Zaman akıp gidiyor ekranlardan, gazete sayfalarından ve çok satan kitapların ıcığı cıcığı çıkmış komple teorilerinden. Bir tek düşünen adamların zamanı durmuş, sorular yağmuru altındalar. Ne kadar. bildiğimiz zaman onlarda da akıp gitse, insan olmanın, insan kalabilmenin sorularıyla dopdolular. Her akıp giden normal zaman onlarda gittikçe büyüyen izler bırakıyor ve düşünmeden edemiyorlar. İçeride de ilgi alanına giren bir şeyler yoksa zamanı kolay geçiremezsin ama zaman akar…akar… akar. Oradan ya bitmiş bir adam olarak çıkarsın ya da yepyeni bir adam. Her şey sana ve koşullara bağlıdır. Böylesine dalıp gitmişken içerideki milletvekilleri geldi aklıma. Milletvekililer ama seçenlere milletvekili olarak hizmet veremiyorlar. Öyleyse neden seçildiler? Milletvekilliği dokunulmazlığından yararlanmak için mi? Peki onları aday gösterenlerin amacı neydi? İçerideki insan, milletvekili görevini nasıl yapabilir? Yoksa herkes, dokunulmazlığı mı düşündü acaba? Seçim öncesi böyle şeyler iktidar ile muhalefet arasında konuşuldu mu? Neyse burayı geçelim… Para tatlıdır ama kimi de zehirden beterdir. Adamına göre değişir bu durum. Mustafa Balbay olsun, Mehmet Haberal olsun ve Engin Alan olsun, sanıyorum böyle bir paraya gereksinim duymazlar. İyi sayılabilecek koşulları var. Neden bu parayı kabullendiler nice sonra sonra. ‘Biz halkımıza milletvekili görevimizi yapamıyoruz ve de bu parayı hak etmiyoruz’ diyemez miydiler? Bu kabulleniş durumlarını kabulleniş anlamına gelmiyor mu? Akıl ve soru, hem birbirine dosttur hem de düşman. Soru yanıtı çağırırken, yanıt yapacağını yapar yeni soruları çağırır kimseler görmeden. Bir başka durum daha var burada. Hem milletvekililer maaş alıyorlar hem de görevlerini yerine getiremiyorlar ve partileri çok zor durumda kalıyorlar. Balbay ve Haberal CHP milletvekilleri, Alan da MHP milletvekili. Atatürk’ün partisi, temeli olan altı ok’u yaşama geçirmek için çırpınırken, bir de bu arkadaşların durumuyla ilgilenmek zorunda kalıyorlar. Onca işleri var. Kolay mı bu koşullarda Devrimciliği, Laikliği, Milliyetçiliği, Devletçiliği, Halkçılığı ve de Cumhuriyetçiliği savunurken bir de tutuklu milletvekilleriyle uğraşmaları? Ya MHP, emperyalizmle uğraşırken, tam bağımsızlığı savunurken bir de Engin Alan’ın tutukluluğuyla uğraşsın. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Tutuklu milletvekileri eğer istifa ederlerse bütün partilerimizi dertten, sıkıntıdan kurtarırlar. Bence istifa dilekçelerini verirken bir de görev istesinler. Balbay, Silivri’den haberler yapsın. Haberal, oranın hastanesinde ameliyatlara girsin, Alan’da oranın askeri sorunlarıyla ilgilensin. Böylece hem milletvekili olup hem tutuklu olmaz ve partilerimize sıkıntı vermezler. Hem de kendi alanlarında yapacakları işlerle katkı sunarlar topluma. Dedim ya düşünmek böyledir işte. Şaka..şaka. Tutuklu milletvekilliğine devam. Bunda da bir hayır vardır.
Saray, 22 Nisan 2012. |