Türkiye'de orta sınıfın teşekkülü yönündeki köklü sosyal gelişmeleri ancak demokrasi ile birlikte gerçekleşebilir. Oysa halen orta sınıfta demokrasi anlayışı oturmadığı gibi, demokrasi sadece halkın iradesi olan sandık olarak algılanmaktadır. Hal böyle olunca demokrasi kültürünün algılanmamışlığı da ortada. Demokrasi, sivil topluma geniş bir dinamizm ve gelişme alanı açtığı için, artık sadece insan onurunun bir parçası değil, aynı zamanda milletlerin gelişip güçlenmesinin vazgeçilmez bir şartı olmuştur. Günümüz demokrasisi, sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. İnsan yaşamında hiçbir şey zorla olmadığına göre demokrasi ise hiç zoraki ile olunmaz.
Demokrasi orta sınıf gerektiren bir yönetim biçimidir. Demokrasi; Gerekçe’de halk anlamına gelen demos ve iktidar anlamına gelen kratos kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş bir terimdir. Böylece demokrasinin kelime anlamı halk iktidarı, halkın yönetimi veya halkın kendi kendini yönetmesi şeklinde özetlenebilir. Ancak şu da bir gerçek ki demokrasinin etimolojik bu anlamı dışında üzerinde mutabık olunulan her hangi başka bir anlamı da yoktur. Demokrasinin genel kabul görmüş bir tanımı olmamakla beraber, yapılan tanımlardan da istifade ile bir kısım temel ve vazgeçilmez niteliklerini ortaya koyabiliriz. Bir rejimin demokratik olup olmadığı, bu nitelikleri taşıyıp taşımadığına göre anlaşılabilir. Bugün şekil olarak demokratik olan ve olmayan yönetimler arasında çok fark yoktur. Anayasa, meclis, parti, seçim vs. çoğu dikta rejimlerinde de vardır. Batı demokrasilerini diğer rejimlerden ayırmaya çalışsak ve onların şeklini esas alsak, şeklen aynı, fakat muhteva olarak demokrasi ile ilgisi olmayan veya en azından beklenen fonksiyonları yerine getiremeyen rejimlerle karşılaşmamız mümkün olduğundan, maksat bakımından bize fayda sağlamayacaktır. Bunun için demokrasi ile sağlanan şeyin ne olduğuna bakarak, şekli bir tarafa bırakacağız. ABD'nin ve diğer demokratik ülkelerin dünya çapında demokrasiyi teşvik etmesi doğru ve iyi; fakat, bunu ancak istikrarlı demokrasiler inşa etmenin uzun bir süreç olduğunu teslim ederek yapabilirler. Dış güçler demokrasi konusunda cesaret verebilir ama onu dayatamazlar. Bombalar ve işgaller de demokrasi inşasını hızlandırmaz. Dış güçlerin otoriter bir ülkeyi demokratikleştirmek konusunda yapabileceği tek katkı, bir orta sınıfın ortaya çıkmasını teşvik etmektir. Ticaret, siyasi ilişkiler ve kültürel alışveriş, ülkeleri özgürlüğe yaklaştırır. Bu yöntem zaman alsa da, Güney Kore'den Güney Afrika'ya kadar çeşitli yerlerde umut vaat eden demokrasiler inşa etti. Seçimler, Irak ve Gazze'deki gibi demokrasinin altını oyacak türden sonuçlar yaratan hızlı 'çözüm'ler olabilir. Hani derler ya zorlama ile yapılan demokrasi demokrasi değildir. Sen demokrasiye gelmezsen demokrasi sana gelir anlayışı vardır. Emperyalist güçleri bunu çok iyi kullanırlar. Gittikleri yerlere "demokrasi getireceğiz" diye ancak başaramazlar. Bir diğer açıdan bakarsak, totaliter rejimler de başvurur. Adayları halk belirlemez. Siyasi partiler "kalas"ı aday gösterse, seçmen yine oy atıyor. Parti gözetmeksizin birçok seçmen "koyun"dur. Eee zaten sandık fetişizmi de var. Demokrasi olmuş araç. Hala milli irade, millet ne derse o olur diye mavra atılıyor. Milli irade kavramı bile sakat ve saçma bir şey. Oy atılırken irade gösterilmez tercih yapılır. Blok maddeler halinde yapılan referandumlar ve 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi de buna dahil. Bu üç adaydan hangisi milleti temsil ediyor? Hangisiyle menfaatin varsa veya hangisi ötekilere nazaran biraz daha seviyorsan O'na oy atmak (kimden nefret ediyorsan ötekine oy atmak) şeklinde gerçekleşen demokrasi şöleni geçiniz bunları. Avantanıza bakadurun siz!
|