Ölüm insan yaşamının boşluğudur. Alışkanlıkların, yüz yüzeliklerin bir anda çekilip gitmesidir ölüm. Kulaklarımıza aşina sesin susmasıdır; az da olsa gülümsemelerin dudakta donup kalmasıdır ölüm. Ölüm, yaşamın düşmanı ve gerçeğidir. Otuz beş insanın ölümü elbette ki üzmüştür beni ama sorulara boğulmaktan da kurtulamamışımdır bu acıyla birlikte. Bir milletvekili, ‘mazlum mazot kaçakçıları’ demiştir ölenler için. Kaçakçılık ve mazlumluk nasıl yan yana gelebilir? Ya da bu insanları kaçakçılığa iten nasıl bir yaşam hüküm sürmektedir orada? Bu insanlar kaçakçılığı kendileri için mi, başkaları için mi yapmaktadırlar? Sorular sürüyor. ‘Yanlış verilen istihbarat’la birlikte yeniden ortalık toz duman oldu. Amerika,-emperyalizm- bizim dostumuz mu ki ondan alınan istihbaratı önemsiyoruz? Birçok yerde vurgulanan Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi yalan mıdır, gerçek midir? Bu arada bu ölümlerle birlikte, gündeme getirilmeye çalışılan Milli İstihbarat Teşkilatı’nda ki yapılanma da kimileri aracılığıyla dillendirildi. Taziyeye giden kaymakam linç edilmek istendi. Bir milletvekili, ’buraya gelmeyin, silahlılar, durduramıyoruz’ gibisinden laflar etti. Orası neresi? Bu ülkenin sınırları dahilinde değil mi? Bir başkası, ‘özerklik yetmiyor’ derken, bir başkası,’halkın ayaklanmasını, büyük eylemler yapmasını’ istemekte. Bu mantık mı birlikte yaşamayı besleyip, geliştirecek? Yangına körükle gidenlerin masumiyetine kim inanır? Ayrılıkçı örgütten olmayıp, masum vatandaş gibi gösterilen, ‘mazlum mazot kaçakçıları’, defnedilirken tabutlarının sarıldığı bezler hangi örgütü, taşınan fotoğraflar kimi, atılan sloganlar neyi anlatıyor peki? Herkes konuşuyor kendine göre. Elbet konuşur, demokrasi(!) var. Ama ilginç olan tek bir gerçek var gülenler emperyalizm ve iş birlikçileri. Bağımsız bir devletin iradesi en üsttedir. Bence bu irade orada sarsıntı geçirmektedir. Ayrıca aylar geçmesine rağmen bir türlü sarılamayan Van depreminin acıları da bu iradenin sarsılması yönünde kullanılmaktadır. Yol kesmeler, ayaklanma provaları, linç eylemleri ve birilerinin sorumsuzca konuşmaları, Türkiye üzerindeki oyunların boyutunu çok net göstermektedir. Sonuç olarak çok derinlikli analizler yapılabilinir. Ama gazetenin durumunu düşünerek kısa kesmekten yanayım. Yalnız insan ölümüne üzüldüğümüz şu olaydan yansıyanları kısaca sıralayarak yazımızı noktalayalım. 1) 35 kişinin kaçakçı olduğu kesinse, kimin adına yapıldığı, yapılmasına izin verildiği, o insanların neden işsiz bırakılıp o yola sokulduğu sorgulanmalıdır. 2) Bunlar sıradan köylüyse, defin törenleri neden siyasal bir kimliğe büründürüldü. 3) Emperyalist bir devletin istihbaratına hiçbir inceleme, araştırma yapılmadan nasıl güvenilir. Adamların Irak, Afganistan, Tunus, Mısır, Libya, Suriye çalışmaları ortadayken. 4) Türkiye Cumhuriyetinin milletvekilleri nasıl, ne hakla, o ülkenin yıkılmasına, parçalanmasına çanak tutan konuşmalar yapabilir? 5) İlçenin mülki amiri hangi mantıkla linç edilmek isteniyor. Sebep ölenlerin acısı mı, yoksa…? 6) ‘Sakın gelmeyin, hepsi silahlı, sizi koruyamayız’ ne anlama gelmektedir. 7) Devlet halk ilişkisi nasıldır, nasıl olmalıdır? 8) Otorite kurmak salt baskı anlamına gelmez, düzenlemek anlamı da taşır.
Ölüm, yaşamın düşmanı ve ikiz kardeşidir. Ölenlerin acısı, kendi dışındakilerinde biriktiği kadardır. Yalnız gelip, yalnız gidenler ancak birlikte yaşarken anlamını çözerler yalnızlığın. Saray, 02 Ocak 2012.
|