Yalakalık ezelden beri var. Ancak son dönemlerde türü o kadar çoğaldı ki, anlatmakla bitmez. Yalnız yalakalık yapılan kişi de çok önemli ve adam gibi adam olmalı ki yalakalık yapmaya değsin. Hep diyoruz ya hırsızlığın da bir onuru, şerefi vardır diye. Onun için yalakalığın da bir onuru ve şerefi olmalı. Yalakalık yapanları artık hor görmemek lazım. Çünkü onlar artık hayatımızın bir parçası oluverdi. Her geçen gün yalakalar çoğaldığına göre artık bu bir meslek de. Bu bize ters gelebilir. Ancak bundan beslenen ve hayatını istihdam edenler var. Onları ister beğenelim ister beğenmeyelim. Yapılacak bir şey yok. Yazıma yalaka bir muhtarın hikayesi ile devam edelim... Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellâl, pireler berber iken köyün birinde bir muhtar yaşarmış. Bu köy güzel mi güzel, yeşil mi yeşil bir köymüş. Hatta köye yaz aylarında şehirden birçok insan serinlemek için geliyormuş. Bu köyün içinden buz gibi akan bir su geçiyormuş. Muhtar köyün güzelliğine bakmadan, bir anda o şehrin liderleri ile içli, dışlı oluvermiş. O kadar yalakalık yapmaya başlamış ki, kendi yalakalığından köyün sorunlarını bile görmez olmuş. Sorunları o kadar görmez olmuş ki, köyün suyunu başka bir yere kaptırmış. Günün birinde şehrin başkanı köye ziyarete gelmiş, muhtar başkana yaranacak ya, hemen başlamış yalakalığa, yok siz bizim anamız, babamız oldunuz diye vermiş, veriştirmiş gazı. Gazeteci tabi hınzır, hemen yazıvermiş yalaka muhtarın söylediklerini. Aradan bir zaman geçmiş. Seçim yaklaşmış. Köye ziyaretlerin ardı, arkası kesilmez olmuş. Muhtar bu seferde köye gelen başka siyasilere yaranmanın derdine düşmüş. "Başkana söylediği, siz bizim anamız, babamız oldunuz" sözünü de yutuvermiş hemen. Hatta "gazeteci yalan yazmış" diye basıvermiş yaygarayı. Bir de imza koymuş üstüne "bu işin peşine düşeceğim" diye. Hâlbuki o gün ziyarette muhtarı dinleyenlerin arasında aşağı, yukarı yüz kişi varmış. Yani muhtarın yalakalığını sadece gazeteci değil, oradaki herkes duymuş. Buna rağmen ısrar etmiş muhtar, "ben böyle bir şey söylemedim" diye Ama muhtarın unuttuğu bir şey varmış. Gazeteci daha öncede başka bir köyde böyle bir olayla karşılaştığı için eşeğini sağlam kazığa bağlamış. Ziyaretler sırasında konuşulan her şeyin ses kaydını da almış. Bu sefer muhtarın kendini seçen halka ne diyeceği merak konusu oluvermiş. Seçimlere 1 yıldan az süre kalmış. Muhtarın beceriksizliği yüzünden köy halkı her şeyi olan suyunu kaybetmiş. Köylüler bir daha böyle bir adamı başlarına seçerler mi seçmezler mi bilinmez. Ama bu hikayeden ders çıkarılacak şeyler var. Bulunduğunuz yere iyi hizmet gelmesini istiyorsanız böylelerini başınıza çıkarmayın. Seçeceğiniz insanların önce dürüstlüğüne bakın.
|