Türkiye'nin sendika ağaları kendilerine göre kurdukları sistemle işçileri sömürmeye devam ediyorlar. Genel basında zaman zaman gündemi meşgul eden sendika ağalarının kimlerin hakkını savundukları veya kimlere hizmet ettikleri ortada. Son yıllarda, Türkiye'de sendikacılığı yıpratan bazı sendika ağaları, yurttaşların gözünde de sendikacılığı ayağa düşürdü.
Sendikacılık bir sanattır. Bir gönül işidir. Herkes sendikacı olamaz. Gerçek sendikacılar geçmişte çok bedel ödediler. Çok acılar çektiler. Tabi bunun yanında düzene ayak uydurup cebini dolduran, dünyalığını yapanlar da az değil. Onun için sendika ağalık düzenini yıkmak ancak sendikacılığı özümsemiş bu işe gönül veren emekçiler ile olur. O'da bu sistemde çooook zor. 1980'li yıllarda gerçek sendikacılık vardı. Emek vardı. Emeğe saygı, işçiye saygı ve insanlığa saygı vardı. Değerlere saygınlık vardı. Bu değerler 1980'li yıllardan sonra bitti. Yeni bir dünya ile tanıştık. Tanıştığımız bu dünya var olan güzel değerler ile birlikte benliğimizi de götürdü. İdealist düşüncelere sahip olanlar neye uğradıklarını anlayana kadar, yeni kurulan dünya düzeninde sisteme ayak uydurup yol alan fırsatçılar köşeyi döndüler. 1980'li yıllarında kurulan yeni bir düzen kimi fırsatçılar için bulunmaz bir rant kapısı oldu. Sistemin boşluğu ve sistemin yarattığı fırsatçılığı iyi değerlendirenler gibi "Fırsatçı" sendika ağaları da bu arada çok ama çok yol aldılar. Dönemin sendika ağalarının bindikleri lüks otomobiller, iş dünyasında dahi yokken, sendika ağaları hesapta işçi haklarını savunmak yerine kendi ceplerini doldurmanın hesaplarını yaptılar. Belki de o dönem Türkiye'deki patronlarda olmayan lüks otomobiller, sendika ağalarının altında vardı. Peki, nerden geliyordu bu değirmenin suyu. Patronları ile "Fırsatçı" sendika ağaları kendilerine göre bir sistem kurarak sömürücülüğü ile yola devam ettiler ve halen etmeye devam ediyorlar. 1980'li yıllarından sonra Türkiye'de yeni bir sömürücü güç oluşturuldu. Bu sömürücü güç kimler tarafından oluşturuldu? Tabi ki sermaye tarafından böyle bir güç oluşturuldu. Sermaye ile "Fırsatçı" sendika ağaları kendi aralarında bir anlaşma yaparak, "Sen işçilerine sahip çık. Ben seni istediği şekilde beslerim" diyerek, kendi aralarında bir anlaşma yaparak, işçileri sömürmeye devam ettiler. Zaman zaman bazı kavgalar oluşsa da "Kayıkçı kavgası" olduğunu da unutmayalım. Çünkü yeni kurulun dünya düzeni ve hayata geçirilen sömürücü sistemi tamamıyla yıldırma politikalarıyla yola devam denildi. Sendika ağaları pahallı arabalara binerler, etraflarında her daim önü ilikli yalaka adamlar dolanır. Bazı insanlar görüldüğü yerde eli öpülecek kişi diye bellemişlerdir onları. İşçilerle ilgili pazarlığa oturulduğu zaman sağlıklı beslenme değil mümkün olduğunca çok etli yemek veya ayakkabı cart curt talep ederler. İşçi sağlığının fazla et yemekle ilgisi olmadığının farkında olamayacak kadar kültürlüdürler. Sözde seçimlerle iş başına gelirler ama seçmeyenin uzunca bir süre işsiz kalması hatta hiç iş bulamaması söz konusu olabilir. Toplu işçi çıkarımlarında işverenin genelde söz hakkı bile olmaz. Yani şu adam bana yarıyor bu lazım dese bile sendikayla arası iyi olmayan adamların kalemi çoktan kırılmıştır. Sonra jaguara filan binerler, modern ağalar, modern çobanlar sanırlar kendilerini, aslında tilkiler aynı tilki, koyunlar da aynı koyundur, güdülmeye hazır, uslu. Sendika yöneticilerinin haklarını savunduklarını iddia ettikleri, sömürülmekten kurtarmayı vaad ettikleri kişileri bizzat kendilerinin sömürmesiyle oluşturulan makamda oturan kişi. Siyasetçiler insanların milli ve manevi duygularını sömürürken "Sadece sağcılar değil", bunlar da adaletsizliğe karşı duyulan isyan duygusunu sömürürler. Sendikalar, çalışanların insani şartlarda çalışması ve emek haklarının sömürülmesinin engellenmesi için kurulmuş örgütlerdir. Tabi, dünyada bu işler böyle. Ama bizde; sendikalar siyaset ve ideolojik yapılar tarafından kuşatılmış ki siyasetler siyaset ideolojiler de ideoloji olsa hepsi sözde... Hepsinin başında ağaları, ağacıkları var. Her seçim döneminde sağcısı sağcı partilerden solcusu solcu partilerden milletvekili seçilir. Seçilse bile sendikasını sağmaya devam eder bunu tüm basın karşısında paylaşmaktan da geri durmaz. Çünkü bu sendikalarımızın teamüllerindendir. Sendika ağalığı yaparken hem marabalarından hakkınızı savunacağım diyerek komisyon alırlar hem de patronları marabalarıyla tehdit ederek onlardan da para koparırlar. Alayı aynı bunların sağı solu yoktur.
Aslını sorarsan adam gibi adam olmak gerek... Adam olmak için ille de okula gitmek gerekmiyor veya sağcı - solcu olmasına da gerek yok... Bu nedenle adam olmak için bir okula gidilmiyor. Bir okuldan mezun olunmuyor. Adam olmanın kitabı da olmadığı için isteseniz de adamlığın kitabını bulup okuyamıyorsunuz. Adam olmanın kadınla, erkekle yani cinsiyetle de bir alakası yok. Adamlık soyda, sopta olan bir şey. Yani genlerle alakalı bir şey. Sonradan ne adam olunuyor, ne de bir insan asalet kazanabiliyor....
|