|
||
Askerin Bakışı, Kıbrıs'ın Çıkışı, Defne'nin Çöküşü !.. | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Üçü de, birbirinden farklı konulardı, ama geçen haftanın gündemini oluşturdular. Bir gün sonra, bu ülkede nelerin olacağını kimse bilemiyor ki. Türkiye, geçen hafta birbirinden farklı üç konuyu konuştu. Başka konu yok muydu? Vardı tabii … Çoktu, hem de pek çok. Ancak, üç konu vardı ki, sizi bilmem ama, doğrusu beni çok şaşırttı. Asker’e,“Kâğıttan Kaplan”Benzetmesi CHP ‘nin çiçeği burnunda Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, “Kağıttan kaplan” a benzettiği Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, iktidarın karşısında yıkıldığını söyleyince, kıyamet koptu.
Bu benzetmeye, önce AKP tepkisini gösterdi. Kimi AKP’ liler, benzetmenin TSK’ya hakaret olduğunu söylediler ve Süheyl Batum’u kınadılar. Yavuz hırsız, ev sahibini bastırmıştı. Genel Kurmay Başkanlığı da bir açıklama yaparak, duyduğu üzüntüyü ifade ederken, “Askeri, siyasete çekme” nin doğru olmadığını belirtti. AKP’ den de, Genel Kurmay’dan da zaten başka türlü bir açıklama beklenemezdi. Yani, “Süheyl Batum, doğruyu söylüyor.” diyebilecekleri düşünülemezdi. Ne var ki, özellikle son iki yıl içinde AKP iktidarının Türk Ordusu’na karşı takındığı tavır karşısında halkın konuştuklarını, Süheyl Batum ortaya çıkıp, herkesin duyabileceği bir biçimde söylemişti. Hatırlayınız, İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanı olduktan sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yoğunlaşan “Karalama kampanyası” üzerine, Başbuğ sık sık televizyonlara çıkıyor, askerin olanlara bakışını açıklıyor ve kurumunu savunmak zorunda kalıyordu. Başbuğ’un ayrılması sırasındaki atamalarda yaşanan kriz, Ordu’yu büsbütün tedirgin etmiş ve halka “Ordu üzerinde, acaba ne yapılmak isteniyor?” sorusunu sordurmuştu. “Darbeci” olarak nitelenmesi ve emekli ya da çalışan bir çok mensubunun tutuklanmasından sonra Ordunun sessizliği, işte Süheyl Batum’u bu benzetmeyi yapmaya zorlamıştı. Çok iyi biliyorum ki, CHP Genel Başkan Yardımcısı’nın, TSK’ya hakaret etmek gibi bir kastı yoktur. Zaten, neden olsun ki? Bu köşede, daha önce de birkaç defa yazdığım gibi, bizim geleceğimizin yegane güvencesi Ordumuzdur. Ordu, ne siyasete çekilmeli, ne de hiç bir biçimde yıpratılmamalıdır. Ordumuz, hep başı dik ve bölgesinde güçlü kalmalıdır. AKP iktidarının, işte bu sebeple paralı askerlerden Ordu kurmak istemesini, katiyen doğru bulmuyorum. Biz, dışarıda fazlaca dostu olmayan bir milletiz. Silahlı gücümüz, yani Ordumuz zayıfladığı anda, hasımlarımızın hedefi olur ve yeniden milli mücadele günlerine dönebiliriz. Allah, o günleri bir daha göstermesin! : Yavru Vatan’da, Bazı Nankörler Var!.. KKTC deki soydaşlarımızın bazıları, Anavatanı hiç sevmiyor. 