Geçen hafta, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde yaşanan olayın yankıları hala sürüyor. Yalaka medya taraflı yayın yapınca, halkımız kimin haklı olduğuna bir türlü karar veremedi. Burada haklılık değil, “tahammül” aramak lazım. Yemin derecesinde iddia ediyorum ki, geçen hafta Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde yaşanan olayların en doğru yorumunu, bu yazımda bulacaksınız. Bunun iki sebebi var. Birincisi, üzerinden bir hafta geçmesine rağmen olay hala soğutulmadı. İkincisi ise, halkı bilgilendirmekten öte, iktidara yakın olmak için olayları çarpıtan medyanın, taraflı yayın yapmasından ileri geliyor. Geçen gün, oturup saydım. Türkiye’de her tarafa dağıtımı yapılan ve ulusal yayın yapan tam 21 tane Gazete var. Bunların 14 tanesi tirajı daha yüksek olup, iktidar lehine yayın yapıyor ve olaylara hep gözü kapalı bakıyor 7 tanesi ise, iktidara muhalif ama hem tirajı düşük, hem de doğrudan değil, öteki gazetelerin dağıtım şirketleri vasıtasıyla, okuyucusuna ulaşabiliyor. Demek oluyor ki, halkımızın büyük çoğunluğu, güdümlü ve yalaka bir medyanın verdiği haberleri okumak ve çok kere de onlara inanmak zorunda. Televizyon kanalları için de, aynı durum ortada.
GELELİM, ÜNİVERSİTE’DEKİ TALEBE OLAYLARINA Başbakan, geçen hafta Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde yapılan bir “Uzaya Uydu Fırlatma” törenine katıldı. Filvaki, Uydu Üniversitede değil, Türkiye adına Çin’de fırlatılmıştı. Ne var ki, Uydu’dan çok, öğrencilerin Başbakan’a verdiği tepkiler olay oldu. Uydu fırlatmanın mahiyeti ve başarısı, böylece güme gitti. Güncel olayları izleyenlerin çok iyi hatırlayacağı üzere, yalnız Başbakanın değil, bütün hükümet üyelerinin Üniversitelere yaptıkları ziyaretler, her seferinde tepki alıyor. Bunun da iki sebebi var. Birincisi, yüksek öğrenim gençliği, ülkede olup bitenlere ve bilhassa ülkenin yönetimine karşı duyarsız değil. Geçmişte de bu böyleydi, günümüzde de böyle. İkincisi ise, özellikle bu iktidar döneminde iktidar ve yandaşlarının çıkarları, ülkenin ve halkın çıkarlarının üstünde tutulduğu için, talebeler haklı olarak tepki veriyorlar. Bu tepkilerini, öncelikle hükümet üyelerine ve özellikle de, bu tür ziyaretlerde Başbakana karşı gösteriyorlar. Ziyaretçilere, Üniversitelerde konuşma yaptıkları sırada daha çok “yumurta fırlatma” biçimindeki bu tepkiler, bazen taşlı-sopalı bir kavgaya da dönüşebiliyor. PEKİ, BU DURUMDA KİM HAKLI ? Burada, haklı aramaktan çok, “tahammül” aramak gerekiyor. Bilimin kaynağı kabul edilen özgür Üniversitelerde, ülkeyi yönetenler sürekli “tarassut” altındadır. Ülkenin yönetiminde söz sahibi olan Başbakan’dan, en küçük yetkiliye kadar, bütün bu yetkili-sorumluların eleştirilmesi ve yaptıkları yanlışlara karşı herkesin tepki vermesi, en doğal bir davranıştır. Bunu, yüksek öğrenim öğrencilerinin yapması ise, gençliğe bel bağlayan halkın önemli bir beklentisidir. