301 Moved Permanently

Moved Permanently

The document has moved here.

Haber Detayı
24 Eylül 2010 - Cuma 11:51 Bu haber 1533 kez okundu
 
Geçen Haftadan Seçmeler
Köşe Yazıları Haberi


      Ülkemizde sadece geçen hafta değil, her hafta ilginç olaylar yaşanıyor. Halkımızsa, olup bitenleri sadece seyrediyor. Satılık Medya’dan sonra Aydınlar da pazara çıkınca, halkın olup bitenleri artık kendisinin görmesi gerekiyor.

        Ülkemiz, büyük bir ülke. Siyasi ve iktisadi sorunlarının yanında, toplumsal sorunları da var. Bitmesi mümkün olmayan bu sorunlar, siyasi iktidarın ülkeyi kötü yönetmesiyle, daha da artıyor. Geçim aczi içinde olanlar bir yana, varlıklı insanlar bile geleceklerini garantili göremiyorlar.
          Bu kötü gidişte sadece siyasi iktidar mı suçlu? Tabii ki  hayır. Demokratik bir yönetim biçimine sahip olan bu ülkede, halkımız ne yazık ki demokratik haklarını doğru kullanamıyor. Kimileri cehaletten, kimileri ise küçük maddi çıkarlara tenezzül etmekten, ele geçirdikleri bu çok önemli imkanı ve fırsatı, iyi değerlendiremiyorlar.
         Herkesin çok iyi bildiği ve hemen her gün konuştuğumuz bu durumu daha fazla deşmeden, ülkemizde geçen hafta yaşanan çarpıklıklara ya da olmaması gereken  kimi olanlara, gelin birlikte göz atalım.
                 “Terör”, Biteceğe Benzemiyor !
   Çeyrek asırdan beri başımıza bela olan PKK terörü, biteceğe hiç benzemiyor. Bölücü örgütün 20 Eylül’e kadar askıya aldığı bu bela, bu süre bile dolmadan yeniden başladı.
       Bölücüler, AB baskısını da kullanarak elde ettikleri haklardan, hep daha fazlasını istiyorlar. Örgütün siyasi temsilcisi olan BDP li Vekiller, devletten maaşlarını alıp, ülkeyi bölmeye ve var güçleriyle halkın arasında düşmanlık yaratmaya çalışıyorlar. Bir BDP li Vekilin PKK ya alenen teşekkür etmesi, kanımı dondurdu. Ve Türkiye, adım adım  bölünmeye doğru gidiyor.
        Onlar, artık ne istediklerini açıkça söylüyorlar ve “Demokratik özerklik” diyorlar. Yani, yoğun oldukları Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin, demokratik özerklik adı altında kendilerine bırakılmasının, burada özerk bir yapılanmaya sahip olmanın, askerlik hizmetlerini ve güvenlik güçlerini kendilerinin oluşturmasının, vergileri kendilerinin toplamasının, yöredeki  yer altı ve yer üstü kaynaklarını kendilerinin yönetmesi ve kullanmasının, hülasa önce devlet içinde bir devlet olup, daha sonra da Kuzey Irak’taki oluşuma katılıp, bağımsız ayrı bir devlet olmanın peşindeler.
        Bölücü temsilcilerince son yapılan açıklamada, İspanya’daki “Katalonya Modeli” ni istedikleri, bu modelinse yukarıdaki isteklerle aynen örtüştüğü ortadadır.
        Benim kanaatim o ki, Adalet ve Kalkınma Partisi gelecek Temmuz ayında yapılacak olan seçimi de tek başına kazanırsa, Türkiye’nin gündemi bu olacak ve Türkiye’de bu konuda çok çetin pazarlıklar yapılacaktır.
        Bu sözlerime gülüp geçenler, bu yazıyı kesip saklasınlar.
   12 Eylül Darbesini Yapanlar, Yargılanır mı?