1974 barış harekatından sonra Kıbrıs’a yaptığım bir ziyarette bunu gördüm, duydum ve yaşadım. Hemen her yerde “barış harekatı” konuşuluyordu. Kimi soydaşlarımız bundan hoşnut olmadıklarını ve Türkiye’nin müdahalesinin doğru olmadığını söylüyorlardı. Hatta, biraz daha ileri giderek, “Türkiye, bu hareketiyle bizim huzurumuzu bozdu” diyorlardı. Neyse ki, bu gibileri azınlıkta kalıyordu. Türkiye geçen 36 yıl içinde, kuzey Kıbrıs halkına son derece sahip çıktı. Avrupa’nın izolasyonuna, daha doğrusu ticari ambargosuna karşı soydaşlarını hep destekledi. Başka bir söylemle, nakit para göndererek halkın geçim seviyesini, Türkiye’deki yaşantının hep üstünde tuttu. Türkiye, KKTC ye her yıl bir milyar dolar nakit para gönderdi ve göndermeye devam ediyor. Geçen hafta, adadaki bazı nankörlerin Güney Kıbrıs bayrağını taşıyarak Türkiye aleyhine yaptıkları çıkışlar ve gösteriler, haklı olarak Başbakanı kızdırdı. Başbakanın yerinde olsaydım, bu densizlere karşı daha ağır konuşurdum. O sadece, “Bizim desteğimizle besleniyorlar.” demekle yetindi. Ve, bu doğruydu. Biz ne Kıbrıs’tan, ne de oradaki soydaşlarımızdan asla vazgeçmeyiz. Kuşkunuz olmasın ki, bu yardımlar devam edecektir. Amaaa, o ‘nankör’lere yedirdiklerimizi helal etmiyoruz. Defne Gitti Mezara, Ahlak Düştü Pazara!.. Türkiye’de “sanat” ve “sanatçı” anlayışı çok değişti. Özel televizyonların yayına başlamasından sonra, “sanatçıyım” diyerek kendini ortaya atan herkese, hakikaten “ sanatçı” denmeye başlandı. Bu kişilerin özel hayatlarındaki rezillikleri de ortaya dökülünce, şöhretleri giderek arttı. Bu arada, olan gerçek sanatçılara oldu. Bütün bunları, geçen hafta meydana gelen bir ölüm olayı aklımıza getirdi. Bu dünyadan göçüp giden her “can” için üzülürüz. Ancak, bu kişinin ölümüne üzülmek yerine, bundan “ibret” almak gerekiyor. Bayan, kimilerine göre 32, kimilerine göreyse 36 yaşında. Türk anneyle, Zenci soyundan gelen Amerikalı bir babadan olmuş. Ana / baba ayrılınca, annesiyle Türkiye’ye dönmüş ve burada büyümüş. Bu ülkede kolay sanatçı olunduğunu görünce, başına buyruk olmasından da cesaret alarak, o da sanatçı (!) oluvermiş. Hikâyenin sonrasını biliyorsunuz. Mezhebi geniş bir koca bulunca evlenmiş ve henüz bir buçuk yaşında bir bebeği var. Buraya kadar neyse, ama bundan sonrası kötü, hem de çok kötü. Kadın, bebeğine rağmen sık sık evini terk ediyor, nerede akşam orada sabah. Yani, evinin dışında sabahlıyor. Öldüğü gece de, dört erkekle bir kadın başına Taksim, Elmadağ ve Beyoğlu’nun meyhane ve eğlence yerlerini dolaştıktan sonra, son takıldığı yerde başka bir erkekle tanışıyor. Bekar olan erkeğin, “Gel, bizde kalalım.” demesi üzerine, gece yarısı onun evine gidiyor ve gidiş o gidiş. İçki, çeşitli çılgınlıklar, rezillikler ve heyecanlar, onun çöküşünü hazırlıyor ve de hayatı sonlanıyor. Haberi öğrenen aklı başındaki herkes, hemen şu soruları soruyor. Senin kocan yok mu? Beğenmiyorsan, neden evlendin? Bir buçuk yaşında bebeğin var? Sen, nasıl annesin? Yeni tanıştığın bekar bir erkeğin evinde, gece yarısı ne işin var? Daha çok söz ve çok soru var, ama bu kadarı her şeyi özetlemeye yetiyor. Değerli okuyucularım, benim derdim, bu kadının dramı değil. Benim derdim, bunun gibi nicelerin bu toplumun içinde yaşıyor olmasıdır. Türk toplumu ve aile yapısı , böyle bir yaşantıyı ve ahlak anlayışını asla kabul edemez. Oysa, medyanın kalemşörleri, bu kadına toz kondurmadılar. Bu soruları soranları, adeta suçlu ilan ettiler. Bu rezilliğe “Özel hayat” dendi ve konu kapandı, gitti. Böyle özel hayat olamaz. Madem ki “Ben sanatçıyım” diyorsun ve herkesin gözünün önündesin, topluma iyi örnek olmak zorundasın. Yoksa, “Su testisi su yolunda, işte böyle kırılır” gider.
|
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.