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde, işte bu yapılmıştır. Öteki Üniversitelerde de aynı şey yapılmaktadır. Başbakanın bu ziyaretinde, savaşa gider gibi yanına 2500-3000 Polis’i alması ve kimi Üniversite Rektörlerinin, yağcılık derecesinde Başbakana destek vermeleri, yanlış olmuştur. Başbakanın ve hükümet erkanının, bu türden tepkilere “tahammül” göstermesi gerekirdi. Keza, öğrencilerin de, böyle bir ziyareti hoş karşılayıp, taşlı-sopalı karşı koymalar yerine, “tahammül” gösterip, daha medeni davranmaları beklenirdi. RÜZGAR EKEN, FIRTINA BİÇER ! Üniversitelerdeki öğrenci olayları, bugünün olayları değil. 27 Mayıs 1960 darbesinden önceki olayları da, çok iyi hatırlıyorum. O günlerin olayları da, hep iktidara karşı öğrencilerin tepkisinden kaynaklanıyordu. Dönemin Başbakanı ve hükümetin icraatı sürekli tepki alıyor ve öğrenciler kimi okullarında, kimi sokaklarda bu tepkiyi gösteriyorlardı. Başbakan, olayların sebebine bakmak yerine öğrencileri ve hocalarını eleştiriyor ve olayları hiçbir şekilde ciddiye almıyordu. Böylece, darbe heveslilerin ekmeğine yağ sürünce, darbe de bu gerekçeyle yapılıyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ise, olaylara tepkisiz kalmadığını görüyoruz. Doğru bir davranış göstermekle birlikte, onun olayların sonucundan önce, sebepleri üstünde durması gerekiyor. Ben, bunun da iki sebebi olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Başbakan seyirci kalmayıp, olayların böylece öteki yüksek öğrenim kurumlarına sıçramasını önlemek istiyor. Bunda, haklıdır. İkincisi ise, ülkemizin gündemi hiç de “iç açıcı” değil. Geçim derdinden kurtulamayan Türk halkı, iktidarın icraatından hoşnut değil. Yemeye ekmek bulamayan halk, durduk yere Suriye’den kaçıp gelenlerin beslenmesine, onların da yiyip içip azmalarına tahammül gösteremiyor. Ülkede, yolsuzluklar ve adam kayırmalar, “tam gaz” devam ediyor. İktidar yandaşı olup da, yolsuzlukla suçlanan ve dava edilen bir tek Allah’ın kulu yok. Yargı, iktidarın emrinde. En yüksek mahkemenin Başkanı bile, iktidarın mensubu gibi hareket ediyor. Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, partili gibi hareket ederken, gazetelerde yayınlanan “dua”sı, “Bu nasıl dua, bu nasıl amel?” dedirtiyor. Ordu’nun gücü ve itibarı tartışılıyor. Hükümet, dış politikada başarısız. Çevremize artık sözümüz geçmiyor. Dost bildiklerimiz de, bize artık düşman oldular. ABD, kaypak siyaseti ile Türkiye’ ye, çevresinde güç kaybettiriyor. Terör belasının defedilmesinde, bir karış yol alınabilmiş değil. Ve bir çok dert, Türk halkını üzüyor. Başbakanın çok güvendiği “sandık”tan ne çıkacağını kestirmek, artık pek mümkün görünmüyor. İşte, bütün bunları bilen Başbakan gündemi başka konulara çekmek istiyor. Bunu çok iyi kullanabilecek bir medyası da varken, Üniversitelerdeki olayları gündem yapıyor. İşte bu noktada, Başbakanı haklı görmek mümkün değil. Değerli okuyucularım, işin özeti bundan ibarettir. Bu yazıyı, tarafsız bir kişinin görüş ve tespitleri olarak okuyunuz. Hiç kimseye karşı ne bir dirhem diyet borcum, ne de bir beklentim var. Benim tek beklentim, ülkemin bu badireleri atlatıp selamete çıkması ve özellikle bölünme tehlikesini, tez zamanda bertaraf etmesidir. Bu işi eğer, bu iktidar başaracaksa, benim de oy’um onlaradır. Aksi halde, yirmi tırnağım yetim hakkı yiyenlerin ve ülkenin bütünlüğüne göz dikenlerle, onlara göz yumanların gırtlağındadır. |