|
||
Korkusuz Korkak | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Bu sözcükler, bana hep Kemal Sunal’ı hatırlatırdı. Şimdi ise, Başbakanı hatırlatıyor. Başbakan, son zamanlardaki icraatıyla, mezarlıktan geçerken türkü söyleyenlere benziyor.Korkuyor,ama korkmuyormuş gibi yapıyor. O da biliyor ki, korkunun ecele faydası olmuyor. Seyredenler bilir. Merhum Kemal Sunal’ın, böyle bir filmi vardı. “Korkusuz Korkak.” Hastalığına konan yanlış bir teşhise göre, o artık ölecekti. 6 ay ömrü kalmıştı.Bunu bildiği için, bu kısa ömrünü korkusuzca yaşamaya karar vermişti. Yani, herkes gibi ölümden korkuyordu, ama korkmamaya çalışıyordu. Merhum oyuncu Sunal’ın sergilediği, nihayet bir oyundu. Ancak, Başbakan bir filmde ya da sahnede değil, hayatın içindeydi ve şimdi, gerçek bir oyunu oynuyordu. 11 yıllık iktidarında (ya da saltanatında), pek de demokratik olmayan yollarla elde ettiği iktidar gücünü, ne yazık ki iyi kullanamadı.Başka bir söylemle, hepyakın çevresi ve yandaşları için kullandı.Ona yaslanan herkesi zengin etti. Seçim dönemlerinde halka dağıttığı erzak ve kömürle seçim kazanıp iktidarını sürdürerek, dostlarını ve yakınlarını servete boğdu. Onunla da kalmadı. Bu yolsuz icraatını halka yansıtması ve onu denetlemesi gereken basın yayın organlarını da susturarak, dilediği gibi hareket etti. Etmeye de devam ediyor. Hele, devrilme korkusuyla Türk Ordusu’na vurduğu darbe, ülkemizi yalnız içeride değil, dışarıya karşı da güçsüz ve çok zor durumda bıraktı. Böylece, darbeyi Ordu değil, Ordu’ya karşı o yapmıştı. Sivilleri de, başka bir“Ergenekon” darbesiyle nakavt edince, eskilerin deyimi ile artık,“Köpeksiz köyde, değneksiz dolaşabilen” biri olmuştu İKTİDARIN HATALARI, SAYMAKLA VE YAZMAKLA BİTMİYOR! Değerli okuyucularım, bu iktidarın yanlışlarını, başka bir ifadeyle işledikleri suçları yazmakla ve saymakla bitirmek mümkün değil. Meraklıları,ileride göreceksiniz, onun ciltlere sığmayan kitaplarını yazacaklar. Bu köşeyi takip eden okuyucularımda bilirler ki, ben de sık aralıklarla bu durumları hep dile getirmeye çalıştım. İktidar partisine karşı, kişisel hiçbir husumetim yoktur.Daha önce de belirttiğim gibi, kazandıkları ilk seçimde bu partiye oy verenlerden biri de ben ve ailem oldu. Ne var ki, yağmurdan kaçalım derken doluya tutulduk. Kurucu ve yandaşlarının “Allah” sözcüğünü dillerinden düşürmeyen“din eksenli” bu partiye o kadar güvendik ki. Allah’ı dilinden düşürmeyenlerin, Allah’tan korkmadıklarını nereden bilebilirdik? Adlarındaki “Adalet”in zulme dönüşeceğini, “Kalkınma”nın da sadece kendileri ve yandaşları için geçerli olacağını, böylece giden en kötü iktidarı bile aratacaklarını nereden bilebilirdik? İşin kötü tarafı, bizim gibi kimi yerel gazetelerden ses çıkaranlarla, 3 adet ulusal gazete ve 3 adet televizyon kanalından başka, hangi yayın organı bu rezaleti yazıyor ya da ekranlarında gösteriyor? Bu yandaş yayın organlarının sahip ve çalışanları ülkeyi ve halkı değil, sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Ülke bölünse, parçalansa, halk ezilse ve horlansa bile, onların umurlarında bile değil. Onlara yazıklar olsun! Bu milletin onlara sunduğu nimetler haram olsun! Zehir, zıkkım olsun! ŞU HALEBAKIN !HALKIN PARASINI NASIL SAVURUYORLAR? İşte, binlerce örnekten size yeni ve küçük bir örnek daha. 2000’li yılların başında Müslüman olan ve Yusuf İslam adını alan bir İngiliz şarkıcı, geçen hafta Ankara’ya geliyor. Meclis Başkanı, Başbakan ve diğer yüksek zevat tarafından hararetle karşılanıyor. Bu kişi, ülkesinin hiç Müslümanı olmayan bir şehrine Cami yaptırmak istiyor. Başbakan’dan, bu maksatla tam 50 milyon lira yardım etmesini talep ediyor. Başbakan, hemen Diyanet İşleri Başkanlığı’na talimat veriyor. Başkanlık da, 50 milyon lirayı Diyanet Vakfı’ndan hemen ödüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin, 8 Bakanlığın bütçelerinin toplamından daha fazla olduğunu, Hac ve Umre gelirleriyle birlikte Diyanet Vakfı’nın gelirlerinin de ne kadar yüksek olduğunu bilmeyen yok. Şimdiki Diyanet İşleri Başkanı’nın bu paraları kullanıp, oturduğu lojmanı 400 bin lira harcatarak yenilediğini de bilmeyen yok. Üç gün önce idrak ettiğimiz mübarek Ramazan Bayramı namazını kılarken, hep bunlar aklıma geldi. Ben, bütün bu olup bitenleri düşünürken Namazı kıldıran İmam, namaz çıkışında Diyanet Vakfı’na yardım edilmesi için yine halka çağrıda bulunuyordu. Kutular, Cami önündeki masaların üstüne konmuş yardımlar toplanırken, mahallenin dilencileri de kutuların önünde durmuşlardı. Onlar da, yardım için ellerini açmış, kendilerine de yardım edilmesi için halka yalvarıyorlardı. Manzarayı gördükten sonra, İmam’ın yanına gittim. “Sokak dilencileriyle, aranızda ne fark var?” dedim. İmam, soğuk kanlıydı ve hazırlıklıydı. “İkimizde dilenciyiz. Ama onlar ilkel, biz daha medeniyiz.” deyiverdi. Cevap hoşuma gitti. Doğruyu söylemişti. Selamlaşıp, ayrıldık. KORKU, DAĞLARI BEKLİYOR. Onlar, bu sözü de çok iyi biliyorlar ve artık iyiden iyiye korkmaya başladılar. Sonlarının yaklaştığını da, çok iyi biliyorlar. Taksimde, fitilini ateşledikleri Gezi Parkı Olayları, gözlerini iyice korkuttu. Nasıl korkutmasın ki, halk artık onların peşini bırakmamakta kararlı. Görünen o ki halk, sandıkta hezimete uğratıp, çekip gidinceye kadar peşlerini bırakmayacak. Çekindikleri bütün odakları pasif hale getirdiler. Bütün amaçları, şimdi iktidarı susturmak. CHP’nin şimdi çok daha duyarlı olması ve yılmadan tepkisini sürdürmesi gerekiyor. Şimdiye kadar “ikili oynayan” ve iktidara “stepne” olan MHP’de gerçekleri anladığına göre, şimdi muhalefetini çok daha kuvvetli, çok daha şiddetli yapması gerekiyor. Bazen kendi kendime, “Ah, şimdi muhalefette Demirel ve Ecevit olsaydı. onları paçavraya çevirirdi. Osman Bölükbaşı bile alay ederek,bu korkusuz korkakları yerden yere vururdu.” diyorum. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.