       Bugün, 40 yaşın altındakiler 12 Eylül’ü iyi bilmezler. Onlar, 12 Eylül’den önce sokak ortalarında ve herkesin gözleri önünde nice canlara kıyıldığını da bilmezler. Onlar, bu ülkede her gün ortalama 30 kişinin, hem de suçsuz yere hayatını kaybettiğini de bilmezler. Hepsini sonradan öğrendiler. Vatandaşların, hatta kimi ülkeyi yönetenlerin askere adeta yalvarıp, “Bir an önce ülkenin yönetimine el koyun.” dediklerini de, onlar hep sonradan öğrendiler. Ama bendeniz,  bütün bunları bire-bir yaşadım.
       Hiçbir darbe meşru değildir. Başarılı olursa meşru olur, başarısız olduğunda darbecilerin kellesi gider. 12 Eylül darbesi, süreç içindeki bir çok hatalarına rağmen başarılı olmuştur. Yapılan kimi haksızlıklara rağmen, ülkede can ve mal güvenliği sağlanmıştır. Öncesinde sokağa çıkamayan insanlar, sokağa çıkmışlardır.
        Bugün, darbeyi yapanlardan 80, 90 yaşını geçmiş üç kişi hayattadır. Diğer sorumlu gösterilenler, kendilerine verilen emirleri ve görevleri yerine getirenlerdir.
        Kamu haklarını gözetip, darbeciler hakkında dava açılmasını isteyenler, bu işin peşini bıraksınlar ve bu ülkede her gün, ama her gün yapılan haksızlıkları ve kanunsuzlukları görüp, onların peşine düşsünler.
        Şikayetleri toplayan Ankara C.Başsavcılığı’nın talebi üzerine, Yargıtay Başsavcılığının vereceği “takipsizlik kararı”, otuz yıl sonra hortlayan bu anlamsız hesaplaşmayı ortadan kaldırmalıdır.
         Bu Anlamsız “Adverme”ler, Bıktırdı Artık !
         Öteden beri, okullar gibi kimi kamu binalarıyla, cadde ve sokaklara çeşitli kişilerin adları veriliyor. Birkaç yıl sonra da devran değişince ya da başka sebeplerle, bu adlar kaldırılıyor veya değiştiriliyor.
         Son olarak, şarkıcı Sezen Aksu’nun adı, referandumda “Evet” diyeceğini açıkladığı için, İzmir’deki bir sokaktan kaldırılmış.
         Bir defa, başta okul ve eğitim kurumları olmak üzere, bu tür yerlere kimlerin adlarının verilebileceği, yıllar önce yönetmeliklerle belirlenmiş. Ne yazık ki, bu yönetmelikler keyfi olarak sık sık değiştiriliyor ya da bunlara hiç uyulmuyor. Ucuz kahramanlar türetilip, adları hemen bir yere veriliyor.
         Ad vermede esas şudur. Eğer, adı verilen kişi o eseri yapmışsa, yani bedeli cebinden çıkmışsa, adı tereddütsüz verilir. Okul, Cami, çeşitli kamu binası vb. Aksi halde, bu ülkeye her alanda büyük katkıları olmuş milli kahramanlarla, bu kahramanlardan hayatta olmayanların adları ya da o yerin adı verilir. Çeşitli savaşlarda kahramanca savaşanlar, ülke uğruna şehit olanlar, ülkemiz için büyük işler yapanlar vb.
         Bizde, ne yazık ki öyle yapılmıyor. Yani, yaşayan alakasız kişilerin adları, gereksiz yere çeşitli yerlere veriliyor. Mesela, eski Milli Eğitim Bakanlarından Nevzat Ayaz’ın adı, onun Bakanlığı zamanında ve onun isteğiyle tam 6 büyük okula verildi. Hem de, yürürlükteki yönetmeliğe aykırı olarak. Bir çok Vali’nin adı da, bulundukları illerde devletin yaptırdığı okullara verildi ve hala veriliyor. Ne alaka? Bu durum, aslında bütünüyle yeniden ele alınmalı ve bu gereksiz isimler, derhal kaldırılmalıdır.
         Bu hususu, bütün kamu kurum ve  kuruluşlarıyla, bilhassa Milli Eğitim Bakanlığı’nın dikkatine sunuyorum.

                       “Türklüğümüz”de, Artık
         Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde
     Anayasanın 66 ncı maddesi; “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” diyor. AKP iktidarına kadar, bizim “Türklük” tanımı ile hiçbir meselemiz ve tartışmamız olmadı.
       Ayrılıkçıların, Türklüğü ve bu tanımı kabul etmemeleri üzerine, bu iktidar yeni bir Türklük tartışması başlattı. Gelen haberlere göre, öldürülen Hırant Dink davasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınması üzerine de, şimdi Anayasamızın 66 ncı maddesindeki bu hüküm, AİHM de görüşülecekmiş.
      Yani Türklük kavramı hakkında, başka bir söylemle kimin Türk olup olmadığına biz değil, AİHM karar verecekmiş.
      Bu ülkenin vatanseverlerinin kabul edemeyeceği bir kararın çıkacağı besbelli.
     AİHM’nin kararları Türk hukukunu bağladığına göre, yeni bir “dayatma”ya, hep birlikte hazır olalım.
   Bu “Spor” Değil, Düpedüz Devleti Soymaktır !
      Geçen hafta ABD ne yenilerek ikinci olan Basketbol Milli Takımı sporcularına, devlet tam 28 milyon lira (eski söylemle 28 trilyon lira) ödül verdi.
      Bu sporcular “profesyonel” oldukları için zaten çok yüksek kazançları var. Bu paralar onlara, iyi oynasınlar ve maç kazansınlar diye veriliyor. Başarının da ayrıca ödülü olabilir, ama 28 trilyon lira da ne demek oluyor? Bu düpedüz, bu devleti silahsız soymaktır.
       28 trilyon liraya kaç okul yapılır ya da kaç fakirin karnı doyar, biliyor musunuz?
       Bir vatandaşın dava açması üzerine, konu şimdi mahkemede. Yürekli bir hakimin, vicdanları rahatlatacak bir karar vereceğine inanıyor ve bekliyoruz.
       Bu memlekette devlet, 10 liralık vergi alacağı için 20 lira harcarken, bu parayı bu şekilde savuranlara ve milletin parasıyla hava atanlara yazıklar olsun!
       “Makam Saltanatı” Devam Ediyor !
         Daha önceki iki yazımda da, bu memlekette bir “makam saltanatı” olduğunu, makam sahipleri bir yana, eş ve çocuklarının da başta devletin araçları olmak üzere, bütün imkanlarından sınırsız ve haksız yere yararlandıklarını ve bir yağmacılığın sürüp gittiğini yazmıştım.
        Başbakan, kendisi için yapılan eleştiriye “Eşsiz mi gezeyim?” diye anlamsız bir karşılık verdiyse de, onu gören diğer makam sahiplerinin saltanatına bakmalı ve olup biteni mutlaka görmelidir.
       Yalaka medyanın sessiz kaldığı bu konuya Muhalefet partilerinin ilgi göstermesi ve bu yağmanın önlenmesi için gayret göstermeleri, hepimizin beklentisidir.
             “Katakulli”, Artık Sınavlara da Girdi !
        Ortaöğretim ve Üniversite giriş sınavlarından sonra devlet memurluğuna geçiş sınavında da rezalet yaşanmaya başladı. Kısa adı KPSS olan Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda sorular çalınmış ve satılmış.
         Sınavı yapan ÖSYM nin amiri, yani sorumlusu olan YÖK Başkanı, medyanın karşısına çıkıp gülüyor ve alay eder gibi, “Sonucunu öğrenmek için ölüyorum.” diyor.
         Sırtını iktidara dayayan Başkan, dürüst bir sınav yapamadığı için üzülmek yerine, gülüyor. Yalaka medya ise, olayı haber vermekten öte, hiçbir eleştiri getiremiyor.
        Nice sınavlardan geçtik ve nice sınavlar yaptık ve yaptırdık, ama biz böyle rezillik görmedik.
       Bu ülkede, kokmayan ve çökmeyen ne kaldı ki?
                   Bankalar, Soymaya Devam Ediyor !
     Bankalar, işi iyice azıttı. Yaptıkları her işlemden artık ücret alıyorlar. Belki ileride, bir Bankanın önünden geçmek bile, ücrete tabi olabilir. ATM’lerden bakiye almak istediğinizde, avuç içini doldurmayan bir kağıt parçasına bile, sizden para alıyorlar.
      EFT ile para göndermek, el yakıyor. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, geçen hafta yaptığı açıklamada, bu konuda Bankaları şiddetle eleştiriyor. Ama, alabileceği hiçbir tedbirden bahsetmiyor.
      Oysa, Bankaların milleti soyduğunu herkes biliyor. Bakan Bey de bilmeli ki, millet bunu sizden öğrenmek değil, tedbirini almanızı bekliyor.
  Ama siz çıkıp da, “Şimdiye kadar Bankalar soyuluyordu. Artık Bankalar soyacak.” derseniz, o başka…
                        Ve, Ayasofya’da İbadet
       Elimizi ABD’ne, kolumuzu da AB’ne kaptırınca, yabancılar ülkemizde istedikleri girip cirit atıyorlar.
        Ortodoks Rumlar, Trabzon/Sümele Manastırı’nda ibadet yaptıktan sonra, Ortodoks Ermeniler de, geçen haftanın sonunda Van Akdamar Kilisesi’nde ibadetlerini yaptılar. Allah kabul etsin. Ama, onların amacı ibadet değil, yıllardır kapalı olan bu mekanları açtırıp, buralarda ibadeti sürekli hale getirmek.
        Oysa, bu iki Kilisenin de ibadete kapalı olmasının sebebi var. Tıpkı Ayasofya gibi. Peki, onlar şimdi bu iki mekanda diledikleri gibi ibadet yaparken, biz Ayasofya’da iki rekatlık bir namazı neden kılamıyoruz? Hem de, siyasette dini öne çıkaran AKP iktidarında.
       Ben, size daha önemli bir şey söyleyeyim. Ayasofya, yakında Hristiyanların ibadetine açılırsa, sakın şaşmayın. Çünkü, konu  Hristiyanlar tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülüyor. İyi mi?
       

Kaynak: (İHA) - İhlas Haber Ajansı Editör:
 
Etiketler:
Yorumlar
Saray Gözlem Gazetesi
Ulusal Gazeteler
Alıntı Yazarlar
Tekirdağ

Güncelleme: 26.11.2024
Bugün
7 - 10
Çarşamba
8 - 11
Perşembe
9 - 12
Tekirdağ

Güncelleme: 26.11.2024
İmsak
06:33
Sabah
08:03
Öğle
13:02
İkindi
15:29
Akşam
17:51
Yatsı
19:16
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
1
Galatasaray
34
33
0
1
11
12
2
Fenerbahçe
29
33
1
2
9
12
3
Samsunspor
26
25
3
2
8
13
4
Eyüpspor
22
19
3
4
6
13
5
Göztepe
21
23
3
3
6
12
6
Beşiktaş
21
21
3
3
6
12
7
Sivasspor
18
17
5
3
5
13
8
Başakşehir
16
17
4
4
4
12
9
Rizespor
16
12
6
1
5
12
10
Gaziantep FK
15
18
5
3
4
12
11
Kasımpasa
15
16
4
6
3
13
12
Konyaspor
15
15
6
3
4
13
13
Antalyaspor
14
15
6
2
4
12
14
Kayserispor
12
13
4
6
2
12
15
Trabzonspor
12
12
3
6
2
11
16
Alanyaspor
11
10
5
5
2
12
17
Bodrumspor
11
10
8
2
3
13
18
Hatayspor
7
11
7
4
1
12
19
A.Demirspor
2
9
9
2
0
11
Nöbetçi Eczane


Nöbetçi eczanlerle ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayın.

Arşiv Arama
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı