|
||
Atatürk Olsaydı, İstiklal Mahkemesi ni Kurardı !.. | ||
SARAY Haberi | ||
Geçmişi, yaklaşık 90 yıl öncesine dayanan yeni Türk devletinin kuruluş öyküsü, bütün detayları ile okullarda anlatılıyor. İlköğretimin birinci sınıfında başlayan anlatımlar, Liselerde okutulan Türkiye Cumhuriyeti tarihi ile, tamamlanmış oluyor. Filvaki, yüksek öğrenimde de tekrarlanarak sürdürülüyor. Devletin kuruluşuna temel olan Kurtuluş Savaşı ise, mazlum milletlerce örnek alınmaya devam ediyor. Gerek okul bilgileriyle, gerekse her yıl kutlanan milli bayramlarda yapılan tekrarlarla bu öykü, genciyle ihtiyarıyla hepimizin kanına işlemiş durumda. Atatürk sevgisiyle bütünlük kazanan bu kahramanlık öyküsü, son yıllarda ne yazık ki yara almaya başladı. Savaş alanlarında kazanılan zaferleri, Lozan Anlaşması ile taçlandıran bu başarılar görülüyor ki, iyiden iyiye gölgelenmek isteniyor. NEREDEN ÇIKTI BU KÜRT MESELESİ ? Bildiklerimizi bir kere daha tekrarlamak istersek, iç ve dış düşmanlara karşı kazanılan bu zafer, Lozan’da çizilen ve adına “Misak-ı Milli” denilen sınırlarla iyice belirlendi ve geçen zaman içinde hiçbir şekilde tartışma konusu olmadı. Kurtuluş Savaşı sırasında bu mücadeleye karşı koymak isteyenlere göz açtırılmadı. Bu kişiler, Atatürk’ün emriyle kurulan İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanıp, kısa sürede hak ettikleri cezalara çarptırıldılar. Lozan Anlaşması ile bütün hakları korunan azınlıklarsa, geçen zaman içinde hiçbir sorun çıkarmadılar, Türk vatandaşı kimliği ile bu ülkede mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürdüler. Bu durum, şimdi de aynen devam ediyor. Bu arada, doğu ve güneydoğu Anadolu bölgemizde yoğunlaşan “Kürt” vatandaşlarımız için hiçbir etnik ayırım düşünülmedi. Onlar, bu ülkenin her zaman “asli unsuru” olarak görüldüler. İçlerinden çıkan bazı ayrılıkçılar, uyarılmalarına rağmen baş kaldırmaya devam edince, kurulan İstiklal Mahkemeleri’nde, bölücülüğün cezasını hayatlarıyla ödediler. Bu olaylardan sonra, “Kürt” vatandaşlarımızla aramızda hiçbir sorun yaşanmadı. Hiçbir ayırım gözetilmeden, onlar da bu ülkenin bütün hak ve imkanlarından, aynen yararlandılar. Bu kaynaşma, 25 yıl öncesine kadar hiçbir sorun yaşanmadan, böylece devam edip, gitti. DOĞU VE GÜNEYDOĞU’YA İLGİSİZLİK BAHANESİ Cumhuriyet hükümetleri, İstanbul merkezli olmak üzere ekonomik kalkınmayı daha çok batı bölgelere yayarken, doğu ve güneydoğu Anadolu, bir dönem oldukça ihmal edildi. O kadar ki, yatırımların kısıtlandığı bu bölgelere, cezalandırılan kamu görevlileri ayrıca sürgün edilirken, bölgenin kalkınması için ciddi hiç bir gayret gösterilmedi. Yapılan hatalar fark edildikten sonra, kalkınma gayretleri dikkat çekmeye başladı. Ve, kalkınmaya güç verecek enerji santralları, hep bu bölgede inşa edildiler. Bugün, bu bölgede henüz yeterli sayıda sanayi tesisi ve iktisadi işletme kurulamamışsa da, bölgede ulaşım ve imar yönünden büyük ilerleme kaydedildi. Eski ve köhne yerleşim birimlerinin yerini, şimdi modern konutlar alırken, ulaşım yine modern karayolları ile mükemmel hale getirildi. Bütün bunlara rağmen, “İhmal edildik ve geri bırakıldık” bahanesi, bir türlü ortadan kaldırılamadı. 25 YIL ÖNCE, YENİ BİR BAŞKALDIRMA “Kürtlere özgürlük” savıyla 25 yıl önce kurulan PKK silahlı örgütü, bugün ülkenin başına büyük bir dert oldu. Yaptığı silahlı eylemlerin basın-yayın organları tarafından günü gününe haber yapılması, örgüte iyi bir enformasyon sağladı ve iştahını kabarttı. Örgüt, adını duyurdukça kanlı eylemlerine devam etti. Daha çok, özgür olmalarını istediği Kürt vatandaşlarını katleden bu örgüt, bu güne kadar 30 binden fazla vatandaşımızla, 5 binden fazla askerimizin canını aldı. Herkes iyi bilsin ki, PKK’ nın azmasında ve bu günlere gelmesinde, basın yayın organlarının çok, ama çok büyük katkısı oldu. KÜRT MESELESİ SÖYLEMİ, AKP’DEN ÇIKTI !.. Geçen 50 yıl içinde, Türk Ordusu’nun yönetime yaptığı kimi müdahaleler, AKP iktidarını Avrupa Birliği’ne -kerhen de olsa- sarılmaya mecbur etti. Çünkü, Avrupa Birliği’ne dahil ülkelerde, böyle bir durum yoktu ve askerin yönetime müdahalesi, hiçbir şekilde söz konusu değildi. Bunu çok iyi bilen Avrupa Birliği de, ”Sizi, aramıza alacağız” kandırmacası ile, isteklerini bir bir sıralamaya başladı. Ve, hemen bütün isteklerini yaptırdı. Bu isteklerinden biri de, AKP nin adını koyduğu işte bu “Kürt meselesi”ydi. Gerçi Avrupa böyle bir sözcüğü telaffuz etmedi, ama Başbakan bir güneydoğu seyahatinde bunu söylemekten çekinmedi ve bu konu artık bir “mesele” olarak konuşulmaya, tartışılmaya başladı. Böylece, dönüşü olmaya bir yola girildi. Şimdi o mesele, dert olmaya devam ediyor. EĞRİ OTURALIM, AMA DOĞRU KONUŞALIM Bu gün artık “Kürt meselesi” olarak tartışılan bu konu, bir bölünme arzusunun eyleme geçirilmesi isteğinden başka bir şey değildir. Çeşitli bahanelerle Türkiye’nin her tarafında yapılan sokak gösterileri, bu bölünme arzusunu açık bir biçimde ifade ediyor. Geçen zaman içinde, PKK örgütünün eylemleri bir türlü önlenemedi. Avrupa Birliği’nin isteğiyle idam cezasının kaldırılmış olması, örgüt liderine verilen cezanın infazını da önledi. Bu davayı sahiplenen bir siyasi parti, müteaddit defa kapatılmasına rağmen, başka adlarla kuruldu ve yıllardan beri Mecliste, sadece bu dava için çalışıyor. Bu partinin Milletvekilleri, üstelik devletten maaş alıyor ve bu işi, devletin her türlü imkanlarını kullanarak yapıyorlar. Sokak gösterilerinin önemli bir kısmı, bu partinin isteği ve desteği ile gerçekleşiyor. Bölücübaşı, hükümlü bulunduğu yerde, devletin yaptığı büyük masraflarla bakılıyor ve korunuyor. Canı sıkılmasın diye yanına, şimdi başka mahkumlar da gönderiliyor. Yargılaması bittiği ve cezası kesinleştiği halde, istediği zaman avukatlarıyla görüştürülüyor. Mesaj alıyor, dışarıya mesaj gönderiyor. KÜRT AÇILIMI YA DA DEMOKRATİK AÇILIM AKP iktidarı, “Kürt meselesi” olarak dillendirdiği bu durumu, artık kontrol edilemez bir noktaya getirdi. “Mutlaka çözeceğiz.” diyerek, geri dönüşü olmayan bir yola sürükledi. Kürt açılımı söylemi destek görmeyince adını değiştirip, bu defa “Demokratik açılım” dedi, ama bu söylemle de çözüm hiçbir şekilde görünmüyor. Büyük çoğunlukta olan yandaş medyanın ve satılık kalemlerin gayretine rağmen, çözüme dair ufukta hiçbir belirti yok. Aslında, çözümden fazlaca umutlu olmayan hükümet, somut bir önerisini de henüz ortaya koymadı ya da koyamadı. Üç gün önce İçişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamalar, nabız yoklamasından öteye gidemiyor. Çünkü, hükümetin ortada henüz somut bir planı ya da önerisi yok. Konu, hep yuvarlak laflarla geçiştiriliyor. Türk Ordusu ise, ülkenin başına dert olan sorunların çözülmesini istiyor, ama bölünmeye katiyen razı ve taraftar değil. Ordu, “Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını ve ulus devlet olma özelliğini korumada kesin kararlı” ve bu konuda taraf olduğunu söylüyor. Bu da, içimize su serpiyor. VATANDAŞ MERAKLI, VATANDAŞ GERGİN !.. Geçen gün, bir kahvehane sohbetinde kimi vatandaşlarla bu konuyu konuştuk. Halk, konuya son derece duyarlı ve olup biteni dikkatle takip ediyor. Konu, Ramazan sohbeti içinde konuşulurken bir vatandaş sesini yükseltip aynen şöyle dedi. “Atatürk olsaydı, İstiklal Mahkemesi’ni çoktan kurardı.” “ O da, ne demek?” deyince, “Ne demek olduğunu, anlatayım.” dedi ve devam etti. “Geçen gün, gezmek için bir gurupla Çanakkale’ye gittik. Önce, Çanakkale savaşlarında büyük kahramanlık gösteren 57. Alayın şehitlerini ve anısına dikilen anıtı ziyaret ettik. Daha sonra da diğer savaş alanlarını gezdik, gördük. Bizi gezdiren rehber, bastığımız her yerde şehit kemikleri olduğunu söyledi. Atatürk’ün savaştığı her yeri bize gezdirdiler. İyice anladık ki biz, bu topraklarda onların sayesinde yaşıyoruz. Bu toprakların, yeniden bölünmesini isteyenlerde Türk kanı olamaz. Ama, Türk kanı taşıdığını söyleyenler de, böyle olamaz. Atatürk olsaydı, İstiklal Mahkemeleri’ni çoktan kurar ve bölücüleri de, şimdiye kadar çoktan asmış olurdu.” Hepimiz, donup kaldık. MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ’NE DİKKAT ! İktidar partisinin, bölücülere çanak tutan yanlış tutumuna karşı, muhalefet sessiz değil. CHP nin tepki veren, ancak daha yumuşak tutumuna karşı, MHP öfkeli, sert ve bölünmenin önlenmesi için her şeyi yapmaya kararlı. İktidarın, muhalefetin bu tutumunu anlayışla karşılamak yerine, MHP ye karşı dava açmak istemesi çok yanlış. MHP, bu tutumuyla halkın büyük desteğini kazanmış durumda. Kimileri, “Bu konuyu, oya tahvil etmek istiyorlar.”dese de, MHP nin tutumu doğru ve bu tutumunu sürdürmesi lazım. Aslında MHP, CHP ile ortak hareket etmeli ve işi hakaret boyutuna vardırmadan, iktidarın bu yanlış tutumunu önlemek için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Kürt açılımı ya da demokratik açılım adı altında ülkeyi bölme gayretlerinin dışarıdan kotarıldığı ve özellikle ABD deki bazı lobilerin ve örgütlerin bu konuda çok etkili olduğu ifade ediliyor. AKP o nedenle, attığı her adımı iyi hesap etmelidir. PKK ve destekçilerinin amacı, ülkeyi bölmektir. Bu memleketten nice AKP’ ler gelir geçer, ama bölünmüş bir Türkiye, bir daha eski haline gelemez. Bütün bunlara rağmen, Türk Ordusu’nun ülkenin bütünlüğünü korumadaki kararlılığı, inanıyoruz ki bu oyunlara izin vermeyecektir. Bu güzel ülkenin bütün vatandaşlarının, birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde yaşamaya devam etmelerini, bölücülere itibar etmemelerini istiyoruz. Büyük şair Mehmet Akif, “Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” derken biz de, “Allah bu ülkeyi, İstiklal Mahkemeleri’ni kurmaya bir daha mecbur etmesin.” diyoruz.
|
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.