Saray Kaymakamı’na yeni bir lojman yapılıyor. Hiç bir itirazımız yok. Lakin, şehrin Kapalı Spor Salonu, Lisenin Spor Salonu ve özellikle Öğretmenevi, yıllardan beri iskelet halinde tamamlanmayı beklerken, lojmana öncelik niye? Bunu ben değil, Saray halkı soruyor.
İstanbul’un en kıdemli ve namlı Valilerinden merhum Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’la, Vilayetteki bir Cumhuriyet Bayramı kutlamasında tanıştık. Bu tanışıklıktan sonra Gökay, Feneryolu Pratik Kız Sanat Okulu’na bitişik olan mülkünü, talebim üzerine bu okula bağışlamıştı. Münasebetimiz ve dostluğumuz, böylece biraz daha ilerledi. Son günlerini, Göztepe’deki o meşhur köşkünde geçiren ve oradan da komşumuz olan Fahrettin Kerim Bey’le, köşkünün bahçesinde pek çok sohbetimiz oldu. İlerlemiş yaşına rağmen, sağlıklı bir yaşamı vardı. Anılarını, Milliyet Gazetesi’nde yayınlamaya karar verince, kaleme alma görevini ben üstlendim. O anlatacak, ben de yazacaktım. Namlı Vali, Mazhar Osman’la beraber yürüttüğü hekimlik günlerinden başlayıp, İstanbul’da Vali olarak yaptığı cesur ve çarpıcı işlerden ve de Başbakan Adnan Menderes’i Özel Kaleminde 20 dakika süreyle nasıl beklettiğinden tutun da, Celal Bayar’la takışmasına, yerine getirilmek istenen Yusuf Ziya Öniş’le olan kavgasına kadar, bana her şeyi anlattı. Ama o, her şeyden önce bana “devlet”i anlattı. Namlı Vali’nin anlattığı devlet, Eflatun’un “Devlet” adlı kitabında anlatılanı esas alan, ancak bu günkü devletle örtüşmeyen tanımlamalarla doluydu. Ona göre, devletin var oluş amacında hiç bir değişiklik yoktu. Sadece, devleti yönetenler ve onların anlayışları değişiyordu. Röportaj nitelikli olarak kaleme aldığım anılar çok çarpıcıydı. Ancak, tamamlamaya ve yayınlamaya ömrü yetmedi
O DEVLET, BU DEVLET DEĞİL. Gerek bu namlı devlet adamının anlattıkları, gerekse benim uzun yıllar içinde bulunduğum ve emekli olarak dışına çıktığım devlet, gittikçe değişen bir devletti. Devletin varoluş amacı hiç değişmiyordu, ama yönetenler değiştikçe yönetim, yani uygulama biçimi değişiyordu. Bu durumsa, yöneticilerin devleti kötü yönetmelerinden ileri geliyordu. Osmanlıdan beri devlette görev almak isteyenlerin amacı, “Askeriyede zabit, Adliyede katip ol” anlayışıyla, devamlılık garantisi olan bir mesleğe sahip olmak. Sonra da, bu en büyük gücün otoritesini kullanıp, bu dünyada iyi bir yaşam düzeni kurabilmekten ibaret. İyi, ama “millet için var olan” devlete kapağı atıp da, devlete dolayısıyla millete hizmet etmemek, kimi hallerde zulmetmek, acaba hangi anlayışla izah edilebilirdi?
MÜLKİ AMİRLER , DEVLETİN O YERDEKİ BAŞI Osmanlıdan beri mülki amirler, bulundukları yerlerde devletin temsilcisi ve başı konumundalar. Eski adları “İlbay” olan Valilerle, “İlçebay” olan Kaymakamlar, il ve ilçelerde devletin otoritesini devlet adına ancak, halk yararına kullanmak için varlar. Günümüzde, oldukça “politize” olan bu makamların, yasaların açık ve bağlayıcı, hatta suç saydığı kimi hükümlerine rağmen siyasete bulaştıkları, kanunları uygulamak yerine, siyasilerin buyruklarına tabi oldukları görülüyor. İşin tuhaf tarafı, bu durumu kınayan muhalefet partileri iktidar olduklarında, aynı hatayı yapmaktan kendilerini alamıyorlar.
