301 Moved Permanently

Moved Permanently

The document has moved here.

Haber Detayı
25 Ekim 2012 - Perşembe 00:26 Bu haber 1197 kez okundu
 
Bu Başbakan a Dur Diyen Yok mu ?
Köşe Yazıları Haberi


Başbakan, böyle “başına buyruk” hareket edecekse, o zaman Meclise ne gerek var? Tek kişiye verilen sınırsız yetkilerin, Hitler Almanya’sını ne hale getirdiğini unutmayalım.
  
     Değerli okuyucularım, gençleri de bilgilendirmek için biraz gerilere gidelim. Mesela, 1960 sonlarına.
       1950 yılına kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurduğu tek parti hükümetlerinden sonra, 1950-60  arasında da ülkeyi Demokrat Parti’nin kurduğu yine tek parti hükümeti yönetmişti.
       1960 askeri darbesinden sonraysa Türkiye, adına ”koalisyon” denilen, birden fazla partinin ortaklaşa kurduğu hükümetlerle tanıştı. Bu durum, 1980 askeri darbesine kadar devam etti.
       1980 darbesi öncesinde bir dönem Adalet Partisi, bir dönem de CHP yanına ortak alıp hükümeti kuruyor, millet Süleyman Demirel’le, Bülent Ecevit’in yönetimine adeta boyun eğiyordu.
       1978 yılının başında Bülent Ecevit’in, hepsine Bakanlık vererek Adalet Partisi’nden ayarttığı 11 Milletvekili ile kurduğu  hükümet, ülkeyi tam bir ekonomik krizin içine sokmuştu.
       Başta akaryakıt ve mutfak tüpleri olmak üzere, bir çok zaruri tüketim maddesi bulunamaz oldu.Hatta, margarin yağlar bile ortadan çekilince, bakkallar yağı tezgah altından satmaya başladılar.
        22 ay dayanabilen bu hükümet, yapılan bir ara seçim sonrası, idareyi yine Süleyman Demirel’e devretti. Devretti, ama işlerde hiçbir düzelme olmadı. Üstelik, adına o zaman anarşi denilen sokak terörü, her gün onlarca can almaya devam edince, 12 Eylül darbesi ile askerler ülkenin yönetimine el koydular.
             TURGUT ÖZAL’LA  “TEK  PARTİ”YE DÖNÜLDÜ,  AMA...
      Üç yıl yönetimde kalan askerler hükümeti, 1983 sonundaki seçimi tek başına kazanan Turgut Özal’ın Anavatan Partisi iktidarına teslim ettiler.
       Ekonomi bilgisine ve tecrübesine güvenilerek askerlerle de çalışan Turgut Özal, aldığı cesur tedbirler ve getirdiği yeniliklerle yoklukları ortadan kaldırdı. O sebeple, oyu azalmasına rağmen ikinci dönemde de seçimi kazanarak, 10 sene ülkenin yönetiminde kalmayı başardı.
       Lakin, onun da pek başarılı olduğu söylenemezdi. Çünkü, reform nitelikli girişimleri halkımızı sevindirirken, düştüğü “yolsuzluk batağı”, halkın üzerinde tiksinti derecesinde tepki yarattı.
       O tepkinin sonucunda da, partisi 1991 seçimlerini kaybetti ve ülke tekrar koalisyonlara döndü. Ta ki, 2002 sonuna kadar.
                     1990’ LI  YILLAR DA, SIKINTILI  GEÇTİ
      1991 seçimlerinden sonra Demirel’in DYP’si ile, Erdal İnönü’nün SHP’ sinin yaptığı koalisyon, Demirel Cumhurbaşkanı olunca, 1993  ortasında, DYP Milletvekili Tansu Çiller’in yönetimine geçti.
       Ekonomi bilgisine güvenilen Çiller de, ekonomide başarılı olamayınca, 1994 yılında, adına “5 Nisan Kararları” denilen tasarruf tedbirlerini almak zorunda kaldı.
       Çiller, kazanırım diye öne alıp seçimleri 1995 sonunda yaptırınca, ülke koalisyonlardan yine kurtulamadı.
      ANAP lideri Mesut Yılmaz’la Tansu Çiller’in, Necmettin Erbakan’la yine Tansu Çiller’in kurduğu hükümetler hem ekonomi de, hem de öteki alanlarda başarılı olamayınca, o meşhur “28 Şubat Olayı” yaşandı ve sıra yine Ecevit’e geldi. Ecevit, koalisyonu bu defa Devlet Bahçeli’nin MHP’siyle kurdu.
       Ekonomi bilgisine güvenilemeyen Ecevit’in bu son döneminde, kriz üstüne kriz yaşandı. Gecelik faizler % 7500 e kadar çıkınca, paramız iyice “pul” oldu. Ve bir gece aniden yapılan “devalüasyon”la, Türk Parası’nı adeta paçavraya çevirdiler.
                        ERKEN SEÇİM VE TAYYİP ERDOĞAN
      Bülent Ecevit’in kaçar gibi erken seçime gitmesi, Tayyip Erdoğan’ın Cezaevi’nde iken kurduğu ve aport’ta beklettiği Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yaradı.
      Erdoğan, 2 Kasım 2002 günü yapılan seçimleri tak başına kazanınca herkes, hepimiz sevindik. Bu partiye, o seçimde koşar adımlarla gidip, oy verenlerden biri de benim.
      Erdoğan,  peş peşe üç seçim kazanarak koruduğu 10 yıllık iktidarında, bir çok işlere el attı. Göze batan faydalı işler yaptı.
      Ekonomide ciddi tedbirler aldı. Pula dönen paranın sıfırlarını atıp, itibarlı hale getirdi. Çok önemli olan halk sağlığı konusunda, reform nitelikli çalışmalar yaptı ve başarılı oldu. Sırf bu sebeple, aldığı oyları artırarak korudu.
      Yaptığı başka faydalı işler yok mu? Var tabii. Olmasaydı, halk onu üç defa üst üste ve artan oylarla yeniden seçer miydi?
      Ne var ki, yüce dinimizin kabul ettiği kutsal değerleri öne çıkarıp siyaset yapan Erdoğan’la ekibi ve yandaşları, dinimizin  buyruklarını ve yasaklarını hiçe saydılar. Dini, siyasi emelleri için sadece bir “araç” olarak kullandılar.
      10 yıllık iktidarlarında yapılan yolsuzluklar, Turgut Özal’ın iktidarını mumla arattı. İşin kötü tarafı, biat ettirilen medya bunları yazamayınca, halkın kuşkusu daha çok arttı, ama yolsuzluklarda hiçbir azalma olmadı.
      Oy çokluğuna güvenip muhalefeti ciddiye almayan, askeri sindiren, medyaya diz çöktüren ve adaleti de kendi tarafına çeken Başbakan, bütün bu engelleri aşınca, tamamen “kendi başına buyruk” hale geldi.
       İlgilenenlerin hatırlayacağı üzere, Hitler de Almanya’da seçimle, hem de Erdoğan gibi yüksek oy alarak iş başına gelmişti.
       Kısa sürede “başına buyruk” hale gelen Hitler’in Almanya’yı ne hale getirdiğini merak edenler, İkinci Dünya Savaşı’nın kaynaklarını bulup okusunlar.
             BAŞBAKANIN, AĞZINDAN  ÇIKAN  KANUN  OLUYOR !
        Ekonomide başarılı olan, ülkemize reform nitelikli yenilikler getiren ve halkı hoşnut eden önemli işleri yapan Başbakan ve iktidarının günahları, bu sevapları örtüyor ve örtmeye devam ediyor.
       Ekonomisi kuvvetli olan bir ülkede benzinin litresi  5 lira olamaz ve o ülke dünyanın en pahalı benzinini satamaz.
       Yönetimde savurganlık yapılıp, durmadan halkın sırtına yeni vergiler yüklenemez. Çalışanı da, emeklisi de geçim derdinde olamaz.
       Halk, adalete sığınmak varken, adaletten kaçmaz. Ülke toprakları, can verilerek kazanılmışsa, o topraklar bölünemez ve hiç kimseye bir karış toprağın verilmesi düşünülemez.
       Devlet kapısında, hiç kimseye ayrıcalık yapılmaz. “Yolsuzluk” sözcüğü telaffuz edilmez ve ülkenin zenginlikleri yandaşlarla değil, vatandaşı ile eşit bölüşülür. Halkın bir kısmı, dilenmeye zorlanamaz.
       Bunlar, olmaması gerekenlerin sadece bir kaçı. Yerim olsa, daha neler yazardım.
                              BU KONUYU,  NEDEN  YAZDIM ?
      Hükümetin bütün kararlarını kendi başına aldığı izlenimini veren Başbakan, son zamanlarda Padişah yetkilerini de aşmış görünüyor.
      Her aklına geleni söyleyen ve hayata geçirmek isteyen Başbakana, “Bu düşünceniz doğru değil” diyen tek bir partili çıkmıyor. O, kararını verip açıklıyor ve Meclisin yetkili organları  oluşturup, o kararı Mecliste kanun haline getiriyorlar.
       Bu iktidar, seçilme yaşını 30 dan 25’e indirdi. Halbuki 30 yaş, olgun ve biraz tecrübe içeren bir yaştı. 25’e indirmeye, hiç gerek yoktu.
      Bu hata yetmemiş gibi, Başbakan bu yaşı şimdi 18’e çekmek istiyor.
      Şimdi düşününüz. Kanun önünde reşit sayılsa da, 18 yaşındaki bir kişiye toplumda “çocuk” gözüyle bakılır. Hiç bir hayat tecrübesi olmayan, tahsilini tamamlamamış, askerliğini yapmamış ve henüz bir baltaya sap olmamış bir çocuğun, Milletvekili olarak Mecliste işi ne?
      Onun vereceği kararlarla, bu ülke hiç yönetilebilir mi?
      Başbakan gerekçesinde, “Ona, seçme hakkı veriyoruz da, seçilme hakkı neden vermiyoruz?” diyor.
      Seçmek başka, seçilmek başkadır. Mesela, okuma yazma bilmeyen bir kişi parmağını basıp seçme hakkını kullanıyor, ama seçilebiliyor mu?
      Başbakan keza, “Padişahlar küçük yaşta tahta çıkıp ülkeyi yönettiler.” diyor, ama öyle değil. Onlar, hanedanın devamlılığı gereği küçük yaşta tahta çıksalar da, ülkeyi onlar değil, vukela ve ulema yönetti. Ta ki belli bir olgunluğa gelinceye kadar.
      Anlaşılan o ki, Başbakan Milletvekilliğini sadece parmak kaldırmayla eş tuttuğu için böyle düşünüyor ve çocukları Meclise sokmak istiyor. Çocuklar, 23 Nisanlarda zaten bir günlüğüne Meclise giriyorlar. Daha ne istiyor?
      Değerli okuyucularım, Başbakanın yanlış kararları bunlarla sınırlı  değil. Ülkenin geleceğini tehlikeye atan bu kararlarından vazgeçmesi için, partisinin içinden yürekli birkaç kişinin çıkıp, münasip bir lisanla ona “Dur !” demesi gerekiyor.
         Vaktiyle Adnan Menderes’e de “Dur!” denebilseydi, siyaseti yaralayan ve canlara mal olan o malum  dram yaşanmazdı.
        Ben Başbakanı, artık  bu hatalardan dönecek kadar “basiretli” buluyorum.
Kaynak: (İHA) - İhlas Haber Ajansı Editör:
 
Etiketler:
Yorumlar
Saray Gözlem Gazetesi
Ulusal Gazeteler
Alıntı Yazarlar
Tekirdağ

Güncelleme: 26.11.2024
Bugün
7 - 10
Çarşamba
8 - 11
Perşembe
9 - 12
Tekirdağ

Güncelleme: 26.11.2024
İmsak
06:33
Sabah
08:03
Öğle
13:02
İkindi
15:29
Akşam
17:51
Yatsı
19:16
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
1
Galatasaray
34
33
0
1
11
12
2
Fenerbahçe
29
33
1
2
9
12
3
Samsunspor
26
25
3
2
8
13
4
Eyüpspor
22
19
3
4
6
13
5
Göztepe
21
23
3
3
6
12
6
Beşiktaş
21
21
3
3
6
12
7
Sivasspor
18
17
5
3
5
13
8
Başakşehir
16
17
4
4
4
12
9
Rizespor
16
12
6
1
5
12
10
Gaziantep FK
15
18
5
3
4
12
11
Kasımpasa
15
16
4
6
3
13
12
Konyaspor
15
15
6
3
4
13
13
Antalyaspor
14
15
6
2
4
12
14
Kayserispor
12
13
4
6
2
12
15
Trabzonspor
12
12
3
6
2
11
16
Alanyaspor
11
10
5
5
2
12
17
Bodrumspor
11
10
8
2
3
13
18
Hatayspor
7
11
7
4
1
12
19
A.Demirspor
2
9
9
2
0
11
Nöbetçi Eczane


Nöbetçi eczanlerle ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayın.

Arşiv Arama
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı