Türkiye,şimdi o günleri yaşıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin üstünden tam 10 gün geçti. İlk defa halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan, Anayasa’ya da, yasalara da meydan okuyor.

         Bilgi ve iletişim çağının gereği olarak, seçimin sonucu sandıklar açıldıktan bir saat sonra belli oldu. Ve, Tayyip Erdoğan Türkiye’nin 12’nci Cumhurbaşkanı seçildi.

        Tarafsız olması ve tarafsız davranması gereken, ancak halkın üzerinde şüphe uyandıran Yüksek Seçim Kurulu, sonuçları ilan etti. Seçim Mazbatası’nı, Tayyip Bey’in Ressamına yazdırdıktan sonra çerçeveletip, TBMM Başkanı’na teslim etti.

Anayasa’nın hükmü açık. Anayasa; “Cumhurbaşkanı seçilen kişi, varsa eski görevinden ayrılır. Milletvekili ise, Milletvekilliği düşer. Partili ise, partisiyle ilişiği kesilir.”diyor.

     Ne zaman? Seçildikten hemen sonra.

Oysa, Tayyip Bey görevinden ayrılmıyor, Başbakanlığa kaldığı yerden devam ediyor. Karar veriyor, kararlara ve kararnamelere imza atıyor. Başbakan’ın bütün yetkilerini kullanmaya devam ediyor.

    Milletvekilliği düşmesine rağmen, Milletvekiliymiş gibi Başbakanlığını sürdürüyor.

     Partisiyle ilişiğini, hiç kesmiyor. Parti toplantıları düzenliyor, Partinin Başkanı gibi hareket ediyor. Ve nihayet, 27 Ağustos 2014 günü yapacakları Kongreye de partili Milletvekili, Genel Başkan ve Başbakan olarak katılmayı planlıyor.

Ve, bu sebeple Tayyip Bey, seçimin sonucunu, Başbakanlığa bağlı olarak yayın yapan Resmi Gazete’de yayınlatmıyor.

 Değerli okuyucularım; Bunların hiç birinin bizim hukuk sistemimizde ve Anayasa’mızda yeri yok.

      Geçmişte de, böyle bir garabet, bu denli bir hukuk tanımazlık yaşanmadı.Yapılan açıklamalara göre, demokrasiyi benimsemiş dünyanın hiçbir ülkesinde de, böyle bir durum şimdiye kadar hiç yaşanmamış.

     Tayyip Bey, “Nasıl olsa, Cumhurbaşkanlığı görevine başladıktan sonra, bana hiçbir şey sorulamayacak.” Diyor, ama o görev de bir gün elbet bitecek.

    Rahmetli Adnan Menderes’in de, bu kadar olmasa da “kanun tanımaz” halleri vardı. Kurduğu Tahkikat Komisyonu’ndan tutun da, İsmet Paşa’nın canının kastına kadar hukuk tanımayan davranışları olmuştu.

    İsmet Paşa ona, “Gün gelir, seni ben bile kurtaramam.” demişti.

   Nitekim öyle oldu. İdam hükmünün uygulanmaması için İsmet Paşa çok uğraştı. “Onu, idam etmeyin.” Diyerek, askerlere adeta yalvardı. Ancak, daha önce dediği gibi, onu İsmet Paşa bile kurtaramadı.

 ADLİ YIL’IN AÇILIŞINDA NELER OLACAK?

    Şu sırada, Adli Tatil’deyiz. Önümüzdeki ay başında, yeni Adli Yıl açılacak.Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Yargıtay’da açılış töreni yapılacak.

   1943 yılından beri sürdürülen geleneğe göre, törende Yargıyı temsil eden Yargıtay Başkanı’ndan sonra, savunmayı temsil eden Türkiye Barolar Birliği Başkanı konuşuyor.

   Yıllardan beri, her iki konuşmacının söyledikleri merak ediliyor ve dikkatle dinleniyor.

    Yakın geçmişte, Danıştay’daki bir törende Barolar Birliği Başkanı’nın sözlerine kızan ve Cumhurbaşkanı ile Danıştay Başkanını da peşine takıp salonu terk eden Tayyip Bey, “Barolar Birliği Başkanı konuşursa, Adli Yıl’ın açılışına gelmem.” Diyor.

     Cumhurbaşkanı gelmese de olur, ama Barolar Birliği Başkanı konuşmazsa asla olmaz.

     Bu olup bitenleri, Başbakan’ın her zamanki tavrına bağlayabiliriz. Ancak, programı hazırlayan ve toplantıya ev sahipliği yapan Yargıtay Başkanı’nın Tayyip Bey’in bu tavrını önemseyip; “Bu durumu, Başkanlar Kurulu’na götüreceğim.” Demesi, tam bir hukuk skandalıdır.

Çünkü, böyle bir durum şimdiye kadar hiç yaşanmadığı gibi, Başbakan ya da Cumhurbaşkanı istemedi diye, bir teamül ortadan kaldırılamaz. Hukuk düzeni, bazı kişilerin keyfine göre çalıştırılamaz.

Doğrusu ben, şimdi ne olacağını ve Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun ne karar vereceğini merakla bekliyorum.

Eğer Yargıtay, Tayyip Bey’in istediği gibi bir karar alırsa, mahkeme idamıma hükmetse, artık Yargıtay’a gitmem.