İLÇEMİZDEKİ MÜLKİ İDARE’NİN DURUMU Saray, Kırklareli İli’nin Vize Sancağı’na bağlı bir Bucak iken, ilçe olmuş. Bu defa Bucak konumundaki Çerkezköy ona bağlanarak, 1954 yılına kadar Çerkezköy’e de ilçelik yapmış. Sanayinin yarattığı çevre kirliliğinden henüz nasibini almayan ilçemiz, 25 bin merkez nüfusu ile gelişen ilçeler arasında. Daha önceki bir yazımda, 1940 yılından beri ilçemizde Kaymakamlık yapanları bildiğimizi, mülki amir konumundaki bu kişilerin, ilçemize fazlaca bir faydalarının olmadığını belirtmiştim. Şimdiki Kaymakamımız göreve başladığında yazdığım o yazıda bunu açıkça belirtmiş, o nedenle kendisinden farklı hizmetler beklediğimizi ve Saray halkı olarak kalıcı eserler bırakmasını istediğimizi ifade etmiştim. Kaymakamımız, ilçemizin geçmişi ile hiç bir ilintisinin olmamasına rağmen, gelir gelmez kendisine yaptığım “Hayırlı olsun.” ziyaretinde, bu yazı için alınganlık gösterdi. Daha sonra da, köyümde okul yolunun çok uygun bir yerine, hem de cebimden harcama yaparak kurduğum “Çocuk Parkı”nın kurulduğu yere itiraz eden Köy Muhtarı’ndan yana tavır aldı. Ben de, parkı oradan kaldırıp, Çayla Köyü’ne hediye ettim. Uzun yıllar devletin içinde bulunduğum için, devlette “küslük” olmayacağını bilmiş ve o kurala hep uymuştum. Devletten ayrıldıktan sonra da, bu düşüncemi hep muhafaza ettim. O nedenle, devleti yönetenlerin, kişisel kırgınlıklar ve küsmeler yerine hizmet üretmeleri ve halkımızın dertlerine çare bulmaları hep ön planda olmalıdır.
HALKIMIZ, ONU YÖNETENLERDEN HİZMET BEKLİYOR İlçe yönetimine seçimle gelen Belediyeyi, her 4 ya da 5 yılda bir yapılan seçimlerde halk denetliyor. Ancak, atama ile gelen Kaymakamın, halk tarafından denetlenmesi mümkün değil. Eğer, bu denetimi devlet de yapmazsa, işte sıkıntı orada başlıyor demektir. Bilindiği gibi, 2006 yılında temeli atılan “Saray Öğretmenevi”nin inşaatı, 6 yıldan beri iskelet halinde tamamlanmayı bekliyor. “Eğitimi Sevenler Derneği” diye tuhaf bir isimle ortaya çıkan bir Dernek, bir Bankanın verdiği 95 bin lirayla kaba inşaatını yaptığı Öğretmenevine, (nasıl bir dernekse), başkaca bir tek çivi çakmamış, çakmıyor. Kaymakamlar da, derneğin yetkililerini çağırıp, “Yapmayacağınız bir işi, neden üstünüze aldınız?” diye sormuyorlar. Sorulmadığı belli ki, dernek hiç çalışmıyor, ama tabelası duruyor. O zaman, yine Kaymakamlık tarikiyle yeni bir dernek kurulabilir ya da ayrı bir çalışma yapılıp, devletten talep edilerek veya vatandaşların katkısıyla, bu bina çoktan tamamlanabilirdi. Çünkü, ilçemiz merkezinde ve köylerinde görev yapan öğretmenlerin, buna şiddetle ihtiyaçları var. Burada, sadece Kaymakamı kusurlu göstermek de yanlış olur. İlçe Milli Eğitim Müdürü ne güne duruyor? Müdürün, bugüne kadar, bu konuda neden bir gayreti olmadı? Keza, ilçenin 20 yıl önce temeli atılan Kapalı Spor Salonu da hala tamamlanmayı beklerken, Lisenin bahçesine yapılan Spor Salonu bile, bir türlü tamamlanamadı. Bir mülki amirin, bu durumlardan rahatsız olmaması mümkün değil.
KAYMAKAMA VAR, ÖĞRETMENE YOK ! İlçemizde, Lisenin Spor Salonu ve özellikle 6 yıldan beri iskelet halinde tamamlanmayı bekleyen Öğretmenevi ortada dururken, Kaymakam’a yeni bir “Lojman” yapıldığını ve kısa sürede tamamlanacağını, hayretle öğreniyoruz. Katiyen itirazımız yok. Birinci derece deprem bölgesinde olan Sakarya ilimiz sık sık sallanırken ve de depremlerde halkımız çadır bulamazken, Vali Beye yapılan bahçeli lojmanı, daha doğrusu o görkemli “Saray”ı, gazetelerde görmüşsünüzdür. Valilerin, son model ve birden fazla makam aracı sevdaları da biliniyor. Bizim Kaymakamımızın da, yeni bir lojmanı neden olmasın? Olsun, ama bu konuyu benden ısrarla yazmamı isteyen hemşerilerim, öncelikle yıllardan beri tamamlanmayı bekleyen Öğretmenevi ve Spor Salonu’nun, artık bitirilmesini istiyorlar. Sordukları soru şu: “Kaymakama var da, öğretmene neden yok ?”
|