Her yıl 8 Mart’ta “Dünya Kadınlar Günü” çeşitli etkinliklerle kutlanır. Ancak, kadın sorunları bir türlü düzelme göstermez. Oysa kadına yüklediğimiz anlamlar o kadar yüklü ki! Bunlar; toprak ana, doğa ana, Anadolu, anavatan… Uygulamada öylemi dersiniz? Her yıl bugün geldiğinde, lise çağlarında şahit olduğum bir olayı anımsıyorum. Evin balkonunda ders çalışırken, bitişik komşuda bir figan, bir feryat koptu. Belli ki beyi onu dövüyordu. Diğer komşularımız baktı ki olay bitmiyor, şiddeti önlemeyi önlemek için gittiler. Komşular müdahale ettiklerinde; Size ne? Benim eşim değil mi? Demiş. Kullandığı “eşim” kelimesi yapılan davranışa bakılınca sevgiden kaynaklanan bir sahiplenme değildi. Yani; yapılan muameleye baktığımızda eşini bir mal, eşya gibi görmesiydi. Yani cansız bir varlık. Bu kabul edilebilir gibi değil. Adamı şiddete yönelten psikolojik ve sosyolojik nedenlere mi yanasın? Yoksa yüzü morarmış, acı dolu bakışlar içerisinde kalan kadının haline mi yanasın? Gün bitmiyor, kadınlara yöneltilen şiddet bitsin. Daha, yakınlarda Adıyaman da erkeklerle geziyor diye yakınlarınca hunharca öldürüldü. Tabii ki, kadın için şiddet, sadece Adıyaman’ın sorunu değil, Dünyanın ve Türkiye’nin sorunu. Bursa ilinde yapılan bir araştırmada, kadınların %59’unun şiddet kurbanı olduğu anlaşılmıştır. Kadınların %69’u dövülerek, %34’ü hareketle, %4’ü cinsel baskıyla şiddet gördüğünü belirtmişlerdir. (kaynak: OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ SEOGENÇ, BİLDİRİLER KİTABI, S.149)
Şiddet, kadınların tek sorunu değil. Türkiye okula giden kız çocukları oranıyla 110. sırada (kaynak: Karadeniz Teknik Üniversitesi Sogenç, Bildiri Kitabı,S.135)
Bunun anlamı o kızlarımız okula gitseydi, varolanlarındandan belki daha iyi bir öğretim üyesi, öğretmen, doktor; kısaca nice aydınlar yetişecekti. Böyle bir durumu hem kızlarımız hem de ülkemiz adına büyük kayıp olmalı. Diğer bir sorun; kadınlarımızın işe girme oranıdır. Giderek da düşüş göstermektedir.
1990 yılında %34 olan kadınlarımızın işe girme oranı 2004 yılının ilk çeyreğinde % 22,5 inmiştir. (kaynak: Karadeniz Teknik Üniversitesi Sogenç, Bildiri Kitabı,S.134)
En çok Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde ilkel, çağdışı töre cinayetleridir. Yukarıda anlatılan kadın sorunları; çözümün ne olması gerektiğini akıllara getirmektedir. Başta; - “Kadının yeri evidir” - “Kadının aklı kısa, saçı uzundur”. - “Kızını dövmeyen dizini döver,”gibi kadının ev işinde başka işi Olmayacağını ve aşağılamayı içeren sözleri çocuklarımızın, torunlarımızın yanında kullanmamaktadır. Çünkü onlara büyüklere, yetişkinlere bakıp öğreniyor. Yine, reklâm şirketleri ve medya ev işlerini ve cinsiyet ayrımcılığını gösteren, anlatan programlar göstermeyerek v.b. şekillerde sorun çözülebilir. Sanki bu kural bozulmamış gibi çamaşır deterjanları reklâmında mutlaka kadın oyuncular vardır. Bu şu anlama gelir: ev işini sadece kadınlar yapar. Fark etmişsiziniz her siyasi parti kadın sorunlarına önem verdiğine ilişkin demeçler verir durur. Ancak, bir türlü parti oranlarında yeteri kadar kadın üyeye yer verilmez.
Tabii ki, bakanlar kurulunu unutmamak gerekir. Bakanlar kurulunda bir kadın bakan var. Bu da ilginç!
Diğer taraftan, kadınların eğitim düzeyi arttırılarak ve işe yerleştirilerek kadın sorunu çözülebilir. Hükümet, gerçek anlamda kadın sorununu kabul ediyorsa, bu konuda samimiyse yasal düzenlemelere gidebilir. Kadın sığınma evleri açılarak ve çoğaltılarak kadın sorunu bir ölçüde çözülebilir. Din kurumlarının ve görevlilerinin önemli katkıları da olacağı unutulmamalıdır. Köşe yazısını kadınlarla ilgili bir sözle bitirmek istiyorum: “Birçok erkekler nazarında kadın bir melektir, birçoklarına da şeytandır. Bu sözler hakikat midir? Hayır. Kadın ne melek ne de şeytandır. İnsanların dişisidir.
|