|
||
GÖZ KAMAŞTIRAN VE GÖZ BOYAYAN İftar Sofraları | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Din’le siyaset birbirine karışınca, ilginç manzaralar ortaya çıkıyor.Bunlardan en dikkat çekeni, göz kamaştıran ve göz boyayan İftar Sofraları. Vatandaş soruyor; “Fakire arka çıkanların, Ramazanı mı beklemeleri gerekiyor?” Oruca uzak duran Bektaşi; “Ramazan her sene geliyor. Bense, gidince bir daha gelemem.” derken, hamiyetli(!) zenginlerimiz ellerini ceplerine atmak için,“Hele bir Ramazan gelsin.” diyorlar. Ramazan gelince de tek yaptıkları, çok yıldızlı otellerde alayişli iftar yemekleri düzenlemek. Katılanlara gelince, tabiiki onlar fakir fukara tabakadan değil. Ya bu hamiyetperverin (!) iş yaptığı çevreler, ya siyasetin önde gelenleri ya da onu reklam edecek popüler simalar. Fakire arka çıktığını söyleyen sosyal kurumlar ise, düzenledikleri sokak sofraları ya da iftar çadırlarıyla, hamiyetperverliklerini (!) böylece göstermiş oluyorlar. Şükretmesini bilen vatandaş ise, her ikisine de “Allah razı olsun.” diyor. İFTAR SOFRALARI, GEÇMİŞTEN GELİYOR 1757-1774 yılları arasında saltanat süren Padişahımız efendimiz III.Mustafa’nın, (Mezarı Laleli’de) Ramazan ayında İstanbul’un önemli meydanlarına İftar Sofraları kurdurduğu biliniyor. Gelenek, böylece III.Mustafa ile başlıyor. II.Mahmut, bunu daha yaygın hale getiriyor. Kazanlar, meydanlarda kaynıyor.Kurulan yer sofralarında halk iftarını açarken, yoksullara ayrıca getirdikleri kapların içine sahurluk yemekler de konuluyor. Pek dindar bildiğimiz II.Abdülhamit, bu geleneği kısmen bozuyor. Çünkü o, halkın meydanlarda toplanıp kalabalıklar oluşturmasını katiyen istemiyor.Böyle yapanları takip ediyor, dağıtıyor ve Gezi Parkı eylemcilerine yapıldığı gibi, onların üzerine de zaptiyeleri yollayıp dövdürüyor, tutuklatıyor. CUMHURİYET DÖNEMİ, DAHA HOŞGÖRÜLÜ Şer’iyeVekaleti’nin kaldırılmasından sonra kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet döneminde halkın inançlarına daha bir saygılı tavır alıyor.Söylenenin aksine, laik devlet düzenine karşı gelmemek şartıyla, hiç kimsenin ibadetine karışılmıyor. Bu dönemde, Cami ve Mescit sayısı artıyor ve İmam Hatip Okulları da, bu dönemde açılıyor. Ramazanda, büyük konaklarda verilen toplu iftar yemekleriyle birlikte, varlıklı kimseler sokak ve meydanlarda ayrıca iftar yemekleri vermeye devam ediyorlar. 1950-60 yılları arasında bu tür yardımlaşmalar, daha çok Vakıflar aracılığı ile yapılıyor. Takip eden yıllarda ise, bu konuda fazlaca bir girişime rastlanmıyor. Turgut Özal’ın iktidar olmasından sonra, ilk defa kurulan İlçe Belediyeleri, bu işi İstanbul’da bir görevmiş gibi üstleniyor. Önce Belediyelerin yaptığı bu işi, daha sonra kimi hayırsever vatandaşlaryapmaya başlıyor. Sokak ve meydanlara kurulan iftar çadırları, iftara yarım saat kala kuyruğa giren vatandaşlara yemeklerini veriyor ve iftarlar açılıyor. İFTAR ÇADIRLARI, AKP İLE MEYDAN ŞOVU’NA DÖNÜŞÜYOR AKP iktidar olduktan sonra, meydan ve çadır sayısı artıyor, ancak iftar yemekleri tam bir şova dönüşüyor. Bu iktidarın tek doğru yaptığı, vatandaşı kuyruklarda bekletmiyor. İlçe Belediyeleri ve hayırsever vatandaşlar, iftarlıkları artık“Kumanya” olarak hazırlatıyor. Yani, bütün yiyecek ve içecekler bir paketin içine konuyor.Paketler de, önceden masalara dağıtılıyor.Vatandaşlar, iftardan çok kısa bir süre önce masalara oturup, fazlaca beklemeden ve kuyruklara girmeden iftar yapabiliyorlar. Bu kolaylığın dışında, etkinlik tam bir şov