Gazetesi’nin ikinci sayfasında, yarım sayfayı geçen ve onu destekleyen bir yazı yazdım.

     Dergi sahiplerinin büyük tepkisini almama rağmen, eğitim çevreleri yazımı ilgiyle okudular ve hararetle tasvip ettiler. Kendisinin de, pek hoşnut olduğunu öğrendim.

     Bakan Hüseyin Çelik’in bir “Laf ebesi” olduğunu anlayamadan, yaptığı ya da yapmak istediği icraatına dair beyanlarını hep destekledim. Muhtelif ulusal gazetelerde yazdığım eğitim yazılarında da, onun bir “nankör” olduğunu bilemeden, “Marifet, iltifata tabidir.” diyerek, ona hep arka çıktım.

                        İKTİDARIN BÜYÜK DERDİ, “İMAM HATİP MESELESİ”

     Hüseyin Çelik’in Bakanlığı döneminde, iktidarın en büyük derdi İmam Hatip Liseleri olmuştu. Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), bu okul öğrencilerinin Üniversiteye girişteki katsayılarını düşürmüş, öteki lise mezunlarına kıyasla onlara büyük haksızlık yapmıştı.

     İktidar, bağımsız olan YÖK’e bir türlü sözünü geçiremiyor ve bu haksızlığı bir türlü düzeltemiyordu.

     İlahiyatçı olmamakla birlikte, bu okullarda yıllarca ders verdiğim için, yapılan haksızlığı yakından biliyordum.

     YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç, İstanbul Milli Eğitim Müdürü olduğum dönemde Galatasaray Lisesi Müdürü’ydü. Yani, emrimde çalışıyordu. Ona da bir mektup yazıp, bu haksızlığı ortadan kaldırmalarını istedim.

     Bir “Zulüm” haline getirilen bu haksızlığın düzeltilmesi için Sabah Gazetesi’nde de “İmam Hatip Liseleri Meselesi” diye, özlü bir yazı yazdım. İnternet’te hala dolaştırılan bu yazı, hemen bütün çevrelerce çok beğenildi. Milli Eğitim Bakanlığı, bu okullarda yıllarca çalışmış ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış bir kişinin kaleminden çıkmış olan bu yazıyı referans yapıp, Yüksek Öğretim Kurulu’na bir kanıt olarak gönderdi.

     Kimi İmam Hatip Liseleri de, yazıyı duvar panolarına ya da çerçeveleterek Müdür odalarına astılar.

                                       BAKANLIK MÜSTEŞARI ARIYOR

      Yazı yayınlandıktan hemen sonra, halen iktidar partisinin Milletvekili olan dönemin Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Necat Birinci aradı.

      Yazıyı pek beğendiklerini, bu konu için referans yapacaklarını ve Ankara’ya geldiğimde mutlaka benimle görüşmek ve tanışmak istediğini söyledi.

      Necat Birinci, bu Bakanlıkta şimdiye kadar görev yapan en başarılı Müsteşarlardan biriydi. Akademik kariyeri Bakan Çelik’in üstündeydi, ama siyasetin cilvesi onu bir kademe aşağıda görev yaptırıyordu.

       Başka bir maksatla Ankara’ya yaptığım bir ziyarette, Bakanlığa ve Müsteşar’a da uğradım.

      Müsteşar; başarılı olduğu kadar akıllı, bilgili ve nazik bir insandı. Beni, ilgiyle ve saygıyla karşıladı. Övgülerde bulundu. Geçmişe ve geleceğe dair sıcak bir sohbette bulunduk.

      Emekli olduğumu bildiği halde, iltifat edip; “Daha gençsiniz, yeniden görev almak istemez misiniz?” diye sordu. Ve, ekledi, “İstanbul’da çalıştınız. İstanbul’un dışında hangi vilayeti isterseniz, sizi oraya tekrar Milli Eğitim Müdürü yapalım.” dedi.

      Bu ülkeye, tam 35 yıl hizmet etmiştim. Emekliliğe de alıştığım için, yeniden görev almayı istemiyordum. Lakin, aklıma başka bir şey geldi.

                    UĞRADIĞIM HAKSIZLIĞI YENDİĞİMİ, ANLATABİLİRDİM

       Bu sütunlarda, daha önce de birkaç defa yazdığım gibi, İstanbul Milli Eğitim Müdürü’yken, kimi kanunsuz isteklerine karşı koyduğum için,  megaloman yalancı bir gazetenin saldırısına uğramış, yargı da bu gazeteye teslim olunca, büyük bir haksızlık yaşamıştım.

        İşte, o yıllarda açtığım karşı davaları kazanmış ve bütün “memnu haklarımı” geri almıştım. Yargı kararıyla “Sabıka kaydım silinmiş” ve yargının bütün bu durumu belgeleyen kararı, Resmi Gazete’nin 11 Ağustos 2002 günlü nüshasında yayınlanmış, medyada da haber olmuştu.

       Müsteşar’ın teklifini kabul edip, kısa süreliğine yeniden görev alır ve bu durumu, daha kolay bir yolla kamuoyuna anlatma imkanım olurdu.

      Bütün belgeleri bir dosya yapıp, Müsteşara gönderdim. Ne var ki, Bursa ya da Balıkesir Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atanmama, Milli Eğitim Bakanı olan bu zat, onay vermedi.

      Mühür onun elindeydi, Süleyman da o’ydu. Ben, hiç üstelemedim ve üzülmedim. Çünkü, yeniden görev almak gibi bir düşüncem zaten yoktu. Sadece, bir haksızlıktan yargı kararıyla kurtulduğumu anlatmak için bu bir vasıta, bir  fırsat olacaktı.

      Müsteşar Beyse, pek üzüldü. O da biliyordu ki, Hüseyin Çelik’in bu inadıyla,  yeniden bir haksızlığa uğramış oluyordum.

                       HÜSEYİN ÇELİK, “NURCU VE PARALELCİ” ÇIKTI

     Edindiğim bilgiye göre, beni kabule yanaşmayan ve telefonuma da çıkmayan Hüseyin Çelik, hakkımda “Nurcuların ve paralelcilerin karşıtı olduğum” bilgisini alıp, atanmama karşı çıkmıştı.  Oysa, “ne öyle, ne de böyle” bir temayülüm yoktu ve hiç de olmadı. 17-25 Aralık Operasyonları’ndan sonra görüldü ki, meğer kendisi tam bir “Nurcu ve Paralelci” ymiş.

     Hüseyin Çelik, bana yaptığı bu haksızlığın, kısa süre sonra bedelini ödedi. Önce, Bakanlık koltuğunu kaybetti. Çünkü, bu koltukta hiç, ama hiç başarılı olamadı. Cumhuriyet döneminin en başarısız Milli Eğitim Bakanı olarak, eğitim tarihine geçti.

    Öğrencilere ücretsiz kitap uygulamasında, kitap tüccarları ile kişisel ve çıkara dayanan pazarlıklar yaptığı hep söylendi, durdu. Yıllarca tanıdığım kitap yayıncıları, onun hakkında öyle ilginç ve çirkin iddialarda bulundular ki, burada hangisini anlatayım?

    Bakanlıktan ayrıldıktan sonra Hükümet Sözcüsü olarak da hep “antipati” topladı. “Sivri dilli” olarak tanındı. Önüne geleni suçladı ve hakarete varan sözler söyledi. Hakkında dava açılmadıysa da, muhatapları iktidarla ters düşmemek için açmadılar.

                                       TAKKE DÜŞTÜ, KEL GÖRÜNDÜ

     Hüseyin Çelik’in, son “Cemaat Operasyonu” ile koyu ve sadık bir Cemaat yanlısı olduğu anlaşılınca, önce “Hükümet Sözcülüğü”nden, daha sonra da “Parti Sözcülüğü”nden alındı. Ve, nesebi belli olmayan bir bebek gibi, sokağın ortasına bırakılıverdi.

     Değerli okuyucularım; “Kindar mısınız?” başlıklı o yazımda, başka bir Milli Eğitim Bakanı’yla tam 50 yıl önce yaşadığım bir olayı anlatmış, ancak eski Bakan İbrahim Öktem’in beni ziyaret edip pişmanlık göstermesi üzerine, ona olan kin’im ortadan kalkmıştı. Kaldırdığım adını da, tekrar eski okuluna vermiştim.

     Yine o yazımda, Hüseyin Çelik’ten başka hiç kimseye karşı bir kin ya da öfke içinde olmadığımı belirtmiştim. İşte, onun sebebini de yukarıda anlatmaya çalıştım.

      Rahmetli Bülent Ecevit’in dediği gibi; “Kin, insan yüreğine büyük bir yüktür.” Ben, kin ve öfke üzerine oluşabilen bütün yükleri sırtımdan attım. Bundan sonra da, asla taşımak istemiyorum. Ancak, ahir ömrümde Hüseyin Çelik’in yüzünü de, bir daha görmek istemiyorum.

     “Bu öfkenin, sonu yok mu?” derseniz,  Hüseyin Çelik’e duyduğum “kin ve öfke”yi, musalla taşı’nda bırakmak niyetindeyim.

 

 

 

Kaynak: (İHA) - İhlas Haber Ajansı Editör:
 
Etiketler:
Yorumlar
Saray Gözlem Gazetesi
Ulusal Gazeteler
Alıntı Yazarlar
Tekirdağ

Güncelleme: 25.11.2024
Bugün
5 - 9
Salı
7 - 10
Çarşamba
6 - 10
Tekirdağ

Güncelleme: 24.11.2024
İmsak
06:31
Sabah
08:01
Öğle
13:02
İkindi
15:30
Akşam
17:52
Yatsı
19:17
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
1
Galatasaray
34
33
0
1
11
12
2
Fenerbahçe
29
33
1
2
9
12
3
Samsunspor
26
25
3
2
8
13
4
Beşiktaş
24
21
2
3
7
12
5
Eyüpspor
22
19
3
4
6
13
6
Göztepe
18
20
4
3
5
12
7
Sivasspor
18
17
5
3
5
13
8
Başakşehir
16
17
4
4
4
12
9
Rizespor
16
12
6
1
5
12
10
Gaziantep FK
15
18
5
3
4
12
11
Kasımpasa
15
16
4
6
3
13
12
Konyaspor
15
15
6
3
4
13
13
Antalyaspor
14
15
6
2
4
12
14
Kayserispor
12
13
4
6
2
12
15
Trabzonspor
12
12
3
6
2
11
16
Alanyaspor
11
10
5
5
2
12
17
Bodrumspor
11
10
8
2
3
13
18
Hatayspor
7
11
7
4
1
12
19
A.Demirspor
2
9
9
2
0
11
Nöbetçi Eczane


Nöbetçi eczanlerle ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayın.

Arşiv Arama
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı