|
||
Faiz, Haramdır. Ama | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
İlahi hükümlere göre faiz, kesin-kes haramdır. Buna rağmen alıp-veriliyorsa, sebeplerine iyi bakmak lazım. Sadece yakın çevremize ya da ülkemize değil, dünyanın ekonomik düzenine bakmak lazım. Gelin, birlikte bakalım. Değerli okuyucularım ; faiz, yalnız bu ülkede değil, dünyada hiç kimsenin yabancı olmadığı bir konu. Hemen bütün toplumlarda, ekonomik düzenin bir parçası ve “olmazsa olmaz”larından biri. FAİZ, NEDİR ? “Faiz”, Arapçada “taşan fazlalık ve bolluk” anlamına geliyor. Yaygın olan tanımı ise, başkasının parasını ya da kıymetli evrakını kullanmak için ödenen para anlamında kullanılıyor. Hukuki anlamına gelince faiz, borç olarak alınan bir miktar paranın, borcun doğduğu ya da istenebilir hale geldiği tarihten, ödeme anına kadar geçen süre için borçlunun belli bir oranda ödemesi gereken karşılık olarak tanımlanıyor. Bu tanımlara göre kısaca faiz, alınan borcun belli bir süre sonunda ödenmesi gereken “kirası” olarak da söylenebiliyor. İLAHİ HÜKÜMLERE GÖRE FAİZ Yahudilikte İsrail kavminin görüşüne göre, herhangi bir malın ya da paranın ödünç verilmesi, bir yardım işidir. Bunun, bedelsiz yerine getirilmesi gerekir. Yani, herhangi bir “faiz” söz konusu olmamalıdır. Bu durum, din kardeşliği, ırk birliği, yoksulluk içinde bulunanlara karşı duyulan sevgi ve acımayla birlikte, zenginlerin yoksullara karşı bir sorumluluğu olarak görülmelidir. Hıristiyanlıkta ise, önceleri borç verilen paraya karşılık faiz alınması, yasak sayılmıyordu. Ancak, İncil öğretisine göre faiz almak yerine, hiçbir çıkar gözetmeden yardımlaşmanın daha iyi olduğu anlatılıyordu. İlk zamanlarda Hıristiyan Kilisesi’nin uygulaması böyle iken, Hz. İsa’nın ölümünden sonra olayların etkisi altında kalan Kilise, faiz alış verişine izin verdi. Orta Çağ’a gelindiğinde, faizle para alış-verişi, kesin olarak yasaklandı. Bu işi meslek haline getiren “tefeciler”, ağır bir şekilde cezalandırıldı. Günümüzün Hıristiyan aleminde ise tefecilik kınanmakla birlikte, faiz kayıtsız şartsız kabul edilmiştir. İslam dinine gelince, özellikle “cahiliye” dediğimiz İslam öncesi dönemde, faizle borç alışverişi, had safhaya ulaşmıştı. Tefecilik, yaygın ve geçerli bir meslek olurken, tefeciler çok kazanmış, faize bulaşanların ise, ocakları yanmış yıkılmıştır. Tefeciliği meslek haline getiren zengin Araplar, Mekke ve Medine’deki kervan sahipleriyle birlik olup, borç verdikleri her mal için aşırı miktarda faiz aldılar. Onlar, daha çok zengin olurken, borçlananlarsa hep perişan oldular. Bir adı da “Riba” olan ve daha çok altın, gümüş, zahire ve meyve gibi maddelerin alış verişinde yaygın olan faiz, Kur’an’ın vahyinden hemen sonra yasaklanmış ve haram kılınmıştır. Kazancı, el emeğine ve alın terine bağlayan İslam dini, doğuşundan hemen sonra, bu toplumsal hastalığı ortadan kaldırdı. İslam anlayışına göre, bir malın infakı (harcanması), daha açık bir anlatımla Allah yolunda harcanması gerekir. İfadeyi, biraz daha açarsak, kişi ihtiyacını gördükten sonra, kendi nafakasından fazlasını toplum (özellikle yoksullar) yararına harcamakla yükümlüdür. “Sana, hangi şeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki, ihtiyacınızdan artanı verin. (Bakara Suresi /219)” İslam’a göre, infak etmekle mal kaybolmaz, sahibine fazlalık olarak geri döner. Mal biriktirmek ve faizle ödünç vermekse, malı çoğaltmaz, azaltır. “Allah rızasını gözeterek yaptığınız her yardım, malınızı çoğaltır. (Rum Suresi/39)” Bu konuda, Hz. Peygamber’in de (s.a.v), çok sayıda hadisi var. Aşırı ölçüde şeriat kurallarına bağlı olanlar, riba’nın sadece para değil, bütün eşya için de geçerli olabileceğini, bu yüzden kesinlikle yasaklanması gerektiğini savunurlar. GELELİM, GÜNÜMÜZÜN EKONOMİK DÜZENİNE Devletler arasında, özellikle ekonomik ilişkilerin zaman içinde artması, Bankaların doğuşu, faizin cahiliye döneminde olduğu gibi riba sayılamayacağı görüşünün yerleşmesi, faiz yasağını savunanların sayısını azalttı. Bugün İslam ülkelerinde, faizle ticaret yapmayan yok gibidir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Yüce Yaradan sebeplerini de açıklayarak adına riba denilen faizi kesin olarak yasaklamış ve Kur’an hükümleriyle haram kılmıştır. Allah’ın bu emrine karşı tavır koymak ya da aksini savunmak ayrı bir haram (günah) olduğu gibi, maazallah insanı dinden çıkarır. Bu doğruyu itirazsız kabul edip, bir kenara koyduktan sonra, faiz konusu günümüz ekonomik koşulları gözetilerek yorumlanabilir. Bilindiği gibi, Kuran ve hadislerle tam açıklık kazanmayan ya da tereddüt duyulan kimi konular, İslam’da “mezhep” teşekkülüne sebep olmuş, ayrıca yeni içtihatlar (görüşler) ortaya çıkarmıştır. Oluşum şartları zamanla değişikliğe uğrayan konulara bu çerçevede bakıldığında, faiz konusu da yeni bir yorum gerektirebiliyor. Allah’ın buyruğunu kabullendikten sonra, şöyle düşünülebiliyor. Günümüz ekonomik düzeninde, bir mal ya da özellikle parayı borç alan kimse, bunu kullanarak yeni kazançlar elde ediyor. O kişi, başkasına ait bir parayı kullanıp kazanırken, borcu verenin hiçbir kazancı olmadığı gibi, adına “enflasyon” denilen değer kaybı ile parasının satın alma gücü azalıyor. İşte burada, kazancın bölüşülmesi, o kazancı sağlayan (borç veren) kişinin parasının değerinin korunması için, borçlunun alacaklıya bir miktar “kazanç payı” ödemesi gerekiyor. Bu anlayış, hukuk ve hakkaniyet ilkeleriyle de bire-bir örtüşüyor. İşte bu durumda, adına ne derseniz deyin, borçlu ile alacaklı arasında yapılan bir kazanç bölüşümü, zorunlu hale geliyor. Bunu başka türlü yorumlamak, bugünkü ekonomik koşullarda mümkün görülmüyor. Bunu, tefecilik boyutuna çıkarmamak, her iki tarafın kazanmasını hedefleyerek yapmak, ne kişiye ne de topluma zarar vermediği için, (faizin yasaklanma sebebi göz önüne alındığında) meşru kabul etmek gerekiyor. Bugün, faiz alış verişi daha çok Bankalarda uygulanıyor. Cübbeli Ahmet Hoca bu yorumlara katılmasa da, hiç kuşkum yok ki, o da Bankadaki parasının faizini alıp, “çıtır çıtır” yiyor. Yüce dinimizi ve dinimizin kutsal değerlerini öne çıkararak iktidar olan bu günkü hükümetimiz de, ekonomik konularda “faizin göbeğinde” yaşıyor. Dara düşüp de, devlete olan borucunuzu bir gün geciktirdiğinizde, faizi en yüksek mertebeden alıyor. Kimi İslami Bankalar, faiz sözcüğü yerine “Kar Payı” deseler de, onların verdiği de düpedüz faizdir. Bir varlığın ya da bir oluşumun adını değiştirmekle, ilahi hükümleri ortadan kaldıramazsınız. Bankada parası olup da, faizini almayıp bankaya bırakan bir tek kişinin varlığını henüz duymadım. Bunu, özellikle Banka yöneticileriyle de konuştum. Onlar da, faizini bankaya bırakan bir tek kişinin henüz ortaya çıkmadığını söylediler. Bunları, hiç kimseyi kınamak için söylemiyorum. Ekonomik düzen, zaten bunu gerektiriyor. Önemli olan, faiz alış verişini bir meslek (tefecilik) haline getirmemek, böylece insanların çaresizliğinden yararlanmamak, borcu zamanında ödemek, kısa süreli borçlanmalarda faizi hiç düşünmemek, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmalarda adalet ve insaf ölçülerini hep önde tutmaktır. Dara düşen insanlara, faizini düşünmeden borç verenlere büyük saygı duyarım, onları hep takdir ederim. Salt parasının değerini korumak için faiz almak zorunda kalanlara da, ayrıca saygı duyarım. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.