havasına giriyor. Belediye Başkanları, ekipleriyle beraber masaların arasına girip, sözüm ona halkın gönlünü almaya ve kendilerini tanıtmaya çalışıyorlar. Bütün dertleri, müteakip seçimler için oy avcılığı yapmak ve hayırsever birer yönetici olduklarını halka gösterebilmek. Belediyelerin verdiği bütün iftar yemekleri, yine Belediyenin bütçesinden yani halkın cebinden çıkıyor. Halen İstanbul’dayım. Merak saikiyle ve fırsat buldukça Ramazan çadırlarını ben de geziyorum. Müslüman vatandaşlar olarak, bulduğumuz her nimet için Allah’a şükrederiz. Çadırlarda, meydanlarda verilen iftar yemekleri için de, emeği geçenlere şükrün borçluyuz. Ne var ki, madalyonun bir de öteki yüzü var. LÜKS OTELLERDEKİ İFTARLAR, GÖZ KAMAŞTIRIYOR Varlıklı hayırseverler (!) bu işi lüks, hem de pek lüks otellerde yapıyorlar. Oralara, sıradan vatandaşlar giremiyor. Çünkü, onlar oralara davet edilmiyorlar. Oralara, hayırseverin yakınları, yakın iş çevresi, onu reklam edecek basın yayın organlarının temsilcileri ve yaranmak istediği siyaset mensupları davet ediliyor. Orada, yemekler paketlerle yani kumanya usulü değil, papyonlu garsonlar tarafından servis ediliyor. Yemeklerde, bir tek “Kuş Sütü” eksik. Başka her şey var. Ben, onlara da katıldım. Çadırlardaki samimiyetin zerresini, oralarda göremedim. Bu salonlarda, vıcık vıcık yağcılık ve gösteriş kokuyordu. Yemeklerin ortak yanı, her ikisinde de Kur’an okunuyor ve bol bol dua ediliyordu. Kabulüne gelince, o her şeyi bilen ve gören Allah’ın takdirindedir. Ramazanınız, Mübarek Olsun. *** İsraf + Saltanat = AKP Bu denklem, bugüne kadar gelmiş geçmiş siyasi iktidarlardan sadece Adalet ve Kalkınma Partisi’ne ait. Yani, içinde“Adalet” gibi yüce bir kavramı taşıyan, “Kalkınma” gibi, herkesin özlemle beklediği bir eylemi amaç edinen bir partiye ait. Oysa, bu partinin söylemi başka, eylemi bambaşka. Hatırlayınız, bu güne kadar, bu köşede bir çok örnekler verdim. İşte size son örnekler ; Kültür Bakanı kendisi için, Ankara’nın muhtelif yerlerinde ve birbirine yürüme mesafesinde tam 4 tane Makam odası yaptırmış. Şimdi, 5’ncisi yapılıyormuş. Aynı Bakan, İstanbul Harbiye’deki Lütfi Kırdar Salonu’nda da, 6’ncı Makam Odası’nın yapılması için talimat vermiş. Yeniden Meclis Başkanı seçilen Cemil Çiçek kendisini kutlayıp,Makam Odası’nın eşyalarını değiştirmiş. Yeni eşyalar için, tam 180 bin lira harcanmış. Başbakan, onlardan hiç geri kalır mı? O da, Meclis’te haftada bir defa uğradığı odasının eşyalarını yeni değiştirmiş. Bunun için de, tam 330 bin lira ödenmiş. Ankara’da onca kamu binası varken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı için kiralanan binaya, ayda tam 680 bin lira kira ödeniyormuş. Öteki kiralık kamu binaları içinse, ödenen yıllık kira bedeli 215 milyon lira. Lüks Otellerde iftar açmaya alışık olan bu zevat için harcanan bu paralar, onlar için kuruyemiş parası gibi. Çünkü o paralar, devletin kasasına milletin cebinden akıyor. Onlar da, canlarının istediği gibi kullanıyorlar. Allah’ın haram kıldığı bu israfı, üstelik yüce dinimizi kullanarak yapıyorlar. Hesap soran mı ? Yok tabii. Eskiden sadeceSayıştay sorardı, ama şimdi onu da yanlarına aldılar ve hiçbir şeyi denetleyemez hale getirdiler. Değerli okuyucularım, tekrar ediyorum. Bütün bu paralar gökten inmiyor, bizim vergilerimizden oluşuyor. Ben şimdi, bir akil adam arıyorum. Bulup, ona sormak istiyorum. Vergi vermemek için, acaba ne yapabilirim? |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.