Ne büyük, ne çaresiz, ne sevdalı, ne onurlu bir hastalıktır şu ‘düşünmek’. Sorular aramak, bulmak ve yanıtlar vererek yeni sorulara kapı açmak ve zamanın tekerini sürekli aydınlığa doğru döndürmek. Yazının başlığı günlerdir dolanıp duruyor beynimde. Ömür neden kısa, cennet neden uzak olsun? Bu sorunun yanıtını hem sosyal, hem felsefi, hem sanatsal hem de siyasal olarak yanıtlamak olası. Şöyle bir düşünelim: Gittikçe kirlenen bir dünya, genetiği değiştirilen gıdalar ve azalan/azaltılan geçim koşulları yaşamı uzatabilir mi? Bunca devlet ve özel hastaneler neden tıklım tıklım? Zevk için mi oralara gider, kuyruğa girer insanlar. Kuş gripleri, Domuz gripleri, Kene hastalıkları neden birden ziyaret eder de sonra kaybolurlar? Yani bu sistem böyle sürdükçe, her şey özelleştirildikçe kimse uzun ömür beklemesin, çok parası olanlar da (kapitalistler) buna dahildir. Kendi çıkarları için dünyanın ve insanlığın kuyusunu kazanlar, oraya düşmekten kurtulacaklarını sanmasınlar. Bir de şu taraftan bakalım: Kul hakkının mutlaka cezalandırılacağı yerde bu cezadan kimler kurtulacak acaba? Toplum gittikçe yaşama olanaklarını yitirirken, yaşamak adına kötü yola düşüyorsa, hırsızlık yapıyorsa, bunların cenneti nerededir acaba? Komşusu aç yatarken tok yatanların cenneti ayrı mıdır? ‘Paran varsa adamsın’, ‘Paran kadar konuş’ paydasının hakim kılındığı bu düzenin varlığı hangi sure, ayet ya da baptadır? Yani insan olarak kısa ömre alışalım diyorum. Hem öyle yabana atılacak bir şey değil kısa ömür. Düşünün az kira ödeyecek, az ekmek yiyecek, kılçıklı elektrik, telefon, su faturalarını az ödeyeceksiniz. Bir sürü insan kılıklı madrabazları daha az göreceksiniz. Bunlar az şey midir? Ama ömrümüzü uzatmak ve cennette yaşamak da elimizde. Sosyal bir devlet düşünelim: Herkese iş olanağı sağlayan ve normal yaşamını sürdürecek ücret veren; tüm öğrencilerini yeteneklerine göre okutan ve yükselmesi gereken yere kadar yükselten devlet okulları olan: tüm vatandaşlarının ücretsiz sağlık sorunlarını çözecek sağlık kurumları olan. Ve bu devlet, birlikte yaşamanın bilincine yükselmiş insanı da yetiştirsin. Gelecek tasası taşımayan, birbirini seven, yaratıcılığını tüm insanlık için ortaya koyan insanların yaşadığı yer cennet değil de neresidir? Ve bu insanların mutlu sağlıklı yaşamları uzun ömrün kendisi değil midir? Dediğimiz gibi biraz ‘düşünürsek’ bir çok sonuçlara ulaşabiliriz. Ancak, günümüzde bu koşullar altında kimse uzun ömür, cennet beklemesin. Bir şey hak edilmezse, emek verilmezse, ona kavuşmak için kimse beleş beklentiler içine girmesin. Dünyayı kirletiyorsan, hakkını aramıyorsan, ne çalarsam kar diyorsan ve öznel çıkarın için köleleşiyorsan, ‘ben çocuklarımı, torunlarımı, ailemi, ülkemi, dünyayı çok seviyorum’ diye yalanlar atıyorsan, sonun hastane köşeleridir, fatura kuyruklarıdır, kalp krizleridir. Birçok defa emperyalizmden, işbirlikçilerden, kendi çıkarından başkasını düşünmeyen para babalarından söz ettim. Ama şimdi böyle bir şey söylemiyorum. Tek sorumlu olarak seni görüyorum ey insan. Ne kum, ne bakla ne de Tarot falına baktım ama görüyorum:.Ömrün kısa, cennetin uzak Aklın da sana emanet olsun.
Saray, 22 aralık 2011. |