Bilgisi yetersiz öğretmenlerin yüzünden, okulların yerini dershaneler aldı. Bunun çaresi, “kadrolu” öğretmen yerine “sözleşmeli” öğretmen istihdam etmektir. Yetersiz olanın sözleşmesi yenilenmez ve sorun ortadan kalkar.
“Öğretmen” demek “Bilen”; Bilense, öğretmeye yetkisi olan demektir. Ama, bizde öyle değil. Özellikle son yıllarda öğretme yetkisi olan öğretmenlerin “Bilgi fukarası” olduğu, Ana Okulu’ndan Liselere kadar hemen hepsinin 4 yıllık Üniversite eğitiminden sonra öğretmenlik yapma yetkisi kazandıkları halde, mesleklerinde yeterli olamadıkları görüldü ve görülüyor. “Hepsi mi?” Tabii ki hepsi değil. “Peki, ne kadarı?” derseniz, kuşkunuz olmasın ki, çoğu ! Yeni öğretim yılı başladı. Öğrenci velileri, artık okulların değil, iyi öğretmenlerin peşindeler. Çocuğum hangi okula değil, acaba hangi başarılı öğretmenin sınıfına kayıtlanmalı? Düşünce ve telaş bu.
DERSHANELER, OKULLARIN YERİNİ ALDI Son 10-15 yıl içinde sayıları 3 kat artan ve hemen her yerde faaliyet gösteren Özel Dershaneler, artık okulların yerini almış durumda. Bunun farkında olan öğretmenlerin, öğrencilerin soruları karşısında aciz kaldıklarında; “Sen, dershaneye gitmiyor musun? Bu soruyu dershanede sor, öğren” dedikleri, ne yazık ki her yerde yaygın hale geldi. İşte o öğretmenler ki, bu kafa yapısıyla dershaneleri okulların önüne geçirdiler. “Peki, bunun kusuru kimde?” derseniz, öncelikle vicdanlarına söz geçiremeyen öğretmenlerde. Daha sonra da, bu öğretmenleri bir kere olsun, ama ciddi biçimde denetlemeyen Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinde. Dershanelerin, okulların yerini almasının başka bir sakıncası da, eğitimin böylece “paralı” hale getirilmesidir. Anayasamızın 42 nci maddesi özellikle 8 yıllık zorunlu eğitimi kastederek, “Eğitim-öğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için mecburidir ve devlet okullarında parasızdır.” dese de eğitim, artık devlet okullarında da paralı hale geldi demektir.
ÖĞRETMENLER, DENETLENMİYOR ! Milli Eğitim Bakanlığı’nda ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri’nin bünyesindeki “Teftiş Kurulları”nın en önemli görevi, öğretmeni iş başında denetlemektir. Bu denetleme, başlangıçta “Bilgi denetlemesi” olarak düşünülmüştür. Bu maksatla Müfettişler, bir plan dahilinde, ancak belirsiz zamanlarda öğretmenlerin derslerine, hem de birden fazla kere girerek, bilgi denetimi yaparlardı. Bu uygulama, bizim eğitim sistemimizde uzun yıllar böyle sürdü, gitti. Milli Eğitim Bakanlığı daha sonra, okul ve öğretmen sayısının arttığını öne sürerek, bu “Bilgi denetleme” işinden vazgeçti ya da bu gerekliliği, usulen yerine getirilmeye başladı. Başarısız öğretmenlere hiçbir yaptırım uygulanmayınca da, denetimin öğretmenler üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Denetim korkusu olmayan öğretmenler, mezun oldukları okullardan aldıkları diplomaları ceplerine koyduktan sonra, bilgilerine yeni hiçbir bilgi eklemeden sınıflara girdiler. Pek çoğu, hiçbir hazırlık yapmadan sınıfa girince, öğrencilerin karşısında acze düştüler. Yine bir çoğu, öğrencilerin sorularına bile cevap veremediler. Bu durum, böylece sürüp gitti ve gidiyor. 12 Eylül askeri yönetimi döneminde İstanbul Milli Eğitim Müdürü olan bir General, Müdür Yardımcısı olarak beni de yanına alıp, bazı okulları denetlemişti. Bu denetimler sırasında girdiğimiz derslerde, bir çok öğretmenin bilgisiz ve öğrenci karşısındaki aczini görünce, bu öğretmenleri bulundukları okullardan almış, ama mağdur olmasınlar diye mesleğin dışına çıkarmamıştık. Benim Milli Eğitim Müdürü olduğum dönemde de, aynı durumları gördüm. Müfettişleri, öğretmenleri bilgi denetimi yönünden daha ciddi ve daha sıkı biçimde takip etmeleri için harekete geçirdim. Benden sonra, bu ciddiyetin sürdüğünü, ne yazık ki söyleyemiyorum.
KONU ŞİMDİ “MİLLİ EĞİTİM ŞURASI” NDA Son zamanlarda 4 yılda bir düzenli olarak toplanan Milli Eğitim Şurası, 1-5 Kasım 2010 tarihleri arasında, yeniden toplanacak. Toplantının en önemli gündem maddesi, “Yetersiz öğretmenlerin, eğitimden el çektirilmesi.” Bu konu, kamuoyunun artık ciddi biçimde dikkatini çekiyor. Şura’da, ne gibi kararların alınacağını, şimdilik bilmiyoruz. Temennimiz o ki, başarısızlığı tespit edilen öğretmenler, bu meslekten mutlaka el çektirilmelidir. On binlerce öğretmen adayı atanmak için sıra beklerken, bu tembeller meslekten çıkarılmalı ve diğer öğretmenler için ibret olmalıdırlar. Bütün eleştirilere rağmen “Sözleşmeli öğretmen” istihdamı, işte o sebeple gereklidir. Başarısız olanın sözleşmesi yenilenmez ve sorun ortadan kalkar. Milli Eğitim Şurası bu defa, öğretmenlerin atanma işlerini de gündemine almalıdır. Öğretmen olmak isteyenler, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) yerine, ayrı bir bilgi sınavına tabi tutulmalıdır. Bu sınav, Sınıf öğretmeni adayları için genel bilgi, branş öğretmenleri içinse kendi branşlarından olmalıdır. Son sözüm şu ki, bütün öğretmenler her yıl birden fazla olarak bilgi yönünden denetlenmeli, başarısız bulunanlar mesleğin dışına çıkarılmalıdır. Okullarda, başarılı öğretmenlerin görev yapması, dershanelerin kendiliğinden kapanmasını sağlayacaktır. “Bu iktidar döneminde bu olur mu?” derseniz, işte o biraz zor ! |