|
||
Kına Yaksınlar ! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Başbakan’a, bir kilo kına gönderdi. Hakkında, hakaret davası açtılar. Kınayı gönderen “şehit babası”ydı, beraat etti. Hakaret etmek, aklımın kenarından bile geçmez, ama kınayı hak ediyorlar. Eşkıya, kırsaldaki adamın evini basıyor. “Dağdan geldik, açız. Bize bir tavuk ver de, karnımızı doyuralım.” diyor. Adam, eve girip babasına danışıyor. Babası, ”Sakın verme” diyor, ama bir tavuktan ne çıkar diyen oğlu, babasından gizlice tavuğu veriyor. Eşkiya, bir hafta sonra tekrar geliyor ve bir koyun istiyor. Oğul, başından savmak için, babasına danışmadan koyunu da veriyor. Eşkiya, bir hafta sonra yeniden geliyor ve bir deve istiyor. “Epey deve’m var.” diyen oğul, yine babasından gizlice devenin birini veriyor. Oğul, “Artık kurtuldum.” derken, bir süre sonra eşkıya’yı yine karşısında buluyor. Ve, eşkıya bu defa; “Karını ver.” diyor. Adam, “Bir dakika” deyip, babasına koşuyor ve olanları anlatıyor. Tecrübeli babanın cevabı kısa oluyor ve baba; “Ey oğul, baştan o tavuğu vermeyecektin.” diyor. PKK, TERÖRE İŞTE BÖYLE BAŞLADI Örgütlendiği 1984 yılından, liderinin yakalandığı 1999 yılına kadar binlerce cana kıydı. Ancak, sadece “Kürt halkının, çıkarını koruyorum.” mealindeki söylemi ile eylem yaptı. Özgürlük ya da bağımsız bir Kürdistan devleti kurmak gibi, aleni bir niyeti ve isteği yoktu. Liderinin yakalanıp yargılanmasından ve ölüme mahkum edilmesinden sonra, “Bu beladan, nihayet kurtulduk.” derken, devleti yönetenlerin önce basiretsizliği, daha sonra da acizliği ve korkaklığı ve nihayet iktidarda kalma arzuları, bizi bugünlere getirdi. Eşkıya’nın, önce tavuk istemesi gibi, biz de önce idamın kaldırılması isteğini yerine getirdik. Avrupa Birliği Uyum Yasaları dediler. Eşkıya’nın koyun istemesi gibi, ana dillerinde konuşmadan tutun da, yazma, çizme, şarkı söyleme serbestliğinden başka, bu dilde yayın yapan resmi bir televizyon kanalı bile açtık. Sıra, deve’ye geldi. Örgütle, müzakere masasına oturduk. Liderinin, örgütüne mesaj göndermesi için postacılık yaptık. Çadır mahkemeleri kurup, cana kastedenleri serbest bıraktık. Çözüm süreci deyip, kellerin saçına özenip, akil adamlar icat ettik. Bölücübaşı’na, cezasını çektiği mahalde lüks barınma imkanları sağladık. Yetmedi, yoğunlaştıkları yurt köşesinde devletin okullarını yakmalarına, yol kesmelerine, Atatürk heykellerine ve bayrağımıza saldırmalarına, yakmalarına, yıkmalarına karşı asker ve öteki kolluk kuvvetlerini frenleyip, olaylara hep seyirci kaldık. Yetmedi, verilen tavizleri yasal kılıfa sokmak için, onların istediği kanunu çıkardık. Ve sıra, eşkıya’nın; “Karını, yani namusunu da ver.” dediği noktaya geldik. Şimdi, özgürlük adı altında, bu ülkeden kopmak, toprak koparmak ve bu topraklar üzerinde ayrı bir devlet kurmak istiyorlar. Bu aziz vatan, bizim namusumuzdur. Bu şanlı Bayrak, bizim onurumuz, gururumuzdur.Yüce Atatürk, bizim kurucumuz, kurtarıcımız ve velinimetimizdir. Biz, savaş kaybetmedik ki. Biz, savaş kaybeden bir taraf gibi, bir sulh masasına oturmadık ki. Biz; kimsenin karşısında beyaz teslim bayrağı çekmedik ki. NATO’nun en güçlü Ordusu olan bu Ordu’yu biz, milli bayramlarda tören kıtası olsunlar diye beslemiyoruz ki. Polis teşkilatımızı, rantçıların katlettiği yeşil alanları korumak isteyen halkın üstüne yürüsünler diye kurmadık ki. Bizim bu derdimiz bize yeterken, bir de Ortadoğu bataklığında bizim işimiz ne? Değerli okuyucularım; İşte, eşkıya’nın istediği o tavuğu vermeyecektik. 15 yıl önce elimize geçen fırsatı iyi kullanıp, düşmanımızı azdırmayacak ve böylece bugünlere gelmeyecektik. Bu durumdan hala hoşnut olanlar varsa, kına bulmak kolay. İstedikleri kadar göndeririz. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.