Hakiki bir dost bulmak, o kadar kolay değildir. İnsan kendisine iyi bir arkadaş bulabilir. Vefalı bir eş ve iyi bir iş de bulabilir.Hatta, gökte aradığını yerde bulanlar bile vardır. Ama hakiki bir dost bulmak o kadar kolay değildir. Önce gönüller üzerine dostluk köprüsü kurmak gerekir. Ancak böyle bir köprüyü inşa edenler ve bu köprüden geçenler hakiki dostlara kavuşabilirler. Dostluk köprüsünden geçmek için ise, insanın önce kendisinden geçmesi gerekir. Dostluk köprüleri, sağlam temeller ve şirin kemerler üzerine bina edilir.Bu köprülerin taşları cefa ile yontulmuş, harcı vefa ile yoğrulmuştur. Diğer köprülerin en az iki ayağı varken, dostluk köprüleri tek ayak üzerinde bile durabilirler. Yani karşı taraftan bir destek ve çıkar beklentisi yoktur. Dostların sevgisi de, şefkati de, ilgisi ve ikramı da karşılıksızdır. Bu köprülerin altından çok sular, üstünden uzun yıllar geçse de, onlar yıpranmaz ve yıkılmazlar. Böyle bir köprü inşa etmek zahmetli olduğu için hakikî bir dost bulmak da zordur. Aşık Veysel, “Dost dost diye nicesine sarıldım” diyor. Ama hiçbirisinde bir vefâ bulamadığı için toprağın kucağına dönüyor. Çilenin, cefanın, sadakatin ve şefkatin sembolü olan kara toprağı dost olarak kabul ediyor. Bir başka âşık, ömür boyu bir dost bulamadığından yakınıyor, “Bir dost bulamadım, gün akşam oldu” diyerek sazının tellerine dokunuyor. Mecazî aşkın çöllerinde dolaşanlar, hakiki bir dost bulamamanın ıztırabını yaşarlar. Allah dostlarından bir zatın dediği gibi, böyle âşıkların divanlarını sıksan, her birinden hazinene birer feryat damlar. Ancak, dostluk köprüsünden geçenler, Leyla’yı bırakıp Mevlâ’ya koşanlar elemsiz lezzete kavuşabilirler. Hallac-ı Mansur, Allah dostudur. Dostluk köprüsünden geçerek Rabbine o kadar yaklaşmış ki, artık O’nu kendinden, kendisini de O’ndan sayarak “Ene’l-Hak” demiştir. Fakat dost halinden anlamayanlar veliliği delilik kabul ederek kendisini idam ettiler. Önce ellerini ve ayaklarını kestiler, sonra da başını keserek bedenini yaktılar ve küllerini Dicle Nehrine attılar. Böylece gerçek bir dost, dostu için canını feda etmiş oluyordu. Mansur idam edilirken, şeytan karşısına geçer ve şöyle der: “Ben de ene dedim, sen de ene dedin. Ama ben lânete maruz kaldım, sen rahmete nail oldun. Bunun hikmeti nedir?” Mansur da şu cevabı verir: “Sen ene dedin, kendini ortaya koydun, ben ene dedim, kendimi ortadan kovdum.” Demek ki, dost dostta fâni olursa, dostluk baki kalıyor. İçimizdeki öfkeden, kinden, hased ve husumetten vazgeçip, muhabbet yolunu seçebiliyor muyuz? Allah ve Resulüne ebedî dost olmak istiyorsak, gönlümüzün elinden tutup, “Gel dosta gidelim gönül” diye yollara düşmeliyiz. Bu yolda kaybedecek vaktimiz yoktur. Fırsatı kaçırdıktan sonra, “Geçti dost kervanı” diye sızlanmanın bir faydası olmayacaktır. Kaynak: Solmaz-1 İnsanlara faydalı olan her şeyi paylaşmak istiyorum. Aşık Veysel'in, 'Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım' Türküsüyle sizleri baş başa bırakıyorum.
Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sadık yarim kara topraktır Beyhude dolandım, boşa yoruldum Benim sadık yarim kara topraktır!
Nice güzellere, bağlandım kaldım Bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm, ne faydalandım Her türlü isteğim topraktan aldım Benim sadık yarim kara topraktır Kara topraktır.
Havaya bakarsam, hava alırım Hava alırım Toprağa bakarsam dua alırım Topraktan ayrılsam hey dost! Nerde kalırım? Benim sadık yarim kara topraktır Kara topraktır.
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi Yemek verdi ekmek verdi et verdi Kazma ile döğmeyince kıt verdi Benim sadık yarim kara topraktır.
Herkim olursa bu sırra mazhar Dünyaya bırakır ölmez bir eser Gün gelir Veysel'i bağrına basar Benim sadık yarim kara topraktır.
|